Güncelleme Tarihi:
“Ama sizden değilim!”... Hepimizin içinden çok geçmiştir bu cümle. Çoğu zaman dilimizin ucuna kadar gelmiştir de belki yutmuşuzdur bazen. Nihan Kaya, “Ama sizden değilim” diyenlerin hikâyelerini anlatıyor ismini bu cümleden alan yeni kitabında. Çok tanıdık ve bir o kadar uzak öyküler Kaya’nın anlattıkları.
Aynı sokak sakinlerinin birbirlerinden habersiz, içinde birbirlerini anlattıkları hikâyeler var kitapta. Çiçekleri sevmeyen ama bir petunya için bu dünyaya demir atan yaşlı bir adam, hayata kocasının ölümünden sonra yeniden başlayan yaşı geçkin kadın, onlara yoldaşlık eden kediler köpekler, depresyonun memleketi olmaz dedirten kadınlar kızlar... Hepsinin hikâyesinde bir ‘ama’ var onları diğerlerinden ayıran. Hangimizin yok ki aslında? Yoktur birbirimizden farkımız! Farkımız kendi amalarımız, o amaları birbirimize nasıl anlattığımız.
Gelelim Nihan Kaya’nın ‘ama’lı kahramanlarına. Pek çoğu birbiriyle bağlı hikâyeler anlatıyor yazar ‘Ama Sizden Değilim’de. Bir hikâyede komşusunu şikâyet eden kahramanı, bir diğerinde o komşunun gözünden tanıyoruz. Böylelikle sadece bir anlarına değil belki de ömürlerine tanık oluyoruz tüm o kahramanların. Aynı sokağın sakinleri kahramanlar. Onları bağlayan birlikte yaşadıkları bir alan var, işte o yüzden “ama” diyorlar.
Hadi size biraz Münasip Efendi ile Letafet Hanım’dan bahsedeyim. Sokağın iki yaşsız kahramanı. Biri bir çiçek üzerinden yaşama zar zor tutunmaya çalışırken diğeri yeniden başlayıp hayata içinden ne gelirse onu yapıyor. Yaptıklarını da her gün onu yaşarken engelleyen kocasının mezarına gidip tek tek anlatıyor.
Hikâyeleri hüzünlü ama hüzünlü olduğu kadar da eğlenceli! Yaşama bir de tersten bakmak gibi. Can Yücel’in şiirinde dediği gibi “Yaşamı tersten yaşamak daha güzel” mi bilmem ama sona gelmiş kahramanların hikâyelerinden esinlenmek başka bir pencere açıyor insanın önüne. Kaya ironiyi en çok Münasip Efendi ile Letafet Hanım’a yakıştırıyor. Yazar hüzün ile ironinin dengesini onların hikâyelerinde o kadar dozunda veriyor ki bir yandan onlar için “Bizdenler” derken öte yandan “Ama böyleleri de var mı?” sorusunu soruyoruz.
Bana kitaptan kalan bir diğer etkili kahraman Fergân... Mahalleden diyalize giden hastaları taşıyan servisteki yardımcı o. Günde birkaç saat gördüğü hastaların eli ayağı. Hiç tanımadığı insanların en yakını, oğlu, arkadaşı, canı, ciğeri... Hepsini tek tek tanıyor Fergân, hassasiyetlerini biliyor, alışkanlıklarını; en kötü anlarına tanık oluyor, ellerinden tutuyor.
Peki ya onlar Fergân’ı tanıyor mu? Pek çoğunun bazen adını bile karıştırdığı bu adamın hikâyesi ne peki? Onlara her zaman yardım eden bu adam onlardan biri mi?
Bir de Michèle var ki kitapta, ondan bahsetmeden olmaz! Hele de ayakkabı dolabından. Ayakkabılarını takip ederek tanıyoruz bu kadını... Sevdiği adama göre değişen ayakkabılarından! Peki ama Michèle nasıl biri? Kendini neden hep bir erkekle ifade ediyor? Aslında nasıl ayakkabılar seviyor Michèle?
Kaya’nın kahramanlarını tanıyınca hemen içinize alıyorsunuz. Sevgi mi merak mı bilmiyorum ama yolculuklarında ona eşlik etmek istiyorsunuz. Onları hem bizim bir parçamız yapan hem de bir ‘ama’yla ayıran Kaya, mizah ile hüznü iç içe geçirdiği kadar bu kahramanlar üzerinden sessiz bir başkaldırı da koyuyor ortaya.
Çünkü tüm ‘ama’larda isyan duyuluyor. Çünkü tüm kahramanlar “Sizden değilim” derken kendini anlatmaya, kabullenilmeye, duyulmaya ve görülmeye çabalıyor.