Güncelleme Tarihi:
Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü sahibi Yavuz Türk’ün son kitabı ‘Yolluk’ İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Birbiriyle bağlantılı yedi öyküden oluşan kitap gündelik hayatın ayrıntılarından hareketle bireyi odağına alıyor.
Yavuz Türk’ün çeşitli mecralarda yayımladığı öykülerini bir araya getirdiği ‘Yolluk’un ilk metni ‘Curriculum Vitae’ uyumsuz sayılabilecek, ölüm korkusuyla yüzleşmekte zorlanan bir bireyin kendini tarifi. Ardından gelen öykü ise ‘Sürtünenler’ başlığını taşımakta. Kitabın en uzun metni olan bu öykü, konu itibariyle son derece özgün: Toplum içerisinde korkan, ötekiyle iletişim kurmakta zorlanan bireylerin temas yoluyla var olduklarını hissetme çabası. Anlatıcı, sürtünme eylemine dair gündelik hayattan da örnekler vermekte. Otobüste, berberde, namaz çıkışında insanlar hayat uğraşlarına bir an evvel yetişmek için birbirlerine ister istemez temas etmekte. Sürtünenler de bu tarz temaslardan mutluluk duyan yalnız bireylerin bir araya geldiği bir topluluk ve sayıları dünya çapında hızla artmakta. Medyanın bu grubu farklı biçimde lanse etmesi sonucu da topluluk hedef gösterilir hale gelmiş. Kendisi de bir Sürtünen olan anlatıcı bu insanların temas etme eylemlerinden cinsel haz almadıklarını, bunun bir varoluş meselesi olduğunu, bu insanların baskı ve şiddeti hak etmediklerini savunmakta:
“Yalnızca, sizin toplumsal hayat içinde önemsemediğiniz, dikkate almadığınız, aklınıza getirmediğiniz bir şeyi hobi olarak hayatının bir yerine koyuyor. İnsanlara dokunup geçmek, her şeye rağmen insanlarla temas halinde olmak, onlardan bir duygu almak istiyor, hepsi bu kadar. Sürtünmek, cinsel bir haz vermiyor ki ona hayatta olduğunu, var olduğunu, yaşadığını veya artık adına her ne derseniz işte onu hatırlatıyor. Bunda büyütülecek ne var bu kadar?”
Sonraki dört öykü ise ‘Cilacılar’, ‘Romalılar’, ‘Mırıldanmalar’ ile ‘Rüyada Hamur Görenler’. Birbiriyle bağlantılı olduğu daha açık olan bu dört öyküde ise sinematografik bir anlatım benimsemiş yazar. Bir öyküdeki iki arkadaşa odaklanırken onlar Roma Birahanesi’ne girdikten sonra kameranın merceğini farklı bir kişiye, Yavuz Abi’ye çevirmiş. Onun rakı muhabbeti esnasında ‘Sürtünenler’ makalesinin yazarının kim olduğunu anladığımızı eklemeli. Ardından ise merceği önce bu dört öykünün ilkinde bahsedilen Hacı Anne’ye, sonra da onun ‘kırklara karışan’ oğluna döndürüyor yazar. ‘Akademikler’ başlıklı son öyküde ise kendini senelerce yetiştirerek editör, çevirmen olan 54 yaşındaki Vuslat Abi’yle tanışıyoruz. Sunturlu küfürler eden, hemen her şeyi eleştiren Vuslat Abi’nin asıl nefreti ise akademisyenlere. Nitekim, öykünün başlığı da onun yazdığı ‘Akademikler’ makalesinden gelmekte. Bu makalede Vuslat Abi, intihal yapan akademisyenleri ifşa ederek bazılarını yerinden etmiş, içlerinde nüfuzlu olan biri hariç. Bu bağlamda intikam teması da öyküde yer almakta. Öte yandan bu öyküyle birlikte kitap üst kurmacaya evriliyor. Bu sayede okur da ilk öykünün sahibine dair tahmin şansı yakalıyor. Son olarak, kahramanların gündelik hayatın içindeki rollerine uygun bir biçimde teatral bir atmosferde anlatıldığını söylemeli.
Bu özellikleriyle ‘Yolluk’ hayatın ayrıntılarından hareketle bireylerin iç dünyalarını bazen iç konuşma tekniğiyle ama çoğu zaman olay ekseninde irdeleyen ironik üslupla yazılmış bir kitap...