Güncelleme Tarihi:
Her sabah gözümüzü açıp uyanıyor, mavi çiçekli çarşafımızın üzerindeki çıplak bacağımızın muhteşem dokusunu, çoktan doğmuş ve yerküreyi ısıtmış güneşin kararında ısısını, kahve yapmak için gerekli suyu kaynatırken bir kap suyun mucize kabilinden varlığını fark etmiyoruz.
Biraz sonra sokağa çıkıp onca acayip şeyin sırrına bir lokma erer miyim, bugün bir tane iyi şeyi daha iyi eder miyim diye düşüneceğimize, karşılaştığımız birilerine, mesela ‘metrodan inenlere öncelik tanımayanlara’ kızacağız.
Halbuki şöyle düşünsek. O ‘metrodan inenlere öncelik tanımayan insan’ aslında gözümüzle gördüğümüz halinin çok ötesinde. O insan bacağındaki kottan, sırtındaki çantadan, kulağındaki küpeden, sandaletten, saatten, zihnindeki çoğu tutarsız, pek çoğu fanatikçe ve neredeyse tamamı yanlış fikirlerden filan arınınca; varlığının yüzde 0,0136 gramı manganezden, 880 gramı fosfordan, 14.4 kg’ı karbondan oluşan bir yıldız tozu. Evet yanlış duymadınız, bu işler böyle.
Gece vakti ıssız çayırlara yahut sessiz kumlara uzanıp göğe baktığımızda gördüğümüz ve içerlerimizi türlü romantik hisle dolduran o harikulade ve pasparlak şeyle, vagondan inmeni bekleyemeyen şey aslında aynı şey.
Bunu ben demiyorum. Hintli bir guru da demiyor. Marakeşli bir derviş de demiyor. Bunu fizik söylüyor. Oturmuş, çalışmış, araştırmış, yazmış bilimciler tatlı tatlı anlatıyor. Nerede?
Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından yayımlanan 'Neredeyse Her Şeyin Kökeni' adlı kitapta.
Bu kitap insana çok şey öğreterek hiç ciddiye almadığımız şeylere aslında nasıl da ince ince bakmamız gerektiğini ve ama bir yandan da çok ciddiye aldığımız şeylerin asıl kökenini öğrenerek hayatla dalga geçmemizin de insanlığa iyi geleceğini öğütlüyor.
En azından benim için öyle oldu.
Bu kitap New Scientist Dergisi’nde yayınmlanan bilimsel makalelerin yeniden gözden geçirilmiş hallerinden oluşmuş ve Stephen Hawking’in giriş yazısıyla açılıyor.
Hawking “Neden Buradayız?” sorusuyla ilgili gerek insanlık tarafından bulunmuş basit cevaplar ve gerek bilim tarafından bulunmuş karmaşık sorulardan söz ettiği yazısında her şeyin kökenini, başlangıç kuantum dalgalarına, yani düzgün ve tek biçimli olmayan ve sürekli genişleyen sonsuz varyasyonlara dayandırıyor. Evinizin, hayatınızın, ilişkinizin düzgün ve tek biçimli olmamasının nedenini şimdi anlıyor musunuz? Çünkü hayat öyle bir şey değil. Bırak dağınık kalsın. Hawking böyle söylüyor.
HER ŞEY NASIL BAŞLADI?
‘Evren’, ‘Gezegenimiz’, ‘Yaşam’, ‘Uygarlık’, ‘Bilgi’, ‘İcatlar’ ve ‘Ek Okumalar’ bölümlerinden oluşan kitabın elbette etrafında dönüp durduğu temel muhit nereden geldik, neden buradayız ve nereye gideceğiz soruları. İster hayatta hiçbir amacı olmayan, sıradan bir insan olun ister ömrünü evrenin gizemli sırlarını çözmeye adamış bir bilim insanı. Hepimiz bir noktada, her şey nasıl başladı diye merak ederiz. Büyük Patlama (Big Bang) evrenin kökeni için genel kabul gören açıklama olsa da bu alanda tek başına değildir. Alternatif olarak bir patlama değil de bir sıçrama olduğundan söz edilir. Bu senaryoda evrenimizi geri sarmak bizi hayal edilemeyecek denli sıcak ve yoğun bir başlangıca ve öte yandan, bir önceki evrenin hayal edilemeyecek denli sıcak ve yoğun sonuna götürür. Bir başka düşünce de bu patlamanın birçoklarından biri olduğu yönündedir. Çoklu evren kuramına göre, evrenimiz kaynayan evrenler çorbasının köpüklerinden yalnızca biridir. Bu iki düşüncede de evrenin bir başlangıcı yoktur. Bu ise, öylece ortaya çıkmaktan daha da zor anlaşılabilecek bir kavramdır.
TUVALET KAĞIDI OLMADAN YAŞAYAMAM MI DEDİN?
Tuvalet kağıdı sadece bir örnek. Ama bizden yüzlerce yıl önce dünyaya gelmiş pek çok nesil bizim bugün sahip olduğumız şeylerin hemen hiçbiri olmadan hayatını sürdürdü. Yaşadığımız dünyaya yeni bir gözle bakıp aslında hiçbir şeyin vazgeçilmez olmadığını anlamak için bu bilgi harika bir başlangıç. Kağıt M.S. 100’de icat edildi. 6’ıncı yüzyılın sonlarına doğru silinme amaçlı kullanılmaya başlandı. Ondan önce insanlar ne yapıyordu peki? Tuvalet kağıdının icad edilmesini beklemedikleri kesin. Taş, midye kabuğu, yosun, kar... İnsanın bulduğu silinme yöntemlerinden sadece birkaçı.
SİYASET KONUŞULMAYAN VAKİTLER VARMIŞ
Evrenin bir başlangıcı var mı hâlâ bilmiyoruz ama siyaset konuşmaya başlamamızın kesinlikle bir başlangıcı var. Elbette insanlar binlerce yıldır ideolojilerini savunmak için tartışıyor ancak bildiğimiz anlamda siyaset konuşmak 18’inci yüzyılın son 10 yılında Fransa’da ortaya çıkıyor. Fransız toplumu monarşiyi ve kiliseyi destekleyenler ve devrimciler olarak net bir şekilde ayrılınca politika sokağa iniyor ve insanlar artık görüşlerini açıklar, siyaset konuşur hale geliyor. Ondan önce siyaset hakkında çene çalmak halk arasında bu kadar popüler değil.
CİNSEL DEVRİM 60’LARIN ÜRÜNÜ DEĞİL
Cinsel devrim dalgası 60’lı yılların konusudur diye biliriz ama kitap tarihi biraz havalandırınca bakın ne buluyor: Cinsel devrim genellikle 1960’ta ABD’de kullanıma giren doğum kontrol hapının keşfiyle ilişkilendirilir. Oysa bir başka ilaç bundan çok daha önce önemli bir rol üstlenmiştir: Penisilin!
Frengi 1939’da ABD’de 20 bin kişinin ölümüne, belsoğukluğu da büyük salgınlara neden olmuştur. 1950’lerin ortalarında çıkagelen penisilin, bu hastalıkları neredeyse bütünüyle ortadan kaldırarak, halkın cinsel ilişkiyle ilgili genel tutumunda ani bir değişime neden oldu.
Hayatın kökeni, kendi kendisini dölleyen canlılar, dünya üzerinde söylenen ilk sözcük, para neden bu kadar önemli, 12 sayısının gücü, mikrodalga fırınların militarist kökeni, hiç diye bir şey olabilir mi, neden bu kadar çok eşyaya gereksinim duyuyoruz? Ve daha bunlar gibi bir çok kıymetli soru hakkında insanın zihnini açan tartışmaların, harikulade çizimler eşliğinde sunulduğu bir kitap ‘Neredeyse Her Şeyin Kökeni’. Ve dediğim gibi, neyi ciddiye alıp neyi o kadar da almamamız gerektiği mevzusundaki şakülü kaymış yargılarımıza bir ayar vermeye niyetli bilimin ‘neredeyse’ sözcüğünü seçmesindeki temkinli ve şakacı tutumu da ders alınması gereken bir tavır.
Büyüklere, küçüklere, eğlenceli okumalar.
Temkinli ve ama şakacı olalım.
Hepimiz, nihayetinde, yürüyen, konuşan, öpüşen, ağlayan, gülen, parlayan yıldız tozlarıyız.
KİTAPTAN
* Dünyanın ortak sözcüğü ‘Mama’
* Fosil yakıtlar, bir avcı toplayıcıdan 100 kat daha fazla enerji tüketmemize olanak sağlar. Bir avcı toplayıcının günlük enerji tüketimi 1900 kcal (topladığı ve avladığı besinlerden), bir batılının günlük enerji tüketimi 196 bin kcal (kömür, petrol ve benzinden)
* İlk tuvalet kağıdı 1850’li yıllarda ABD’de tıbbi bir ürün olarak, ‘Gayetty’nin Tıbbi Kağıdı’ adıyla piyasaya çıktı ve ‘popo silme kağıdına yüklüce para ödeme fikri’ halk tarafından kahkahayla karşılandı.
* ‘Anne’ anlamına gelen mama sözcüğü, birbiriyle ilişkisi olmayan birçok dilde benzerdir. Bunun nedeni ma hecesinin, bebeklerin konuşmayı öğrenmeden önce çıkardıkları ilk seslerden biri olmasıdır.
* Gözümüz bugünkü ışığı algılama ve karmaşık görme sistemine 1 milyon yılda erişmiştir. Evet, atalarımızdan çok daha iyi görüyoruz.
* Kulak kiri kuru ve ıslak olmak üzere ikiye ayrılır. Bu farkı genlerimiz belirler. Afrika ve Avrupalı insanın kulak kiri ıslak, Doğu Asyalılar’ınki ise kurudur.
* İnsanlığın konuşmaya başlamadan önce el kol işaretleri ile anlaştığına dair bilgiler olsa da ses çıkararak iletişim kurdukları yönünde teoriler de var. Eğer doğru olan buysa atalarımızın söylediği ilk sözcükler balinaların iletişim kurma seslerine benziyordu.
* Aldığınız tek bir nefes yaklaşık 26 trilyon kere milyar gaz molekülü içerir. Bu moleküllerin çoğu, daha önce milyarlarca kez soluk alınıp verilmiştir.
Neredeyse Her Şeyin Kökeni
Graham Lawton
Çeviren: Yonca Aşçı Dalar
İş Kültür, 2019
256 sayfa, 48 TL.