Güncelleme Tarihi:
Jean Rhys, 1890’da Ella Gwendolyn Rees Williams adıyla Batı Hint Adaları’nda dünyaya geldi. 17 yaşında İngiltere’ye gönderildi, bir süre Kraliyet Dramatik Sanatlar Akademisi’nde öğrenim gördü. Ancak arkadaşları tarafından pek iyi muamele görmemesi okulu bırakmasına neden oldu. Ailesinin Karaipler’e dönmesi için yaptığı baskılara aldırış etmeyerek bir koro kızı olarak çalışmayı seçti. Gurupla birlikte İngiltere’nin küçük kasabalarında temsiller verdi. Büyük maddi sıkıntılar içinde, Londra’nın yıkık mahallelerinde, kötü otel odalarında yaşadı, bir süre çıplak modellik yaptı. Nihayet, 1924 yılında Paris’te tanıştığı İngiliz yazar Ford Madox Ford’un himayesinde yazarlığa başladı. İlk öykü kitabından sonra ‘Dörtlü’ (1928), ‘Ayrılıktan Sonra’ (1931), ‘Karanlıkta Yolculuk’ (1934) ve ‘Günaydın Geceyarısı’ (1939) romanlarını yayımladı. Yıllarca edebiyat çevrelerinden uzak münzevi ve yoksul bir yaşam süren Rhys, nihayet 1966’da üzerinde uzun bir süre çalıştığı ‘Geniş Geniş Bir Deniz’i yayımladı. Övgüyle karşılanan kitap, W.H. Smith Ödülü ve Heinemann Ödülü’nü aldı. Rhys, 1979’da Exeter’de hayatını kaybetti.
BİR HAYAT DÖRT HİKAYE
Kısaca özetlediğim hayat hikayesi -iniş ve çıkışlarıyla- yüzlerce sayfalık bir biyografiye güçlükle sığdırılabilirdi. Jean Rhys’ın yarım bıraktığı otobiyografisi ancak ölümünden sonra tamamlanabildi ama zaten Rhys 1929-1939 yılları arasında kaleme aldığı dört romanının konusunu kendi hayatından almış, bir hayattan dört roman çıkarmıştı.
‘Dörtlü’, Rhys’ın hem ilk hem de en çok biyografik öğe barındıran romanı. Roman kahramanı ise savaş sonrası Paris’e yerleşen genç bir İngiliz kadın; Marya... Bir süre İngiltere’te tiyatro kumpanyalarında çalışmış, kasaba kasaba gezmiş, genç yaşta gördüğü onca şeyden yorulmuş ve karşısına çıkan ‘beyaz atlı prens’e aşık olup evlenmiş. Kocas Stephen sanat eserleri ticaretiyle uğraşan ama bu ticaretin yasal olmayan yollarında dolaşan genç bir adam. Başlangıçta Paris’te umarsız bir hayat sürdüren ikili hayatlarından memnun. Ne var ki Stephen’in hırsızlık suçuyla hapise düşmesi Marya’nın hayatını bir anda alt üst edecektir. Paris’te beş parasız kalan genç kadının yolu, kültürlü bir İngiliz çift olan Heidler’lerle kesişir. Genç kadın, misafir olduğu bu çiftin yanında, kendini içinden çıkılmaz bir ilişkiler sarmalında bulur.
Jean Rhys romanları arasında en beğendiğim ‘Günaydın Geceyarısı’dır. Bu kes Sasha adlı, orta yaşlarda bir kadın çıkar sahneye. Mekan yine Paris, karakter yine İngiliz’dir. Sasha, uzun bir süre Paris’te yaşamış, maddi sıkıntılar nedeniyle Londra’ya dönmüştür. Şimdi kısa bir süreliğine bir kez daha beş yıl önce ayrıldığı Paris’tedir. Bir zamanlar bohem hayatına karıştığı bu kentin kafelerini, barlarını, sokaklarını arşınlayan Sasha, bir yandan geçmişin anılarıyla boğuşur, diğer yandan ona geçen yılları unutturacak bir ilişki kovalar. Ne var ki, başından geçen onca şeyden sonra ‘hüzün neşeden daha iyidir’ hayat felsefesine bağlannış Sasha’ya her şey geçmişi hatırlatacaktır...
Sasha’nın Marya’nın yaşlanmış halini çağrıştırdığını söylemek mümkün. Aslında diğer romanlarındaki karakterler de yazarın farklı zamanlardaki silüetleri. Jean Rhys’ın hayat hikâyesi ‘Karanlıkta Yolculuk’ta, Batı Hint Adaların’dan İngiltere’ye gelip tiyatro kumpanyalarıyla taşra kasabalarında dolaşan Anne Morgan ve ‘Ayrılıktan Sonra’da gerek Paris’te gerek Londra’da aradığı aşkı bir türlü bulamayan Julie ile sürer. Son romanı ‘Geniş, Geniş Bir Deniz’de ise ‘Jane Eyre’ romanına kendi kimliğini eklemiştir.
RHYS’IN GÖZÜYLE KADINLAR VE ERKEKLER
Otobiyografik öğeler barındırdığını gizlemeyen romanlarında çok cesur bir yazar portresiyle karşılaşıyoruz. Önce kendisine, sonra hayatına giren diğerlerine karşı acımasız bir tavır sergiliyor Rhys. Kendi takıntılarını, korkularını, köksüzlüğünü, oradan oraya sürüklenişini, maddi imkansızlıklar nedeniyle başkalarına -özellikle erkeklere- bağımlılığını, duyduğu utanç, korku ve nefreti, hiçbir eşitlik barındırmayan ‘aşk’larının çirkinliğini böylesine açık bir dille anlatmak gerçekten cesaret isteyen bir iş. Sadece cesaret demek haksızlık olur. Zira çirkinliği çok inandırıcı, hatta şiirsel bir biçimde dile getirmiş. Bütün romanlarına hüznün en koyu tonları hakim ama romanlar Rhys’ın üslubuyla aydınlanıyorlar.
Paris ve Londra’nın barlarında, ucuz otel odalarında, yarı sefalet içerisinde sürdürülen hayatları anlatan Rhys romanları yeraltı edebiyatının kıyısında dururlar. Rhys’ın kadınları kuşkusuz ‘daha iyi bir hayat için mücadele ederler. Hayatın olmadığı yerdeyse, daha iyi bir ölümü ararlar’. Onları ölüme götürecek kılavuz ise alkoldür. Rhys, saplantı, depresyon ve sarhoşluk durumunun yazarıdır, ki bu halleri bizzat deneyimlemiştir. Deneyimlerini seslendirmek için -özellikle ‘Günaydın Geceyarısı’nda- kullandığı bilinçakışı tekniği övgüye değer. Kahramanın zihninde büyük bir ustalıkla dolaşmak için bu roman özelinde farklı bir teknik uyguluyor ve anlatılan zamanlar farklı olsa bile, insan bilincinde geçmiş zamanın ve şimdiki zamanın art arda değil, beraber ve yanyana yaşandığını büyük bir başarıyla sergiliyor..
Rhys’ın hüzünlü romanlarından bu denli tad alabilmemizi sağlayan Pınar Kür’ü anmadan geçmek istemem...
Dörtlü
Jean Rhys
Çeviren: Pınar Kür
Can Yayınları, 2019
200 sayfa, 19.50 TL.
Günaydın Geceyarısı
Jean Rhys
Çeviren: Pınar Kür
Can Yayınları, 2019
188 sayfa, 18 TL.