Güncelleme Tarihi:
Tipik bir Haydar Ergülen ‘deneme cümlesi’ şöyledir: “Sarmaşıkta ısrar bir yakıştırmadan ibarettir. Sarmaşık uzamaz çünkü, büyür. Büyüklükse sayıya gelmez, olgunluk sayıya gelir mi? Uzayan şey, sayılır, uzunluk sayıya gelir de uzaklık gelmez. Uzaklık büyür, artar eksilir. Uzaklık sarmaşık gibi içten gelir, içten içe gelişir, içimizi büyüyerek tırmanır. Sarmaşıktan anladığımız budur.” Ya da şu deneme-cümlesine bakalım: “Varlıkları kıymete bindiren, yoklukları bilmektir. Kıymeti yokken yoktur. Sonra gelirler, artık ‘var’lardır, ama yine çok kıymetli değil ‘gibi’diler. Ve giderler, artık yokturlar, demek ki kıymetli ‘gibi’ olacaklardır. Ya da arif olan için, varlıklarının kıymetini belirleyen, yokluklarını da yaşamış olma halidir.” Bu deneme-cümlesine, şimdilik karnavalımsı-cümle diyeceğim.
Deneme-cümlesi ifadesini, yargı bağlamını dile getiren cümle topluluğu anlamında kullanıyorum. Ergülen, bazen, tek cümlede dile getirir bu yargı bağlamını. Ama burada asıl konu bu değil. Bugün artık bir Haydar Ergülen denemesi diyebileceğimiz bir biçim, bir üslup var. Neredeyse şiiriyle paralel olarak ilerleyen bir verimlilikte ortaya çıkıyor bu biçim. Benim takip edebildiklerim: ‘Haziran, Tekrar’, ‘Düzyazı: 100 Yazı’, ‘EskiYazı’, ‘Trenler de Ahşaptır’, ‘Vefa Bazen Unutmaktır’, ‘...... Meğer!’, ‘Dağlarca İçin 94 Cümle’, ‘Gülten ile Behçet’, ‘Sait ile Sabahattin’, ‘Çerçöp’, ‘Şarkılı Alfabe’... ‘Düzyazı: 100 Yazı’, klasikleşmiş olanı, girizgâhtaki alıntıları da oradan yaptım.
Haydar Ergülen’in denemelerinin ayırıcı özelliği, denemedeki akıl yürütmenin dil içinde, kelime üzerinden yapılıyor oluşunda ortaya çıkıyor. Sözgelimi felsefede akıl yürütme, kavram üzerinden yapılır; örneğin ‘insan’ ya da ‘var’ veya ‘yok’ derken hesaba katılan, dilsel birim olarak i-n-s-a-n veya v-a-r/y-o-k değil, bu kelimelerin zihindeki tasarımıdır. Bu nedenle felsefi akıl yürütme (söz konusu tasarımın) tanım(ı) ile ilerler. Tanım, burada bir ıskarmoz işlevi görür. Iskarmoz olmadan kürekleri çekemezsiniz. Ve her tanım, gerideki tanıma dayanarak kendini ileri sürer. Ergülen’de ise bunun tam tersi söz konusu; burada akıl yürütme geriye dayanarak değil, el yordamıyla kendini ileriye doğru atarak, yani çağrışımla yolunu açar. El yordamı dediğim mecaz, çağrışıma dayalı bir sıçrama. Ama bu çağrışım ve sıçrama kelimelerin sessel değerlerinden el alarak ilerler, daha doğrusu kendini ileri atar.
Felsefi denemenin ayırıcı özelliği, yöneldiği nesnenin neliğine ilişkin ayırt ediciliği dile getirmesinde ortaya çıkar. Felsefe ayırt eder, aynı türden olmayan nesneleri ya da kavramları kendi türüne geri götürür. Felsefedeki ayırt etme, aslında matematikteki bölme ve çıkarma işlemidir. Bölme işlemi, felsefi pratiğin, yani analizin el feneridir. Felsefi analizde de toplama işlemi vardır ama bu, ayırt edilenlerin, birbirine benzerlerin, aynı türde olanların bir arada toplanmasıdır. Ama Ergülen’in denemelerinde, ayırt etme veya bölme değil, esas işlem toplama işlemidir. Ama bu toplama, imgesel bir toplamadır. İmge, aynı türden olmayan şeyler arasındaki bağıntının, ilişkinin olanaklılığını gösterir bize. İmge karnavalımsı bir şeydir. Ergülen’in yazılarındaki kelimelerin ya da sözünü ettiği şeylerin bir karnaval biçemi içinde vücut bulmasının nedeni de buradan gelir. Mecazla söyleyelim; felsefi analiz, denizdeki bir yüzeyi karaya dahil etme girişimidir; bu bakımdan Ergülen’in denemeleri için, karayı denize dahil etme girişimi diyebiliriz; deniz ile karanın buluştuğu nokta; sahildeki karnaval.
‘Şairin Bavulu’, şairler üzerine portreler ama sözünü ettiğim ayırıcı üslup içinde. Haydar Ergülen’in denemeleri, şiirimizde, Salâh Birsel’den sonra ikinci bir durak/moment oluşturuyor.
Haydar Ergülen’in hep genç yaşındaymış izlenimi veren bir fotoğraf imgesi var. Ergülen, bugün 65 yaşında. Bu yazıyı değil ama şiirine yönelik genel bir analizi, bir 65 yaş armağanı olarak çalışmak isterim.
ŞAİRİN BAVULU
Haydar Ergülen
Edebi Şeyler, 2021
152 sayfa, 24 TL.