‘Herkes Feuerbach’ın çaresizliğini kendinde görüyor’

Güncelleme Tarihi:

‘Herkes Feuerbach’ın çaresizliğini kendinde görüyor’
Oluşturulma Tarihi: Şubat 22, 2018 13:25

Vurgun yemiş bir aktörün öyküsü: ‘Ben Feuerbach’. 22 yıl önce Ayşenil Şamlıoğlu’nun rejisi, Selçuk Yöntem’in yorumuyla sahnelenen ‘Benim Adım Feuerbach’ adlı oyun, ikiliyi bu kez Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun çatısı altında buluşturdu. Oyunu konuşmak üzere buluştuğumuz Selçuk Yöntem, Feuerbach’ı ‘Ben varım, diyenlerin çığlığı’ olarak tanımlıyor.

Haberin Devamı

Alman tiyatro yazarı Tankred Dorst’un kaleme aldığı ‘Benim Adım Feuerbach’ oyunculuk mesleğini derinlemesine ele alan bir oyun. Kendisini bir yönetmen tarafından ‘sınanmak’ üzere seçmelerde bulan, ruhunu tiyatroya adamış deneyimli oyuncu Feuerbach’ın çarpıcı öyküsüne odaklanıyor metin. Yediği vurgunların etkisiyle ruhsal dengesi altüst olan Feuerbach, sahnelere yedi yıl ara veren deneyimli bir aktördür. Tedavisinin ardından katıldığı seçmelerde, yıllardır uzak durduğu sahnenin havasını soluyunca yeniden gelgitleriyle karşılaşır. Kendini ünlü bir yönetmene ‘beğendirmek’ üzere seçmelere katılan Feuerbach’ın karşısına yönetmenin genç asistanı çıkınca; yılgınlıklarını, korkularını, beklentilerini, karşısındaki genç asistanla birlikte seyirciye de açar.
Yalnızca ‘ışığı’ görmek isteyen Feuerbach’ın öyküsünü, oyuna 22 yıl sonra yeniden hayat veren Selçuk Yöntem’den dinliyoruz. Aysa Prodüksiyon çatısı altında sahnelenen oyunda Selçuk Yöntem’e genç oyuncular Toprak Can Adıgüzel ve Gülçin Kültür Şahin eşlik ediyor. Reji ise tıpkı 22 sene önce olduğu gibi Ayşenil Şamlıoğlu’na emanet.

Haberin Devamı


22 sene önceye dönelim... Oyun ilk olarak nasıl geçmişti elinize?
Devlet Tiyatrosu’ndayken dramaturg arkadaşım Özcan Özer oyunu bana vermişti sahneye koymam için. Okuyunca çok etkilenmiştim ve Ayşenil Şamlıoğlu’na verdim. O da aynı şekilde oyunu çok beğendi ve sahneye koydu.

Yeniden sahneleme fikri nasıl çıktı ortaya?
O zamanlar gerektiği sayıda oynayamadık. Çok etkilendiğimiz, seyircinin de çok beğendiği bir oyundu. Yeniden yapalım dedik. Ayşenil de Necip de (Eraslan) uzun zamandır, “Yine sahneye koyalım” diyordu. Ben de doyamamıştım oynamaya... Tekrar bir araya geldik, iyi ki de gelmişiz...

Daha önce hayatınızın en önemli oyunları arasında ‘Ben Feuerbach’ı ve oyun yazarı olarak da Tankred Dorst’u saymışsınız. Neden sizin için bu kadar özel?
Evet, bu kadar özel olan birkaç oyundan biri. Önemli bir yeri var hayatımda ‘Feuerbach’ın, onu inkâr edemem. Tabii bu kadar zevk aldığım başka oyunlar da var...

Yirmi iki sene önceki yorumunuzla şimdiki yorumunuz arasında nasıl farklılıklar var, neler hissediyorsunuz?
Bu oyunda bir aktörün başına gelebilecek olaylar, her yaştan aktörün hatta her yaştan insanın başına gelebilir. Yirmi iki yıl önceki ben, genç yaşında bu durumla karşılaşan birini izliyordu. Fakat şimdi, bu yaşa gelmiş olan ben; daha farklı değerlendiriyor, daha farklı izliyorum. Her yaşın reaksiyonu farklı... Yılların getirdiği o olgunlaşma ve büyüme, farklı reaksiyonları da beraberinde getiriyor. Temel tepkiler aynı, içsel performans hiçbir zaman farklı değil ancak o iç aksiyondaki ataklık ve gerginlik 22 sene önceki Selçuk’ta başka, şimdi daha başka...

Haberin Devamı

‘Vanya Dayı’dan beri sahnede değildiniz. Yedi yılın ardından, siz aradan geçen o süreyi hissediyor musunuz? Neler hissettiniz prömiyerde?
Ara verdiğiniz zaman tabii ki tedirginlik de artıyor, ancak çok büyük bir zorlanma yaşamadım. Yılların getirdiği bir refleks ve tabii ki disiplinli bir çalışma süreci var... Ancak çok fazla ara vermemek gerektiğine de inandım, tiyatro çok büyük sorumluluk ve çalışma disiplini gerektiren bir iş. Onun için bazı melekeleri kaybetmemek gerekiyor. Bu yedi yılın ardından pek zorlandığım söylenemez ancak geçen bu süre daha dikkatli, daha düzenli olmaya yönlendiriyor insanı.

‘SANATIN TEMELİNDE PAYLAŞMAK YATIYOR’

‘Herkes Feuerbach’ın çaresizliğini kendinde görüyor’

Feuerbach bütün hayatını tiyatroya adıyor, sınırlarını zorluyor hatta sınırlarını yok ediyor... Öylesine bir tutku duyuyor tiyatroya. Peki, sizce bir insan neden oyuncu olmak ister?
Paylaşmak için ister bence. Aslında bu soruya bin bir türlü yanıt verebiliriz. Paylaşmak için, insanlarla iletişim kurmak için, kendini beğendirmek için gibi... Oyunculukta bir enerji, bir bilgi, bir yorum paylaşılıyor yüzlerce insanla. Herkes kendi üslubuna göre tarif edebilir. Bence sanatın temelinde paylaşmak yatıyor. Sadece kendimiz için değil, aynı zamanda karşımızdaki için de yapıyoruz.

Haberin Devamı

Feuerbach’ın sınırları yok, kendini kaybediyor. Oyuncu ‘gerçek’ ile ‘oyun’ arasındaki o sınırı nasıl fark eder?
Feuerbach’ın sınırları yok zaten, sınırları olmadığı için bu durumlara düşüyor. “Ben aklınızın alamayacağı şekilde sınırları zorlarım, işimi büyük bir yoğunlukta yaparım, derimi kesersem sadece sıyırmam, kesip koparırım” diyor. Sınırları yok, git-gel halleri çok fazla. Tüm bunlar arasında denge bulamıyor, tutamıyor kendini...

Sizin de kariyerinizde o sınırı aştığınız oldu mu?
Olmaz olur mu? Feuerbach “Bu iş sıkı bir disiplin gerektirir, disiplinli olmazsanız perde kapanır” diyor. “Bir şey olmaz” felsefesiyle hareket ettiğiniz zaman, bir şey oluyor. Ben de bir dönem dikkat etmemişim, sahnede sesim çıkmamaya başladı. Çok ağır bir roldü, ben de sesimi çok zorladım, ses tellerimi kanattım. Bir hafta boyunca sesim çıkmadı, sahneye de çıkamadım. Onun için sıkı bir disiplin gerekiyor. O sınırları zorlarken, sonrasını da düşünmemiz lazım. Her şey olması gerektiği gibi, disiplinli bir şekilde gitmeli. Ne çok aşırı ne de özensiz...

Haberin Devamı

“Bazı insanlar tehlikeye doğru kanatlanan hayal güçlerini her işe karıştırmak isterler... İnsanın piyano tuşu değil de insan olduğunu göstermek için piyanoyu çalan biri olmak isterim, tuşlardan biri değil...” cümlesi, Tankred Dorst’un iç dünyasının bir nevi ipuçlarını veriyor sanki...
Müthiş bir cümle... Tankred Dorst’un hayal dünyasını, kültürünü, bu işlerle ne kadar boğuştuğunu gösteriyor. Zaten kendisi de söylüyor, “Sınavlardan her zaman nefret etmişimdir” diye. İnsan psikolojisini bilen, sınavlardan ve o hor görme psikolojisinden etkilenen bir insan bence Tankred. Bu durumu da Feuerbach’la çok iyi değerlendirmiş ve çok iyi yorumlamış.

Tiyatronun, oyuncunun derinlerine inen, bu kadar yakından inceleyen bir metin var karşımızda...
Tiyatro dünyasını gösterirken, buradan hareketle bütün yaşamı da ele aldığını söyleyebiliriz. Yaşamın her anındaki sınavlarda var bu durum. Tiyatronun gerçeği ile seyirci arasındaki ilişki yaşamın geniş bir alanını kapsıyor. Hayat bir tiyatro değil mi zaten? Tiyatro da hayatın bir aynası değil mi, kısaca tiyatro insan değil mi? O nedenle bu oyunu evrensel bir hale getirip her türlü yorumu yapabiliriz.

Haberin Devamı

Feuerbach’tan bu kadar etkilenmenizin nedeni nedir?
Feuerbach “Ben varım!” diyenlerin çığlıdır. Kendini var etme çabası, o naif duygunun altında yatan mücadelesi, geçmişle hesaplaşması ve tüm bunları yaparken mesleğinin arkasına sığınması beni çok etkiledi. Ayrıca bir aktörün bedensel dilini, enstrümanını disiplinli bir şekilde kullanmasını gerektiren bir rol ve çok sıkı bir çalışma gerektiriyor. Her rol böyle olmaz, bu imkânı verdiği için çok güzel de bir çalışma ortamı yaratıyor. Seyirciyi de kendiyle buluşturuyor. Belki de herkes Feuerbach’ın çaresizliğini kendinde görüyor. Onun için tiyatro olarak baktığımız zaman çok verimli bir rol.

Ayşenil Şamlıoğlu ile yeniden birlikte çalışıyorsunuz... Neler hissettiriyor, nasıl geçti bu süreç?
Bıraktığımız yerden devam ettik; daha gülerek, daha da eğlenerek. Daha önce de çok çalışmıştık, epey bir yol aldık. Her şey olması gerektiği gibi oldu. Yıllar önce çektirdiğimiz fotoğraflara baktık, aynılarından çektik yine. Yaşam sürprizlerle dolu... O zamanlar böyle bir şey olacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi. Bizim için de çok iyi oldu, iyi ki yaptık.
Benim Adım Feuerbach’ cumartesi 20.30’da artısahne Mecidiyeköy’de, 8 Mart Perşembe 20.00’de Sabancı Üniversitesi’nde, 11 Mart Pazar 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde izlenebilir.

BAKMADAN GEÇME!