Güncelleme Tarihi:
Ölüm muamması hiçbir zaman çözülemeyecek. Ne kalbin kaslardan oluştuğunu söyleyen doktorlar ne de ölüm sonrası için ciltlerce kitap yazan din bilimcileri... Bu konuda hep yetersiz kalacaklar. Hayal gücü, edebiyatın merak hüneri biraz olsun bu konuda hep mesafe kat edecek. Ölüm, bir tecrübe olmadığı için de ona dair her cümle dünyaya bağlı kalacak. Bir yazarın, kendi ölümünü tıp fakültesine gönderilmiş kadavra olarak yorumlaması bir yandan onun ölüme bakışıdır. Ancak bu bakışı ilginç kılan hayatı ile birlikte örüp dokumasıdır. Hayatı, ölümden okumak diyebiliriz buna. O muğlak ve muamma olan ölümü bir kadavra üzerinden hayat olarak somutlayış diye de tanımlayabiliriz.
Olmayacakmış gibi olanı var gösterip bir zamanlar olup bitmiş olanların hesabına girişmek, artık ölmüş bedenin her bir uzvunun, güzel bir tıp öğrencisinin elinde kesilip biçilirken adeta yeniden doğuş mitine bağlı kalmak. Yaşlanmış, yıpranmış, işlevini yitirmiş bedenden böylece kurtulma arzusu. Dibinde çok katmanlı ve arkaik duygular barındıran bir dürtünün peşine düşmek. O, kendisi de hayatta iken bir sanatçı olan Mösyö Fournier, güzel Egoine’in elinde kesilip biçiliyor işte. Egoine. ‘Kalın dişli el testeresi’ anlamına geliyormuş. ‘Münasebetsiz Gramer’ kitabının yazarı, mutlu mu bir kadavra olarak yaşamaktan? Diline bakarsak evet. Bu ona bir arınma imkânı da veriyor çünkü.
Yazar, ölümle yapıyor hayatın sağlamasını. Belki buraya, bu güzel ellerin eline düşmeseydi azap çekecekti.
Böylesi metinleri ilgi çekici kılan yazım yöntemleri, kurguları. Jean-Louis Fournier, alttan alta kitabı da ilkin yekpare bir beden gibi kurgulamış belli ki. Sonra da o bedenin uzuvları gibi irili ufaklı, kısa-uzun metinlere ayırmış. Bu bakımdan o da bir kadavracı. Hayatının detaylarını da ayrıştırıp bu kadavrayla eşleştiriyor aynı zamanda. Okura da ima ediyor; sen de yapabilirsin. Mizacın ölümle birlikte çalışması da ilginç. Ölümde bir dünya sürekliliği mi var? Yoksa zihin ötesine geçemiyor/ geçmek istemiyor mu? Ve ne çok giz, mağara, soru barınıyor bedende, onun hafızasında! Küçük İsa’dan söz eder bu yüzden yazar. Aşklardan, günahlardan, şeytandan, arzu ve yalanlardan. Ve inançlı olmaktan.
Kendisiyle kıyasıya hesaplaşan bir kişiliği var Mösyö’nün. Yeri geldiğinde mizahı elden bırakmıyor. Sinemacılığından da sürekli yararlanıyor. Sanki oturmuş da bir kadavra salonunda kendi çektiği hayat belgeselini izliyor. Dirileceğine, bir şekilde hayat bulacağına inanmasaydı insan, belki bu denli yazıya da bağlı kalmazdı. ‘Edebiyata ve şiire olan tutku’ başka nasıl açıklanabilirdi? Ölüm belki de zihnin yaratıp ehlileştirdiği romantik bir olgu. ‘Gerçek dünyanın içine hapsedilmiş, kapalı yer korkusu olan biz yaşayanlar için cennetin kapısı’... ‘Otopsim’de bu da var.
OTOPSİM
Jean Louis Fournier
Çeviren: Aysel Bora
Yapı Kredi Yayınları, 2019
128 sayfa, 14 TL.