Hayatın kendisi distopya olduğunda

Güncelleme Tarihi:

Hayatın kendisi distopya olduğunda
Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 2021 10:26

Türkçeye ilk kez çevrilen İtalyan yazar Giulio Cavalli, ‘Dalga’ romanında şaşırtıcı, rahatsız edici, hatta tiksindirici bir hikâye anlatıyor; bugünün dünyasından esinlenmiş distopik bir hikâye...

Haberin Devamı

Giulio Cavalli, 1977’de Milano’da doğdu. Politik oyunları ve İtalyan mafyasının perde arkasını ele aldığı kitaplarıyla öne çıkan Cavalli, 2015’te ilk romanı ‘Mio padre in una scatola da scarpe’nin (Ayakkabı Kutusunun İçindeki Babam) ardından 2017’de ‘Santamamma’yı, 2018’de ‘Dalga’yı ve 2021’de bu romanın devamı niteliğindeki ‘Nuovissimo Testamento’yu (Yepyeni Ahit) yayımladı.

ETTEN DALGALAR
“İlk cesedi sığ kayalıkların arasında, iskelenin ayağına takılmış halde buldular.”
Kimselerin ilgisini çekmeyen, basit bir sahil kasabasında, DF’de karaya vurmuştur tanınmaz haldeki ceset. Onu bulan ihtiyar balıkçıya göre buraların cesedi değildir: “Bize hiç benzemiyor, benzemiyor bize, bir başka ırktan. Siyahi ama kapkara değil. Galiba Afrikalı. O taraflardan.” Birkaç gün sonra ikinci bir ceset daha ortaya çıkar. Cesedin kimliği yine belirsizdir: “Afrikalıydı galiba. Türk. Güneyli ya da Doğulu. Bizden biri değil. Sokakta karşılaşabileceğimiz insanlardan değil.”
Sonuçta cesetlerin aynı deniz kazasından kaynaklandığı düşünülür. Komiser Ciro Magnani ve yerel yöneticiler olayı hafife alma eğilimindedir. Ta ki sahilde “Belki yüzlerce vücudun kümelendiği cesetten bir halı, üç aşağı beş yukarı en az seksen ceset” bulana kadar... İşin tuhaf yanı, cesetlerin tamamının erkek, aynı yaş grubundan ve aynı fiziksel özelliklere sahip olmalarıdır ki bu da kasaba sokaklarında kol gezen korkuya büyücülükten tutun da modern tıbbi deneylere kadar uzayan türlü tevatürün ve komplo teorilerinin eklenmesine yol açar. Ancak 4 Nisan sabahı erken saatlerde gelen -sudan ziyade binlerce cesedi barındıran- dalga sözün bittiği yer olacaktır. Artık harekete geçmenin, kasabayı kurtarmanın zamanı gelmiştir.
İkinci bölümde -başta belediye başkanı ve etrafındaki yöneticiler olmak üzere -bütün halkın süreci avantaja dönüştürme gayretini, cesetlerin ‘şeyleştirilerek’ ticari metalara dönüştürülmesini, DF kasabasının ‘korunma amaçlı’ şeffaf duvarlarla çevrilmesini, giderek bir cam fanusa dahası faşizan bir şehir devletine dönüşmesini anlatacak Giulio Cavalli...

Haberin Devamı

KIYAMETİ FIRSATA ÇEVİRMEK
‘Lezzetli Kadavralar’, 2017 yılında Arjantin’de yayımlanmıştı, ‘Dalga’ ise bir yıl sonra İtalya’da. Muhtemelen yazarları -Agustina Bazterrica ve Giulio Cavalli- ne birbirlerinin adlarını duymuşlardı ne de romanları hakkında fikir sahibiydiler. Buna rağmen farklı kıtalarda, kültürlerde, dillerde yaşayan bu iki yazar, çok farklı iki hikâye içinde çağımızın iki büyük trajedisini -mülteci göçünü ve salgın hastalıkları- iç içe geçirerek kullandılar. Elbette küreselleşmenin edebiyattaki tezahürü bu. Artık konular, imgeler, kurgular, hatta zaman zaman hikâyeler bile birbirine benzeyebiliyor. Sevindirici olan, yazarların bu türden meselelere duyarlılık göstermesi, ortak bir isyanı dile getirmeleri.
‘Lezzetli Kadavralar’da salgın sonucu hayvanlar ölmüş, et krizi başlamış, çare göçmenlerin, marjinallerin, fakirlerin kurban edilmelerinde bulunmuştu. ‘Dalga’da virütik bir salgın -başlangıçta- yok ama kasabayı dalga dalga istila eden cesetler hem mülteci krizinin hem de COVID salgınının metaforu. Üstelik cesetlerin bir süre sonra leziz yemekler olarak mutfaklara girmesi de söz konusu. Kasabanın gurme ahçısının tarifine bakılırsa:
“Elin derisi incedir, elastiktir, domuz rostosunun kızarmış kabuğuna benzer. (...) Kıymalı makarna sosu için kalça etleri ve kol pazıları, soğan, kereviz ve havuç kullandık. (...) Bu ölüler zaten denizden rondoda çekilmiş gibi geliyorlar. Bundan iyisi olamaz. (...) Birisi daha sağlam bir şey isterse, kuadriseps -uyluğun önündeki dört kas- mükemmeldir. Elbette daha çok kaynaması gerekiyor.”
Sadece etinden yararlanmıyorlar cesetlerin; önce organ ticaretine, organ ticaretinin ilgi alanına girmeyenler başka endüstrilere kaynak sağlıyor. Ve geri kalanlar yakılarak -dış dünyaya satılacak kadar- büyük bir enerji kaynağına dönüştürülüyor. Bütün bunları yaparken vicdanlar sızlamasın diye bulunan çare cesetlerden, onların da insan olduğundan hiç söz etmemek, dış dünyadan gelen uyarılara kulakları tıkamaktır.

Haberin Devamı

KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI
Gerçekten de başkalarını nesnelleştirmek, onları insan kategorisinden çıkarmamıza ve onları şiddet uygulayabileceğimiz, öldürebileceğimiz, ayrımcılığa uğratabileceğimiz, incitebileceğimiz bir ‘diğer’ kategorisine yerleştirmemize izin verir. İşte bu andan sonra insan ticareti, savaş, güvencesiz çalışma, modern kölelik, yoksulluk, cinsiyetçi şiddet meşrulaşacaktır. Toplumun kayıtsız kalması bile yeterli. Tıpkı bugün savaşları, sınır boylarında şiddet gören mültecileri, toplu katliamları kayıtsızca izlememiz gibi... Hannah Arendt, ‘Kötülüğün Sıradanlığı’ demişti bu duruma. Almanya ve Avrupa’daki Yahudilerin imhası Nazi yöneticilerindeki saf kötülüğünün yanında toplumun kayıtsızlığıyla da ilgiliydi.
Cavalli, işi biraz daha öteye götürüyor; ‘Dalga’ romanındaki kasaba ahalisi kayıtsız değil olup bitenlere, tersine zenginlikten paylarını almak uğruna iktidardaki oligarşik yapıya -kilise, yerel diktatör ve işadamlarına- koşulsuzca evet diyorlar. Doğal felaket sosyal, beşeri ve ahlaki felakete dönüşüyor.
İtalya’nın bir kasabasında, bilinmeyen bir zamanda geçiyor hikâye. Aslında zamanın önemi yok; çünkü bu kıyamet tablosunun bugünü resmettiğini, DF kasabasının dünyanın diğer yerleşkelerini de temsil ettiğini anlayabiliyoruz. Kötülük dışarıdan, ‘mülteci’ cesetlerle gelmiyor taşra kasabalarına ya da metropollere. Kötülük oralarda zaten pusuda bekliyor. Cavalli, İtalyan taşrasında konuşlanmış bir sahil kasabası üzerinde somutlandırmış düşüncesini. Bunun nedeni kasaba hayatına ve insanlarına aşina olmasıdır herhalde. Zira kasaba hayatına, insanlarına -kinik ve zengin bir dille, güçlü imgelerle, çarpıcı tasvirler ve küçük ayrıntılarla- çok iyi nüfuz ediyor. Hayali DF kasabası Andrea Camilleri’nin hayali Sicilya kasabası kadar ete kemiğe bürünüyor.

Haberin Devamı

Rahibiyle, işadamlarıyla, belediye başkanı ve yardakçılarıyla, yerel gazetecileriyle, kasabanın güçlü aileleriyle, onların peşinden sürüklenen cahil ve yoksul halkıyla çok canlı bir kurmaca dünya yaratmış Cavalli. İnsanın hırslarının, tavan yapan küçük hazların izini sürüyor. Küçük bir kasabada sıradan bir yurttaş olmaktan zengin ve itibar sahibi bir insana dönüştüğünü hissetmenin verdiği haz, bir diktatörün yükselişine de geçit veriyor. Toplum düzeninin parçalanması değerler yitimine, yabancılaşmaya ve çatışmaya yol açacak, kaostan istifade eden -kendi iradesini zayıflara ya da çaresizlere dayatan- tiranların, tiranlaşan şirketlerin, yeni mesihlerin, ataerkilliğin yeni biçimlerinin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Zira sürüleşme ve güdülme insanın hayvani doğasındandır. Cavalli’nin ‘Dalga’da anlattığı tam da budur...

Haberin Devamı

Hayatın kendisi distopya olduğunda
Dalga
Giulio Cavalli
Çeviren: Yelda Gürlek
Can Yayınları, 2021
224 sayfa, 33.5/ TL.

BAKMADAN GEÇME!