Güncelleme Tarihi:
Kerime Nadir 5 Şubat 1917 tarihinde doğmuş. Türk Dili ve Roman Kahramanları dergileri bu doğum gününü özel bölümlerle andı. İyi ki anıldı, Kerime Nadir görebilseydi herhalde çok sevinirdi. “En çok okunmuş yerli romancı”, “popüler romancılarımızdan” gibi nitemlerle geçiştirilmiş, hatta “piyasa romancısı” denmiş ‘Hıçkırık’ yazarı emeğine kayıtsız kalışın sancısını çok çekmişti.Onun, anılarını kaleme getirdiği ‘Romancının Dünyası’ baştan sona yakınmalarla sürüp gider. Türk Dili’nde Şaban Sağlık’ın özenle saptadığı gibi, yakınılan kişilerden biri de bendim. Şimdi hayli uzaklarda kalan bir gençlik yazımda Kerime Nadir’i ticaret erbabı saymaya yeltenmiştim.
‘Kar Yağıyor Hayatıma’da ayrıntılarıyla yazdım: Yıllar geçecek, ‘Romancının Dünyası’ yayınlandıktan sonra Kerime Nadir’den özür dileyecektim. Pervasızlıkla, haksızlıkla yazılmış o yazımı nasıl affettireceğimi sormuştum. Böylece bir telefon dostluğu başlamıştı.Çok duyarlı bir insan olan Kerime Nadir’le yüz yüze hiç görüşemedik. Tam o günlerde ‘amansız’ hastalığa yakalanmış, kanser tanısı kendisinden gizleniyormuş; sevgili dostum Doğan Hızlan’a “İyileşir iyileşmez sizi, Selim İleri’yi çaya çağıracağım” diyormuş…
Kerime Nadir, Roman Kahramanları dergisinde Neslihan Karaalioğlu Alpagut’un saptadığınca, bugün artık bambaşka değerlendirilmesi gereken bir romancı. 1960’ların sonuna kadar, çok uzun yıllar, roman okumayı sevdiren, sevdirebilmiş bu yazarı edebiyat tarihlerimizin hemen hep dışlamış olmasını anlamak imkânsız.Tomris Uyar’ın da bir gözlemini hatırlatıyorum: Kerime Nadir’in dili, anlatma sanatındaki ustalığı üzerinde duruyordu. Nihal Yeğinobalı’ysa “Bize aşkı öğreten romancı” der.
Yalnız aşk mı? Başta ‘Gelinlik Kız’, Kerime Nadir’in romanlarında pek çok toplumsal soruna değinilmiştir. ‘Gelinlik Kız’ genç kadınların hayatta tek başlarına var olabilmelerini savunur. Yanı başında ‘Samanyolu’ uygar, ileri bir toplumda eğitimin anlamını, hüzünlü bir roman kahramanının serüveninde yansıtır. Göze çarpmamış ‘Solan Ümit’ yabana atılmayacak ruh çözümlemesi romanıdır.1990’ların sonunda, Doğan Kitap için, Kerime Nadir’in romanlarını yayına hazırlamıştım. Okurların bu eserlerde nelerden onca etkilendiğini handiyse ilk kez ayırt etmiştim: Her şeyden önce, Kerime Nadir kendi ve yerli olabilmiş bir yazardı. Öyle sanıyorum ki, bugün de, ilk kez Kerime Nadir okuyacaklar etkisi altında kalacaklar. Azımsanacak bir olgu mu?
Sıcacık bir roman
Başka türlü nitelendiremedim: Sıcacık bir roman. Özlem Anar’ın ‘Âşık Kedi’sini (Çınar Yayınları) okuyorum. Daha başlangıç, ilk satırlar (‘Birinci Gün’) sevgiyle, iyilikle sarıp sarmaladı:
“Serin bir kasım günü. Karnım aç. Yoldan vızır vızır arabalar geçiyor. Caddenin kenarında bekliyorum. İçimde iyi bir duygu var. Bugün benim sokaktaki son günüm olacak. Yanımdan sayısız insan geçti ama hiçbiri benim varlığımı fark etmedi.”
Ben hep fark ederim ama hiç kedim olmadı, cesaretsizliğimden, bakamayacağım korkusuyla. Bütün kedileri, bütün köpekleri, hele sokak kedilerini, sokak köpeklerini çok severim. Özlem Anar ‘Âşık Kedi’yi besbelli bizim gibiler için yazmış.
Gerçi âşık kedinin kedili yazarlara söyledikleri gözümü korkutmadı değil. Poe’dan, Hemingway’den söz açıyor, kedileri varmış, kedilerinden dinlediklerini yazarlarmış, “Yaptıkları aslında intihal!” Hayır, hiçbir zaman kedim olmadı; arka bahçedekileri beslemeye çalışmıyorum... Mitolojiden esinli bir görüngeye de açılan ‘Âşık Kedi’, yazarının sanatkârca alçakgönüllülüğüyle okuru büyülüyor. Bütün afur tafurlardan, çalımlardan bile isteye kaçınmış bir roman. Kibirlerin ve kibirlilerin dünyasında ‘Âşık Kedi’yle yol almak çok hoşuma gitti.
Özlem Anar’ın başka kitapları var mı, öğrenemedim. Varsa hemen okumak isterim. “… hemen bir kedi alın” diye bitiyor ‘Âşık Kedi’; altmış sekizime bir ay kala ne yapacağımı kestiremiyorum…