Güncelleme Tarihi:
Volkan Çandar çevirisiyle, İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan Guido Barbujani’nin kitabı ‘Irkların İcadı/Irkçılığa Karşı Bilim’ meselesini, bilimsel dayanağı olmayan ırkların, insanların genlerinde değil kafalarının içinde, toplumda yatan bir ’anlayış’ olduğu üzerine kuruyor. Günlük yaşamda insanları ayrıştırmanın bir yolu olarak kullanılan ırk kavramı, sınırları belirginleştirmenin ve sağlam tutmanın bir icadı, diyor Barbujani. Bunu yaparken toplumun yaşam normlarını, çatışan çıkarlarını, alışkanlıklarını vb. göz ardı etmiyor, aksine bunları sıralayarak insanların farklılıklarını belirgin hale getiriyor. Fakat bunların hiçbirinin ırkla açıklanamayacağına, kültürel unsurlar olduğuna dikkat çekiyor. Ve şunu öneriyor: “Sadece yapabileceğimiz, ırkları bizim icat ettiğimizi ve bugün insan biyoçeşitliliği üzerine bildiklerimizi özetlemenin en iyi yolunun hâlâ ‘herkes akraba ve herkes farklı’ sloganı olduğunu tekrarlamaktır.”
Barbujani, ırk kavramının icat edilmiş bir kavram olduğunu ispat edebilmek için işe en başından girişir; bu kavram üzerine ilk ne zaman söz söylendi ve bugüne gelen kadar bu kavramlar neyi açıkladı, nasıl değişti? Konu hakkındaki çalışmaları açıklayarak biyoçeşitliliğin, özellikle hareketlilik, doğurganlık gibi olguların sonucu olduğunu, kuvvetle de melezleşmeye eğilimli olduğunu söyler. Popülasyonların birbirlerinden çok uzun süre izole yaşadıklarını fakat nihayetinde defalarca karşılaştıklarını ifade eden yazar, modern insanın tek ve melez bir tür olduğuna vurgu yapar. 18 ve 19’uncu yüzyılda bu görüşün reddedildiği, beyazların her zaman ‘üstün ırk’ olduğu kabulüyle hareket edildiği anlayışın, günümüzdeki çalışmalarla kıyaslanarak yanlış anlaşılmaların sebep olduğu durumları açıklar. Bunu yapabilmek için Homo sapiens’ten önceki insan biçimlerini, aralarındaki farkları, ilk büyük göçün ne zaman meydana geldiğini anlatır. Yazar ilk beş bölümde evrimin nasıl gerçekleştiğine ayrıntılarıyla girerek düşüncesini sağlamlaştırır.
Kitabın en yararlı tarafı, gen üzerine konuşurken antikçağlardan günümüze uzanan çalışmaların ayrıntılarıyla irdelenmesi. Okura, genetik varyansların ne anlama geldiğini açıklaması oldukça önemli; çünkü sosyal ve insani açıdan insanlar üzerinde yıkıcı etki yapan ırk kavramının, genetik olarak hiçbir anlamının olmadığını, kullanımının yanlış olduğunu kanıtlar. Kabaca Homo sapiens’ten öncesi ve sonrası diye bir ayrıma giderek başlarda var olan ırkların, modern insan için söz konusu olmadığını DNA analizleriyle anlatır. Ne kadar gen alınırsa alınsın ırk olarak adlandırılabilecek insan grupları arasına net sınırlar çizmenin mümkün olmadığını söyler. Bugün insanların kullandığı ırk kelimesinin, daha çok ‘etnik gruba’ hitap ettiğini, ‘üstün ırk’ın olmadığını bilimsel çalışmalarla açıklar. “Irklar yoktur, yüzyıllardır birbirine geçmiş insan türü vardır” der.
‘Irkların İcadı/Irkçılığa Karşı Bilim’ ülkelerin, bireylerin, hiçbir bilimsel açıklaması olmayan ırk kavramını, tamamen keyfi ve her an değişebilecek bir etiketleme malzemesi olarak kullandığını öne sürüyor. Finalde okur, bu kavramı kullanmaya devam etmenin somut bir nedeni olmadığını kavrıyor. Çünkü var olan şey aslında sadece insanlar arasındaki farklılıkların kısmen genetik, kısmen de çevresel, kültürel ortamlardan kaynaklanmasıdır ve bu sadece biyoçeşitliliği açıklar, ırkı değil. Mitlerin bir kenara bırakılması gerektiğini anlatan yazar, siyasetin de bu kavramı yanlış kullanmada etkili olduğunu söylemeyi unutmuyor. Çünkü insanları ırklarına göre tanımlamak, sınırlar çizip ayrıştırmanın, belli grupları yüceltip diğerlerini aşağı görmenin en kolay yolu... Önyargıların, ispatı mümkün olmayan dogmaların, toplumsal yapıyı şekillendirmede güçlü bir araç olduğunu ırk kavramı üzerinden anlatan çalışma, kalıplaşmış bir kavramın nelere mal olduğunu gösteriyor.
IRKLARIN İCADI
IRKÇILIĞA KARŞI BİLİM
Guido Barbujani
Çeviren: Volkan Çandar
İletişim Yayınları, 2022
223 sayfa.