MELİKE BAYIK melike.bayik@gmail.com
Oluşturulma Tarihi: Ocak 28, 2022 10:08
Galeri Zilberman’da açtığı ‘Füg’ başlıklı sergisi çarpıcı eserleri ve mekân kullanımıyla dikkat çeken Başak Bugay, “Kişilerarası ve toplumsal şiddetin izdüşümlerini takip ettim ve şiddete verilen karşılığı füg (kaçış) olarak yorumladım” diyor.
İlk kişisel serginiz ‘Füg’ün kavramsal yönü nasıl oluştu? ‘Füg’ün kökeni ne?
Kökeni Latince ‘fuga’dan geliyor, kaçış-kaçma anlamında. Tam adıyla ‘dissosiyatif füg’, bir psikiyatrik tanı. Duygusal ya da fiziksel tacize maruz kalan bir çocuk karşılık verme, kaçma imkânları olmadığında tahammül edemediği o ana karşı zihinsel olarak alternatif bir alan yaratıyor. Yetişkinlikte ise bu bir örüntü haline gelebiliyor ve tetikleyici durumlarda kişi aynı savunmayı kullanıyor. Ne yazık ki iyileştirmeyen ve özellikle kişinin kendisi için zarar verici bir durum.
Ben kişilerarası ve toplumsal şiddetin izdüşümlerini takip ettim ve şiddete verilen karşılığı füg olarak yorumladım. Aslında farkında olduğumuzdan da vahim bir şiddet ve zorbalık kültüründe yaşadığımızı düşünüyorum. İçinde olduğumuz öyküyü inkÂr etmekten öte yeniden yazıyoruz ve bu, travmaların tekrarına neden oluyor. Demek istiyorum ki ‘içeride kendini görmeyen, dışarıyı nasıl görsün’.
Sergi kurgusundan söz edelim isterim. Özellikle galeriye girdiğimizde bizi karşılayan ve alanı kesen bir duvar (bu duvarın altında sadece tersyüz duran ayaklar görünüyor), ışık oyunları, mekân bölünmeleri gibi kurgular izliyoruz. Yapıtlarınızı yerleştirirken mekân stratejisini nasıl kurguladınız?
Serginin ilk fikirlerini bir Doğu Anadolu gezisi oluşturdu ve bu yüzden her şeyden önce bir mekân duygusu vardı. Benim için izleyiciye içerisi dışarısı arasında kalabileceği ikilemi deneyimletmek önemliydi. Böylece sergi alanını temel olarak ikiye böldüm. Bir de parantez içinde, arafta kalan birkaç eleman var.
Ölçekli bir sergi planım, hatta maketim vardı. Duvarların ve eserlerin yerleşimleri belli olsa da bazı şeyler bire bir yerleştirme sırasında görülüyor. Sergi üretim sürecini takip etmiş ve oldukça verimli bir çalışma sürdürdüğümüz Naz Kocadere ve Zilberman ekibinin de çok yardımları oldu. Desenler özellikle, içerikleri hem de konumları ve ışıklarıyla sergi alanında yönlendirici oldu. Ben izleyicinin bir esere ya da genel olarak sergi alanına yeterince yönlendirilmesi, yeterince de özgür bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Benim umduğum izleyicinin rotasını kendisinin oluşturması ve yolculuğa gönüllü çıkması. Galeriye girer girmez karşısına bir duvar çıkan izleyici ışığı takip etmek istiyor ve içeri giriyorsa ne mutlu. İlişki orada başlıyor demektir.
‘Ne Gülüyorsun?’ adlı heykelinizden söz eder misiniz? Sergide bir başına, köşede, ters, neredeyse cezalandırılmış gibi yalnız duran hali de önemli bir yerleştirilme kararı nihayetinde.
Çok hoşuma gitti ‘cezalandırılmış gibi köşede durma’ yorumu. Gerçekten de bir bütünün parçasıydı ama dışarıda bırakıldı. Ayaklarını keserek, açı vererek ergonomisini bozdum ve işlevsiz hale getirdim. Nihayetinde sandalye sırtı sadece yaslanmak için değil, düşmemek içindir ama burada sandalyenin kendisi düşüyor. Derken önüne geçtiğinizde aşağı doğru akan bir düzlemle karşılaşıyorsunuz. Yine işlevsiz bir savunma var fakat ona rağmen var olmaya devam ediyor. ‘Ne gülüyorsun?’ sorusundaki küçük düşmüş kişinin gururunu kurtarma çabası gibi.
Başak Bugay’ın ‘Füg’ başlıklı sergisi 12 Şubat’a kadar Galeri Zilberman’da görülebilir.