Güncelleme Tarihi:
Yaratıcı yazıyla ilgili sorunlarımızı çözmek için başkalarının yol göstericiliğine başvuruyor, atölyelere gidiyor, bir kolektif yaratıcı akla başvuruyoruz ama siyaset ya da tarih kitabı yazacaksak bunları yapmayı aklımıza bile getirmiyoruz. Elbette böyle bu ve bunun nedeni, ötekilerin düz anlatımı yanında, yaratıcı yazının sorunlarının çok katmanlı oluşu, yazınsal dilin söylenmeyenleri de gösteren pratiği içinde ustalaşmanın zorlukları, gerçeğe bağlılığın kolaylığı yanında hayali gerçekleri uçuracak bilişsel yetileri geliştirmek için gereken zamanın uzunluğu, yazarın önündeki boş sayfanın küçüldükçe küçülmeye başlaması.
Ursula K. Le Guin, hikâye denizine yelken açacaklara kılavuz olarak yazdığı ‘Dümeni Yaratıcılığa Kırmak’ kitabında, yaratıcı yazının olmazsa olmazlarını anlatıyor. Yazıyla ilgili kötü alışkanlıkların bu denli yaygın olduğu bir yerde, bu düzeyde bir ustanın kılavuzluğundan öğrenilecekler var. Le Guin, “Sözü uzatan, çirkin duran, net olmayan, gereksiz kaçan, vaaz verircesine uzayan, özensiz kalan şeylerin, metnin akışını bozan ve işe yaramayan noktaların peşine düşün” diyor. Kendi sözünün, yarattığı kurmaca kişilerin sözünden daha önemli olduğunu sanan yazar, hikâyenin enlemini ve boylamını uzatmaya başlar ve anlatmaya değmeyecek bir giriş bölümüyle sonunda nasıl bitireceğini bilmemekten gelen kuyruğu kesip atmaya kıyamaz. Sorun da orada başlar. Çünkü asıl sorunun önce nitelikli okumadan geçtiğini anlatmak nedense en zoru. Yazmak için okumak, pek çoklarına sıkıcı geliyor. Keyif almadan okuduklarımızın duygusundan kopmuş olmuyor muyuz, denir hemen. Asıl kopuşun doğru okuma biçiminden yoksunluktan geldiği, istenen öykülerin ancak nitelikli okuma içinde yazılmaya başlanacağı anlaşılabilse.
Bir ruh hekimi olarak başucu kitapları...
“Dilin sesi, her şeyin başladığı yerdir” diyor Le Guin. İnsanın kırılgan olanıyla hoş bir ilişki kurabilirsiniz ama yazının kırılgan olanıyla köşeyi dönmeye bile yetmez soluğunuz. Başvuracağınız hekim, başucu kitaplarınız. Bir ruh hekiminin yardımlarından çoğunu yapar kitaplar. Değil mi ki okuduklarımızı ve yazdıklarımızı zihnimizde duyarız, düşlerimizi yazıp başkalarının düşlerini okurken aynı zamanda uyanık oluşumuz bir tür çiftkişiliklilik gibi görülüyor ama yaratıcı kişilik de aslında başka türlü olamaz.
Sonunda tek bir noktalama işareti ya da sözcüğü nedensiz olmayan bir metnin mümkün olduğunu sanıyorum. Yazdığımız ilk cümlenin aslında yazabileceğimiz en iyi cümle olmayacağını düşününce, daha baştan başka bir düzeye çıkılır, sonra her cümlenin sonraki cümleye açtığı yoldan adım adım yürünmeye başlanır. Cümlelerin, doğrudan anlamlarını oyunbazlıklara gerek olmadan taşıyabilme becerisi, onların dolaylı anlamlarını da yüklenmeye başlayınca, kararlılık yazardan çıkıp metne geçer.
Sözcük ve cümle her şey aslında. Orada anlamların, imgelerin, seslerin ve dilin taşıdığı doğrudan anlamlar üstüne düşürdüğü gölgelerin izini sürmeyi öğrenen yazar, ormanda bir başına kaldığında yolunu kaybetmeden, sorunlarını kendisi çözmeye başlar. “Sıfatlar ve zarflar, zenginleştirici, iyi ve besleyicidir. Renk, hayat ve samimiyet katarlar” diyor Le Guin. Kapıları kırmadan önce iyi düşünmek koşuluyla, yoksa “tembelce veya aşırı şekilde kullanıldıkları zaman, düzyazıda obeziteye sebebiyet verirler”. Yazınsal dilin kendine neleri yakıştırıp nelerden uzak durması gerektiği anlaşılmazsa, ‘kısmen’ ya da ‘biraz’, ‘aniden’ ya da ‘bir şekilde’, ‘heyecanla’ ya da ‘sakinlikle’ gibi sıfat ve zarfları sonradan ayıklamak bir kat daha çok iş çıkaracaktır. Öyküye ya da romana, yapmacıklığın, gerçeğe kaba bağlılığın ya da zamansız oyunların dışında, önemsizmiş gibi görünürken bizi sürekli düşündüren, bazen tedirgin eden bir güç nasıl verilir? Gece gündüz buna kafa yorulmalı.
Kendi yazdıklarını kendisi eleştirebilenler, yollarını diledikleri yöne çevirmekte özgür kalmışlar demektir.
DÜMENİ YARATICILIĞA KIRMAK
Ursula K. Le Guin
Çeviren: Damla Göl
Hep Kitap, 2017
143 sayfa, 16 TL.