'Haziran maziran derken...'

Güncelleme Tarihi:

Haziran maziran derken...
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 2020 23:18

Çıkacakları sabırsızlıkla beklerken, ‘eskiye rağbet etmezsen bitpazarına nur yağmaz’ diyerek, son zamanlarda okuduğum birkaç kitaptan söz edeyim, altını çizdiğim bu kitapları size de önereyim istedim.

Haberin Devamı

Karantina günlerindeyiz, şimdi ulaşmak zor ama yaza okuyacak yeni kitabımız çok olacak. Mehmet Taner’in “Mis gibi şeftalinin sırasıdır şimdi/ Haziran maziran derken o da çıkacak/ aldatılmış ruhum çıkacak/adım deliye çıkacak” diye bir şiiri vardır, ‘deli nefis’, adı da ‘Mis!’ Sabırsız yaz çıkacak, çatlak karpuz çıkacak, yeni hayat çıkacak, yine kitap çıkacak! Bazı ruhlar yeniden hayat bulacak!
Çıkacakları sabırsızlıkla beklerken, ‘eskiye rağbet etmezsen bitpazarına nur yağmaz’ diyerek, son zamanlarda okuduğum birkaç kitaptan söz edeyim, altını çizdiğim bu kitapları size de önereyim istedim.

‘İNSANIN KİMİ’
Ona, Farsça baktığını söyleyen birinden söz ediyor. Tabii şiir icabı. Ben de nedense bunu ciddiye alıyorum ve işin tuhafı Farsça bir, dil değil eda buluyorum şiirinde. ‘Çeviri Şiir’de: “Bir süredir kirazlar üzerine düşünüyorum/ zaten yeşil bir şeyim kıyıya gidip dönmek”, daha çok da ‘Çiçekli Çuval’daki “Üç kez çevrem dönüp beni dünyaladılar” dizesinde, ki bunun sonu yok, bu bir eda: Farsça bakıp Türkçe söylemek. Didem Gülçin Erdem, ‘Boşluklara Doğru İlerleyelim’ (Edebi Şeyler) kitabında, sözcükleri Doğu şehirlerinden getirmiş, boşlukları bazı kadınların eteklerinden toplamış, rüyaları unuturum diye hiç uyumamış ve bu şiirleri yazarken gözünü kırpmamış gibi. “Fazla artamıyorum, bu kadarım” diye de yetinmiş. “Çağlama, bir müzik aletidir” diye akıp giden bir laf da etmiş, ki elhak ilk bakışta şiirdir, son tahlilde de. Didem, seyreklerden, ağır ağır döne döne yazanlardan. Öyle olunca da geniş zamanlı oluyor şiir. Değiyor, dokunuyor, sürüyor, “İçimin yetmiş iki ağaçtan yapıldığına” dediği gibi, şiire sarılmak da ağaca sarılmak gibi oluyor. Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazandı. ‘İdilikler’ kitabımla katılmıştım, ödüllere katıldığımdan değil, Behçet’le aramızda bir ‘arkadaşlık ödülü’ de olsun diye. Bana Jüri Ödülü verdiler, Ahmet Telli ayrıldığı için jüriye seçtiler beni. Ben de olsam Didem’in kitabına oy verirdim!

Haziran maziran derken...


KUTSAL LEZZETLER...
“En mütevazı sebze, dünyanın bütün macerasını kendinde toplar... Bir sebze yediğimiz zaman dünya tarihiyle bütünleşiriz.” Aman Allahım ne güzel söz bu, sözün ötesinde müthiş bir buluşma. ‘Sebzelerin Efsanevi Tarihi’nde (Evelyne Bloch-Dano, çev: Nihan Özyıldırım, İletişim) Michel Onfray’ın bu sözü gibi daha ne şaşırtıcı şeyler bulacaksınız. Sebze bahçesinin ya da bu kitabın kapısından girince, Emile Zola’nın parlak göbekli hindibaları, Aragon’un canı sıkılan sebzeleri, Paris pazarlarında “Enginar! Enginar!/ Hem mösyöler hem madamlar için/ Kalbi ve ruhu ısıtır bu/ Başka yerleri de kızıştırır” diye söylenen halk şarkıları, tarifler, şiirler, hikâyeler, ezcümle ‘nefis’ bir kitapla baş başa kalıyorsunuz! Proust, aşçısı Celine’in ‘havuçlu sığır’ yemeğini, “Üslubumun sizin jöleniz kadar parlak, berrak, sağlam, fikirlerimin havuçlarınız kadar lezzetli ve etiniz kadar besleyici ve taze olmasını” sözleriyle övüyor! Aklıma ‘bu kitapları yiyesim geliyor!’ diyen üniversite arkadaşım geldi, bu kitabı gördüyse çoktan!..

Haziran maziran derken...


ÇEKİÇLE FELSEFE YAPMAK
Hal Foster, “Marcus Steinweg çekiçle felsefe yapıyor” demiş, Jean-Luc Nancy de eklemiş: “Steinweg, hem ‘taşlı yol’, hem de tek tek taşlarla, kesik kesik nirengi noktalarıyla döşeli yol anlamına geliyor.” Yolunu da kendi açan bir yol işçisi diye de ben ekleyeyim. Alman felsefeci Marcus Steinweg’in ‘Aşikârlık Dehşeti: Sahte Kesinlikler’ini Erkal Ünal Türkçeleştirmiş, İthaki’den. Yüzlerce fragman, çakım, düşünce, kışkırtma, şaşırtma, yıkma, bozma, yapma, deneme, soru, ünlem, üçnokta. Ezcümle 32 kısım tekmili birden: Arzu, cinsellik, sanat, eleştiri, siyaset, ahlak, edebiyat, aşk, finans, sol: “Oportünizm ve konformizm sola kaydı, çünkü sol sağa kaydı-fark etmeden!” diyor ‘Soldaki Kariyerizm’de. Türkiye’ye bakarak mı yalnızca, tüm dünya için söylemiş. Bir de “Bildiğim şeye neden inanayım?” diyor. Barthes ‘yazdıran metinler’ diyormuş bu türe. ‘Okumak, yazmaktır’ diye destekliyorum ben de. ;

Haziran maziran derken...




BAKMADAN GEÇME!