Güncelleme Tarihi:
Aşkın tanımını yapmak güç ama hakkında herkesin hemfikir olacağı bir mesele var, o da aşkın aramakla bulunan bir şey olmadığı. Onu bu kadar heyecanlı ve güzel yapan da belki bu. Beth O’Leary’nin Türkçede yayımlanan ilk kitabı ‘Ev Arkadaşı’ da bu beklenmedik anda kapıyı çalan aşkın komik olduğu kadar romantik halini anlatıyor.
Bu, aynı evi paylaşan ancak hiç karşılaşmayan Tiffy ve Leon’un tuhaf ama aynı zamanda eğlenceli hikâyesi. İngiltere’de yayımlandığında ‘yeni Jojo Moyes’ diye anılmaya başlayan ve heyecanla karşılanan kitabın yazarı henüz 28 yaşında. Geçen sene raflarda yerini alır almaz yılın en çok konuşulan romantik komedi türündeki kitaba dönüşen ‘Ev Arkadaşı’ için yapılan yorumlarda birleşilen bir nokta var: Sıcak ve büyüleyici olduğu kadar komik bir aşk hikâyesi anlatması.
Tiffy ve Leon aynı evi paylaşırlar. Bununla kalmayıp aynı yatağı da paylaşırlar. Ancak asla karşılaşmazlar. Tiffy’nin ucuz bir apartman dairesine, Leon’un ise para biriktirmeye ihtiyacı vardır. Tiffy gündüzleri çalışıp akşam eve geldiğinde ise Leon’un mesaisi henüz başladığından zaten evde olmamaktadır. Hafta sonları ne yapıyorlar derseniz, Leon tatil günlerini kız arkadaşının yanında geçirdiği için Tiffy rahatça ev(ler)inde kalabilmektedir. Bu haliyle başlangıçta kulağa biraz tuhaf gelse de aslında ortak menfaatleri için gayet makul bir yaşam rutini oluşturmayı başarmış iki yabancıdırlar. Ya da Tiffy’nin deyişiyle “Çaresizlik insanı daha açık fikirli yapabiliyor”.
Birbirlerinden kopuk bu iki karakterin aralarındaki temas, eve bıraktıkları küçük notlarla başlıyor. Ortalıkta kalan eşya, dağınıklığa dair uyarılar ya da yemek, bulaşık, temizlik gibi evin düzenini ilgilendiren konularda başlayan bu küçük ‘notlaşmalar’ zaman ilerledikçe yerini biraz daha uzun yazışmalara bırakmaya başlıyor. Tiffy neden bu eve mahkûm olduğunu ve eski erkek arkadaşıyla ilişkisinin nasıl bir facia olduğunu anlatıyor örneğin ya da Leon o sıralarda hapiste olan erkek kardeşi için para biriktirmesi gereken bir durumun içine düştüğünden bahsediyor.
Gel zaman git zaman birbirlerinin yüzlerini hiç görmeyip seslerini dahi hiç duymamış olsalar da belki en yakınlarında olan insanlara bile açamadıkları iç dünyalarını ve sırlarını paylaşır hale geliyorlar. Sayfaları çevirirken günümüz dünyasının sanal gerçekliğinde kurulan süreksiz, aldatıcı ifade ve imajlarla yüklü ilişkiler ağını düşününce bu mektuplarla örülü iletişim biçimi çok daha gerçek ve bir o kadar samimi geliyor. Aynı zamanda İngilizlerin kendine has mizahından payına düşeni alıyor elbette.
PİNPON OYUNU GİBİ
İyi bir arkadaşlığın zaman içinde nasıl kuvvetli bir aşka dönüşebileceğini de gösteren roman iki karakter ekseninde dönüyor. Birbiriyle bağlantısız bu iki karakterin zamanla nasıl kendine has bağlantılar kurarak ilişkilendiklerini takip ediyoruz. O’Leary kitabı her iki karakterin de gözünden ayrı ayrı bakarak kurgulamış. Kitap Tiffy bölümüyle açılıyor ve Leon ile devam ediyor. Sonra söz yine Tiffy’ye, oradan tekrar Leon’a geçiyor. Bir çeşit pinpon oyunu seyretmek gibi. Bu da romantik komedi türü kitapların önemli özelliklerinden olan kolay okunabilirliği ve akıcılığı sağlayan eğlenceli bir formül olmuş.
EV ARKADAŞI