Güncelleme Tarihi:
Gençlik yıllarımız, 1970’ler; sevgili arkadaşım Hulki Aktunç’un çılgıncasına zengin kitaplığından Türk Dili’nin Roman Özel Sayısı’nı ödünç alıyorum. Hulki’nin ciltlettirdiği, iki bölümlük o özel sayı bende hâlâ. Aziz dostumdan bir andaç! Kaç kez geri vermemi istemişti, sonra da bıkmış, “Sende kalsın” demişti...
Joseph Roth adıyla karşılaşmam Türk Dili dergisinde. Ahmet Arpad’ın çevirisiyle onu tanıtan bir yazı, yanı başında Burhan Arpad’ın çevirisinden ‘İmparator Mezarlığı’ndan birkaç seçme sayfa... Avusturya edebiyatının büyük bir ustası; dilde, anlatımda, kurguda yenilikçiliğiyle anılıyor. 1894-1939 tarihleri arasında yaşamış.
Nihayet yıllar sonra Joseph Roth’tan ‘Savoy Oteli’ni (Alfa Yayınları) okuyabildim. Handiyse yüz yaşındaki bu roman hâlâ çok genç! Füruzan Gürbüz Gerhold’un titiz çevirisiyle ‘Savoy Oteli’nin üslubuna kapılıp gidiyorsunuz. Birinci Dünya Savaşı’nın sonrası, öte yandan sanki günümüzden de bir kesit ya da bir panorama. Kırık hayallerle, git git bastıran umutsuzlukla yüklü ‘Savoy Oteli’ hep ‘gitmek’ isteyenlerin bir türlü ayrılamadıkları, ‘mıhlanıp kaldıkları’ yıkıcı bir mekân. Gizli, daha doğrusu yıprak görkemiyle önce göz boyuyor, sonra cehennemi andırır bir görünüme bürünüyor.
Ve hep Joseph Roth’un -dediğim gibi- hâlâ çok genç, dipdiri anlatımıyla!
Bu yazıda ikinci roman ‘Bihaber’ (Ötüken Yayınları). Fatih Baha Aydın’ın kaleme getirdiği ‘Bihaber’ bir ilk roman ve daha ‘Peşrev’iyle etkiliyor: “Ressam Suat Hanım aslında hiç doğmadı, yaşamadı, ölmedi. Onlarca hatta yüzlerce eserin bu sözde Osmanlı aydınının hayatını, eserlerini ve ölümünü konu ettiğine aldırış etmeyin.”
Bununla birlikte elbette aldırış ediyorsunuz; 330 sayfayı dikkatle okuyorsunuz. Önceleri kim bu Suat Hanım diye soruyorsunuz, ne var ki ‘Bihaber’ sayısız açılımıyla sizi yakın tarihimizden izdüşümlere alıp götürüyor. Bilim adamı ve ‘yalancı’ Kazım Kanmaz’ın kara alaylı anlatımından birçok acıya, hüzne, aslında içe kapanışlara savruluyorsunuz. Fatih Baha Aydın, Kazım Kanmaz’ın kara alayını ısrarla koruyarak, içe atılmış ezginlikleri adeta sisle örtmüş.
‘Bihaber’ aynı zamanda bir ilk romanda az rastlanabilecek ustalıktaki inşasıyla da hayranlık uyandırdı. İlk bölümlerde yazar bunca ayrıntıya neden ihtiyaç duymuş derken, o ayrıntıların tek tek yeniden, üstelik bambaşka işlevlerle karşıma çıkması bilgiçliğime son verdi; ‘Bihaber’i artık ‘sorgulamaksızın’ okumaya koyuldum.
Olmayan Suat Hanım’ın yalanlarla var edilişinde, Aydın, pek çok göndermeyi gereksinmiş. Bir bakıyorsunuz, genç bir öğrenci günümüzdeki edebiyat romanını deşiyor; az berisinde Tanpınar’ın derslerinden tutulmuş notlar, ansızın Hale Asaf! Resim, edebiyat, müzik iç içe geçerek bir burgaç, bir girdap oluşturuyor. Genç öğrenci “Sanatçının iyi iyi roman yazması yetmez. Hatta şart bile değildir. Eğer sanatçı, piyasadaki bir eksikliği dolduruyorsa, o artık büyük bir yazar, ressam veya şair sayılır” diyor. Fatih Baha Aydın ise gerçekten güzel bir roman yazmayı yeğliyor...
Bu yazıda öteki kitaplar, yaşamış ve acı çekmiş, handiyse unutulmuş Suat Derviş’ten. İthaki Yayınları Suat Derviş’i bugünün okuruyla buluşturuyor, öyleyken bugünün okuruna çok şey kazandırıyor. Suat Derviş üzerine yazdıklarımı hep onun hakkı yenmişliğiyle noktalamıştım. Sözgelimi ‘Çılgın Gibi’ edebiyatımızın en güzel romanlarından, enikonu farklı bir ‘aşk romanı’. Aşkı dile getiriyor görünse de, yazarın derin tahlilleriyle bütün bir toplumun belirleyicisi ‘para’ madde dünyasına yol alır.
Sözgelimi ‘Kara Kitap’: Daha yolun başındaki, gencecik Suat Derviş’in şiirle donanmış anlatımı! (Serdar Soydan sunuş yazısında hem bu romanın hem bazı başka romanların ‘gotik edebiyat’la ilintisine değiniyor.) ‘Kara Kitap’ta yer alan ‘Buhran Gecesi’ni ilk kez okudum. Döneminde değerlendirilememiş, sonraları hep gözden ırak kalmış ‘Buhran Gecesi’ 1923’te yayımlanmış. Fakat Suat Derviş’i bugün de yaşatıyor!