Güncelleme Tarihi:
90’ların söylemleri arasında en beğendiklerimden biriydi bu, kedi candır, köpek candır... İnsan da candır amenna! Beşir Ayvazoğlu’nun yeni kitabı ‘Öteki Canlar’ı (Kapı Yayınları) okurken aklıma geldi. Evet, hayvanlar candır, öteki canlar’dır ama canına kıydığımız, canına okuduğumuz canlardır ne yazık ki!
Beşir Ayvazoğlu, edebiyat ve kültür tarihi alanında çok uzun yıllardır, merak ettiklerini araştırıp, araştırmayı derinleştirip, kıvamına gelince de nefis deneme üslubuyla bizimle paylaşır. Her kitabını merak ettiklerimiz arasında yer alır. Haşim’den Yahya Kemal’e, Tevfik Fikret’e, Asaf Halet’e, şairler başta olmak üzere, dönemlere, ilginç isimlere, fotoğraflara uzanan ve ilgi sınırlarını zorlayan yapıtlardır her biri. ‘Ömrüm Benim Bir Ateşti’yi okuyan, bildiği Haşim’i tanımadığını anlar, ‘Eve Dönen Adam’ı okuyan biriyse, kolayca ‘devlet şairi’ diye nitelenen Yahya Kemal’in yurtsuzluğunu, gurbetini duyar.
Beşir Ayvazoğlu, Cihat Burak’ın şahane bir resmi çerçevesinde kedi, köpek, eşek, karga, leylek, güvercin adlı canlardan söz ediyor. Daha doğrusu başka yazarlar, şairler, âlimleri de katarak onlar üzerinden hikâye ediyor ama kendi hikâyelerini de anlatarak. Bir hayvandan söz etmek, aslında kendi hikâyemizi anlatma isteğimizin dışavurumu değil midir? Belki de en son salgınla iyice birbirimizden uzaklaştığımız bu dünyada anlatılacak yalnızca hayvan hikâyeleri kalmıştır. Görüyorsunuz, ben de Beşir Bey’in kitabından söz etme bahanesiyle kendi hayvan hikâyelerimi anlatıyorum! Hayvanlar kadar kitaplar da kışkırtıcı olmalı ve insandaki hayvanı değil yalnızca, hayvanla olan hikâyelerimizi de anımsamaya, toplamaya yaramalı, tıpkı ‘Öteki Canlar’ gibi.
Önceliği kediye vereceğim sanılabilir, öyledir de, evde beş kediyle yaşayan ve bahçeye gelen kedilerle de yakından ilgilenen biri olarak, istesem de istemesem de öyle. Tüm hayvan canları seven insan canlar, onları en yakınları olarak görüp öyle severler. Fakat benim bu kitaptaki önceliğim eşek oldu. Eşek hakkında yalnızca bir yazı, iki üç de şiir yazmış biri olarak, o güzelim adlandırmayla ‘karakaçan’a karşı hayli mahcup hissediyorum kendimi. Öyle ya, onun hakkını Ahmet Rasim üstadımızdan sonra en çok biz onu sevenler, eli kalem tutanlar dile getirmeli, savunmalıydık. Doğrusu Ayvazoğlu’nun bu ‘müstesna’ can için gösterdiği duyarlılık ve yaptığı araştırma, bu kitabın benim için en ‘özel’ yanı oldu. Bu kadar kahır çeken, sonra da inatçı diye dövülüp küfredilen bir hayvan canın çilesini azaltmaya yetmese de, belki onun çilesini anlamaya ve eşeğe de bir can olarak bakmaya yarar.
‘Attan inip eşeğe binmek’ diye deyimi olan ve bu deyimde ikisine de olan sevgisi az çok belli olan bir toplumda evveleski değişmeyen şeyler vardır, üzülsek de vardır, oysa Beşir Bey’in de dediği gibi, ‘insan fizyonomisi esas alınarak hayvanların fiziki görünüşlerini aşağılamak’ doğru değildir.
‘Öteki Canlar’ arasında at hem edebiyatımızda hem şiirimizde şaha kalkmıştır, Ayvazoğlu da onunla ilgili yazmış, bilmiyorum belki ayrı bir kitap yapar ama atı değil eşeği yazması, yani beklenmeyeni yapması açısından da çok değerli buldum kitabını.
Ayvazoğlu’nun eşekten sonra da kargayı yazması, bu hem efsanevi hem edebi kuşu ‘uğursuz’luğundan kurtaramasa da daha sevimli kılacağı kuşkusuz. Böylece Dıranas’ın dizelerindeki “edebi azaptan inen kargalar”la yaşama dair bir sohbet tutturmak da mümkün olur. Bazı hayvanları hep kötülüyor olmamızın bir nedeni de kıskançlık mı yoksa? Kargalarsa bu dünya sirkinin en iyi numara yapan kuşları... Karganın akıllı olduğu kadar çok uzun bir ömür sürdüğünü de duyduğumuzda hayıflanıyor ve çirkin, kara, kuru diye kötülemeye başlıyoruz! Karga nankör müdür bilmiyorum ama insan kıskançtır!
Kendisinden isteğim olsun, bu kitap bence yeni yazılar ve hayvan canlarla genişleyecek bir çalışma, eşek ve karga deyince onlarla birlikte aklımıza gelen, o da en az eşek kadar kötülenen, zulmedilen ayıyı yazsın lütfen! Bu çileli canın tarihimizdeki, çocukluğumuzdaki, toplumumuzdaki, edebiyatımızdaki yerini en az benim kadar biliyordur.
‘Öteki Canlar’, hayvanların öteki değil can olduğu bilincinin yavaş da olsa uyandığı günümüzde, yalnızca ‘evcil’leştirip sevdiklerimize değil, evsiz hayvan canlara da dikkat çekmesiyle, ‘nihayet hayvan içine çıkacak yüzümüz var’ dedirtecek kıymette bir yapıt.