Güncelleme Tarihi:
Türkiye’deki sanat envanterini ve estetik zenginliğini ortaya çıkartan bir çalışma, Oğuz Erten’in ‘Özel Koleksiyonlardan Örneklerle Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu’ kitabı. Erten’in altı yıl süren çalışmalarının ürünü olan kitap, Osmanlı’nın yükseliş döneminden Tanzimat dönemine, erken Cumhuriyet döneminden sanat piyasasının oluştuğu 1970’li, 1980’li yıllara kadar geniş bir zaman sürecini kapsıyor. Türkiye’de bu kapsamdaki ilk çalışma olan kitap sanat koleksiyonculuğu kavramı, koleksiyonculuk tarihi ve gelişimi gibi konulara yer verirken, yaşamını koleksiyonculuğa adamış kişiler ile yapılmış söyleşiler koleksiyonculuk hakkındaki farklı bakış açılarını görmeye imkân sağlıyor. Ömer Koç, Bülent Eczacıbaşı, Ahmet Kocabıyık, Murat Ülker, Can Has, Can Elgiz, Cengiz Çetindoğan, Erdoğan Demirören, Feyyaz Berker, Erol Tabanca, Halil Bezmen, Erol Aksoy, Nezih Barut, Öner Kocabeyoğlu, Şükrü Bozluolçay, Suzan Sabancı ve Mustafa Taviloğlu gibi 85 koleksiyoncu ile sanat tutkuları üzerine yapılan söyleşilerin yer aldığı kitapta, bugün hayatta olmayan; fakat yaşadıkları dönemin sanatına yön verip, kendilerinden sonraki koleksiyonculara da örnek olan Sakıp Sabancı, Ali Koçman, Kemal Erhan, Nasuhi Ertegün, Salah Cimcoz ve Vitali Hakko gibi isimler de yer alıyor. Oğuz Erten’le çalışmasını konuştuk.
Türkiye’de sanat koleksiyonculuğunun başlangıç yılları nasıl bir karakteristik özelliğe sahipti?
Türkiye’de sanat koleksiyonculuğu alanı kaynak sıkıntısı oldukça fazla olan bir mecra. Bu anlamda yapılan çalışma neredeyse yok denecek kadar az. Bugünkü bilgilerimizle başlangıç dönemini en fazla Fatih’in Bellini gibi, Constanza de Ferrara gibi sanatçılara gösterdiği ilgiye kadar götürebiliyoruz. 1400’lerden cumhuriyetin kuruluşuna kadar sanat koleksiyonculuğu saray ve çevresi, yani paşa ve yüksek dereceli memurların ilgisi ile yaşayan bir karakteristiğe sahip. Yapıt bazında değerlendirdiğimizde ise natürmort, manzara ve portre resmi ön plana çıkıyor.
Başlangıçtan günümüze çekilen çizgide koleksiyoner tanımında bir değişim, farklılaşma gözlemlediniz mi?
Tabii, zaman içinde koleksiyonlar beğenilerle oluşan bir bütünlükten fikir ve kurgusal bütünlüklere doğru gelişiyor. Çoğu koleksiyonun bir ana omurgası olup, o omurga etrafında gelişen yapıtlardan oluşması, bir söylemi olması .ok önemseniyor. Koleksiyon anlamındaki bu değişime ek, koleksiyoncu anlamında da bir değişim yaşanıyor. Az önce bahsettiğim padişah ve paşa koleksiyonculardan sonra cumhuriyet rejiminin gelmesi ile koleksiyoncular avukat, doktor, mühendis gibi serbest meslek sahibi kişilerden çıkıyor. 1960’lara kadar devam eden bu dönemden sonra ilk holdinglerin kurulmaya başlaması ve iş dünyası sanat yapıtı koleksiyonculuğu alanında kendini gösteriyor. Sakıp Sabancı, Vitali Hakko, Ali Koçman gibi isimler ilk işadamı koleksiyoncularımız olarak sanat dünyasına giriyorlar.
Yahşi Baraz ve Oğuz Erten
Türk koleksiyonerlerinin ortak özellikleri neler?
Bu coğrafyanın koleksiyoncusu daha çok belli bir metot izlemekten ziyade zaman içinde kendini zihinsel ve estetik açıdan eğitip oluşturduğu dünyaya odaklanarak yapıt alımı yapıyor. Her koleksiyoncunun bu yolculuğu farklı olduğu için alımlar konusunda da farklılıklar ortaya çıkıyor. Bence her koleksiyoncu koleksiyonu ile kendini tarif ediyor.
Koleksiyonların müzeye dönüşmesi bizde hayli az; neden?
Koleksiyonların müzeleşememesinin tek nedeni sürdürülebilirlik konusundaki inancımızın az olması. Koleksiyoncuların emek, sabır, bilgi ile bir noktaya getirdikleri koleksiyonlar onlar hayattan ayrılınca dağılıyor. Bu koleksiyonlara sahip çıkacak çok daha büyük kurum, merkez veya müze olsa koleksiyoncular bu oluşumlara yakın durabilir ve Batı’da olduğu gibi bağış veya alım yolu ile koleksiyonu yapan kişinin ismini ölümsüzleştirebilir.
Yahşi Baraz: El ilanı ile koleksiyon topladım
Kitabın yayıncısı Yahşi Baraz, Türkiye’deki sanat piyasasının oluşmasında rol almış en önemli isimlerden biri. Kendisine bu süreci ve iyi bir koleksiyoner olmanın püf noktalarını sorduk.
Bugün Türkiye’deki pek çok koleksiyonun oluşmasında bizzat katkınız var. Nasıl bir süreç yaşandı sizin tanıklığınızda?
1975 yılında Galeri Baraz’ı kurduğumda toplum henüz koleksiyonculuk kavramına hazır değildi. 1880’li yıllardan 1970’lere kadar üretilen yapıtlar ciddi bir birikim oluşturmuştu ama bu birikimin farkında olan hiç kimse yoktu. 70’li yıllarda ben Türk klasikleri, empresyonistleri ve Türk primitifleri gibi yapıtlara eğilerek yeni koleksiyonlar oluşturmaya çalıştım. Kimse bu resimlerle ilgilenmezken, çeşitli sanatçıların isimlerinin yazılı olduğu bir el ilanı bastırıp Nişantaşı ve Şişli gibi semtlerdeki apartmanların kapılarının altından atıp bu sanatçıların yapıtlarını satın alacağımı çevreye duyurdum. Bu resim sanatına karşı bir ilgi oluşturdu ve sanatın değerli bir şey olduğu algısını yarattı. 1980’li yılların ortasına kadar çağdaş Türk sanatı alan koleksiyoncu yoktu. Herkes natürmort, manzara gibi resimler alırdı. Çağdaş sanatı Türkiye’de Burhan Doğançay, Adnan Çoker, Erol Akyavaş, Güngör Taner gibi isimler doğurmuştur. 1990’lı yıllardan sonra sanat fuarlarının yaygınlaşması, 2000’li yıllardan itibaren çağdaş sanat galerilerinin artması koleksiyonculuk kavramını da başka bir noktaya taşıdı. Çağdaş Türk sanatçıları ile birlikte yabancı sanatçıların eserleri de alınmaya başladı. Daha önce de yabancı sanatçıların eserleri alınıyordu ama onlar Ayvazovski, Fausto Zonaro, Leonardo de Mango, Amadeo Preziosi gibi klasik ve Türkiye’de yaşamış sanatçıların yapıtlarından ibaretti. 2000’li yıllara kadar Türkiye dışarıya oldukça kapalı bir toplumdu. Şu an tam olarak yurtdışına entegre olduk diyemem ancak 21. yüzyılın sonuna kadar Türkiye dışa kapalılığını aşıp tam bir entegrasyon içine girecektir.
Türk koleksiyoneri eser alırken nelere dikkat ediyor?
Türk koleksiyoneri yapıt satın alırken kâğıt iş yerine tuval resmi almaya, sanatçının ünlü olmasına dikkat ediyor ve alım yaptığı eserin ilerde değerlenmesini istiyor.
İYİ BİR KOLEKSİYONER OLMANIN PÜF NOKTALARI
Hiçbir ressamı o yıl meşhur oldu diye almayın. İnceleyin, araştırmacılara sorun, danışmanlarınıza danışın. Çünkü sanat tarihinde kalmak çok uzun bir yoldur.
Yapılacak koleksiyonda konu bütünlüğü, ekol birliği, bir dönem olmalıdır.
Sanatçılardan ve galericilerden mutlaka fotoğraflı belge veya fatura alın.
Galerilerden sanat eseri alırken mutlaka eserin provenansını öğrenin.
Satın alınan eser herhangi bir kitapta yayımlanmış mıdır, açık artırmaya girmiş midir, eski sahipleri kimlerdir, araştırın.
Eserin mutlaka imzalı olmasına dikkat edilmelidir.
Sanatçılarla ve galericilerle görüşmelerinizde onlardan daha üstün olduğunuz davranışına girmeyin, mütevazı davranın.
Mutlaka bir bütçe yapılmalı, ekonomik zorluklara ve strese girmeden kapasitenizi belirlemelisiniz.
Sahte veya çalınmış sanat eseri almayın.
Sanat eserlerini galerilerden ve açık artırma merkezlerinden alın. Fakat sanatçılarıyla da kesin tanışmanız gerekir.
Koleksiyon yaparken mutlaka danışman tutulmalı ve koleksiyonun sorumlusu sahte ve çalınmaya karşı danışman olmalıdır.
Koleksiyonun paha biçilmez bir hale gelmesi için sanatçıların başyapıtı olmalı, uygun fiyata alınmalı, kitaplarda ve kataloglarda yayımlanmalı, çok iyi koşullarda muhafaza edilmeli, en az 10-20 yıl beklenerek en büyük değere ulaşması sağlanmalıdır.
Koleksiyoncular genç sanatçıların eserlerini satın almalı; doğru alım yapılmış ise ilerde çok büyük bir servet kazanacaktır.
Koleksiyoncu, galerici, sanatçı aynı yaşlarda olursa aralarında daha yoğun ilişki kurulabilir ve koleksiyon hız kazanır.
Sanat eseri alırken yatırım olarak görmemeli, severek almalı.
Eserlerinizi mutlaka sigorta ettirin.