Güncelleme Tarihi:
İmparatorluk toplumları farklı dil, din, ırk ve buna bağlı kültürel çoğullukların oluşturduğu renkli mozaiklerdir ve modernizm her şeyden önce bu renkliliği parçalamıştır. Ulus devlet fikri temelinde kimi idealize edilmiş değerleri barındırsa bile, o değerlerin temsili konusundaki eşitsizlikler sonradan aşılamamıştır. Farklılıkların birlikte yaşaması gerektiği düşüncesi/düşü, özellikle son yıllarda daha da bir aşınmış gözüküyor. Parçalanma öyküsü ile birleşme ideali arasında ise her zaman yiten insanın kendisi ve zaman içinde kazandığı değerler yok oluyor. Bu bağlamda Amin Maalouf’un ‘Uygarlıkların Batışı’nı ‘hüzünlü bir yok oluş’ öyküsü diye de okumak mümkün.
Maalouf, annesinin Mısır’ı, babasının Lübnan’ı ve bu şehirleri geliştiren Arap uygarlığı ile ikinci vatanı Avrupa arasında kitap boyunca gidip gelirken, geçmiş ve geleceğin arasında sıkışıp kaldığını hisseder. Çünkü “insanlık gözlerimizin önünde başkalaşırken” bir dizi değer yitimine de uğramaktadır. Özellikle geleceğe duyulan ‘hasret’ bugün her toplumda yaralanmış, “bir toplumun barbarlıktan uygarlığa geçişinin göstergesi olmaktan” çıkmıştır. ‘Uygarlık’ denilen şeyi ortadan kaldıracak keskin gelişmeler gördüğünün altını çiziyor Maalouf. Komünist ütopya yıkılmış, kapitalizm sorumsuz davranmış, Avrupa Birliği ışıltısını yitirmiş, İslam uygarlığı şiddetin sarmalında küme düşmüştür. Oysa o, Maalouf, Doğu Akdeniz’in, İslam uygarlığının şekillendirdiği köklerinden gelmektedir. Bu kök, ‘gelecek vaatleri’ ile dolu, yaşama çoğulluğunun içinden çıkmış bir azınlığa aittir. Ve “azınlıklar çoğunlukla tozlayıcıdır” (polen taşıyıcı).
1967, 1979 tarihlerini üzerlerinde taşıdıkları semboller bakımından ısrarla tekrarlar Maalouf. 1967, Arap- İsrail savaşında İsrail’in kazanması ve bunun getirdiği zihinsel travmanın başlangıcıdır. 1979, dünya petrol krizi, Rusya’nın Afganistan’ı işgaline denk gelir. Ona göre bu iki tarih, sonrasında dünyanın gidişini de etkilemiştir. 1949 doğumlu yazar, 27 yaşında Lübnan’dan ayrıldığında, “dinler ve kültürler arasındaki az bulunan bir arada var olma çeşitliliği”ni de artık tamamen geride bırakmıştır. İçgüdüsel ve pragmatik bilgeliğin ürünü olan bu çeşitlilik artık hayal bile edilememektedir.
‘Uygarlıkların Batışı’, son 50 yılın içerden bir eleştirel tahlili aslında. Maalouf’un biraz gerçekçi, biraz da korkutucu şekilde altını çizdiği kelime umutsuzluk. “Çünkü çağımızda umutsuzluk, denizleri, duvarları, tüm somut ve zihinsel sınırları aşarak yayılıyor.” Kabilecilik ve cemaatçilik dünyanın her yerinde güç kazanmaktadır. Bir araya gelme eğilimlerinin yerini şiddet ve hizipleşme alıyor. Adam Smith’in ilkeleri dünyayı biçimlendirmede öne çıkarken, genel insanlık düzeyinde birleştirici değil parçalayıcı etkenler artıyor. Eşitsizlikler meşrulaştırılırken, “uyuşturucu kaçakçılarının öğretmenlerden fazla hayranlık duyulduğu” bir dönem yaşanıyor. Avrupa, kendi içinde bölünüyor.
“İnsanlığın yapmayı bildiği en iyi şey, yapmayı bildiği en kötü şey tarafından bozuldu ve bu zamanımızın trajik paradoksudur” diyen Maalouf, cesaret kırıklığı aşılamak niyetinde olmadığını söyledikten sonra, “aklı başında, samimi ve güvenilir kalmanın” herkesin borcu olduğunu söylüyor. (Yazarın deyişiyle) “Her şey güzel olacak” diye, geleceğin pusularla dolu yolunda ilerlemek, takınılacak en berbat tavırdır. Kabileci anlayışları ve ego kutsayışlarını da terk etmek ayrıca vazgeçilmez bir gerekliliktir. Tarihte geriye dönülmez ama hep yeni bölgelerden geçildiği de unutulmamalıdır. Güvensizlik bu bölgenin adıdır.
UYGARLIKLARIN BATIŞI
Amin Maalouf
Çeviren: Ali Berktay
Yapı Kredi Yayınları, 2019
200 sayfa, 22 TL.