EZGİ ATABİLEN
Oluşturulma Tarihi: Ocak 18, 2019 11:46
60 yıllık üretim ve öğretim hayatının ardından yaşam öyküsünü yazmak için masa başına oturduğunda şunları kaleme almış Yılmaz Zenger: “Yaşam hikâyemi yazmak için masa başındayım, başım iki elimin arasında, kafam karışık, ben ne yaptım diyorum, bende de pişmanlıklar dolu dizgin.” Zenger’in pişmanlıklarından biri de 'gerçekten de karışık ve kocaman' arşivini gelecek kuşaklara bırakmak üzere düzenlememiş olmaması. Studio-X İstanbul’da ve SALT Galata’da 15 Şubat’a kadar devam edecek, Zenger’in de Ağustos 2018’deki vefatına kadar hazırlık aşamalarında bizzat yer aldığı arşiv sergileri, Yılmaz Zenger’in farklı alanlardaki üretiminin bir bölümünü sanat ve tasarım izleyicileriyle buluşturuyor. Studio-X İstanbul’daki sergi üzerine konuştuğumuz küratör Pelin Derviş, Yılmaz Zenger’in bıraktığı kıymetli mirasa sahip çıkılması için, “Zenger Ailesi’nin yalnız bırakılmaması ve onlara destek verilmesi gerektiğine inanıyorum” diyor.
Yılmaz Zenger sergisi hazırlama fikri nasıl doğdu? Ne kadar sürelik bir araştırma ve hazırlık sürecinin ürünü bu sergi?
Sergiden ziyade Yılmaz Zenger’in çok yönlü üretimini belgelemek, arşivini gelecek kuşaklara aktarmak öncelikliydi. Sergiyi, onun dünyasını anlamaya çalışmak, geniş arşivinin ana hatlarını belirlemek için bir fırsat ve motivasyon unsuru olarak gördük. Bu çalışma başladığında Yılmaz Zenger’in sağlık koşulları ne yazık ki kötüleşmekteydi. Önümüzdeki sürenin ne olduğunu bilmeden o da ben de tüm enerjimizi bu çalışmaya verdik. İlk temas mayıs ayının sonunda oldu, haziran ayında da çalışmalar başladı. Yani toplam süre altı ay bile değil. İki kurum olanaklarını seferber etti. SALT arşiv için, Studio-X İstanbul sergi için; Kalebodur da desteğini eksik etmedi; süreçte başka pek çok kişi ve kurumun desteği oldu.
Sergideki eserler nasıl bir araya getirildi?
Sergide Yılmaz Zenger’in üretimlerinden ağırlıklı olarak bir mobilya seçkisi var. Çoğu, sergideki gösterimleri izlerken kullanarak deneyimlenebilecek oturma elemanları, bu aynı zamanda Zenger’in farklı dönemlerdeki üretimlerini bir araya getirerek tasarım ve üretim sürecindeki eşikleri ve ilişkileri anlamaya yardımcı olan bir seçki. Sergide yer alan heykeller de hem farklı dönemlere hem de Yılmaz Bey’in düşünsel yoğunlaşmalarına işaret ediyor. Bunları söylerken eşzamanlı olarak SALT Galata’da yer alan mini seçkiyi de dahil ediyorum. Studio-X İstanbul’daki sergi, Zenger’in sadece ürün ve yapıtlarından ibaret değil. Onun üretimlerini ve düşünce dünyasını hem kendi ağzından hem de tanıklıklar aracılığıyla aktaran gösterimler ve dokümanlar da mevcut. Sergi çalışmaları kapsamında yürütülen literatür taraması da serginin bileşenlerinden.
Pelin DervişZenger çok yönlü bir isim. Onun üretim ve yaratım alanları, bu alanlara katkılarını nasıl özetlersiniz?
Yılmaz Zenger her şeyden evvel bir mimar; fiilen mimarlık üretimleri diğer üretimlerine kıyasla az sayıda olabilir ancak düşünce yapısının temelinde mimarlık nosyonu olduğunu hep izleriz. Mimarlık öğrenimi görmeden çok daha evvel, henüz bir çocukken, kentin altyapısını bizzat görebilmiş, yaşayabilmiş ve mimarlığı kentle ve onun altyapısıyla birlikte hissedebilmiş olmasının bunda etkisi büyük.
İçmimar Güler Umur ile birlikte pek çok iç mekân projesine imza attılar, ortaklıkları otuz küsur yılı kapsıyor. Moda alanında da ortak işler ürettiler. Bu çalışmalar, Zenger’in ezeli ilgi alanı olan fotoğrafın moda fotoğrafçılığına yönlenmesini de içerir. 1960’ların başında Zenger, BBC için özel sinema kameralarının geliştirilmesi ve ILFORD’da ILFO CHROME’un emisyon araştırma çalışmalarına katılmak üzere Londra’da bulunmuştu. 1960’ların ortasına gelindiğinde İTÜ’de Foto
Film Merkezi’ni kuracak ve başkanlığını yapacaktı; hayatı boyunca görüntü dili ve teknolojinin geleceği konularında yazı ve konferanslar üretti, dersler verdi. Fotoğrafın kimyasına ve kuramına duyduğu ilgiyi kendi fotoğraf çalışmalarına da yansıttı. Sinemayla ilgisi de sürdü, farklı içerik ve formatlarda belgesel filmler çekti. Kimi sinema filmlerinin set tasarımlarını gerçekleştirdi. Sinema bilgisi mekân kurgusuna yansıdı, bir başka deyişle mekânları tasarlarken sinemanın düşünce araçlarını kullandı.
Bilim ve teknolojiyle yakından ilgiliydi; bu ilgi tasarımlarına da yansıdı. Üretimleri ya çağının ötesine işaret ediyordu ya da en asgarisinden günceldi. Bilim Merkezi’nin kurulmasına katkıda bulundu; iç mekanını tasarladı, çok sayıda gösteri birimini tasarlayıp üretti. Yapı-Endüstri Merkezi’nin kurucularındandı; malzeme bilgisi kuvvetliydi, daha da önemlisi malzemeyi araştırma yöntemlerine vakıftı. Türkiye’de kompozit malzemeyi mobilyada kullanan ilk kişiydi, sayısız iş üretti. Bozuk sistemlere, basmakalıp söylemlere muhalifti, kent hakkı savunucusuydu. Geniş bir yelpazeye yönelik ilgisi ve bilgi birikimi üretimlerini besledi, çoğalttı.
Yaşarken hakkında bir retrospektif sergi açılan sanatçı ve tasarımcılar oldukça az. Yılmaz Zenger bu onuru yaşayacakken ömrü vefa etmemiş… Sizce yaşarken kıymeti bilinen bir isim mi Yılmaz Zenger?
Bu sıkıntılı bir konu. Kimilerine göre “hayır”, kimilerine göre “evet”, kimilerine göre “Örneğin İtalya’da veya Amerika’da yaşasaydı başka olurdu”, kimilerine göre ise “onu Türkiye’de değerlendirebilecek kişi ve kurum yok”. Bu sonuncusu hariç hepsinin biraz doğruluk payı var muhakkak. Yine de verimli bir tartışma konusu olarak görmüyorum bu noktayı. Kanımca Yılmaz Zenger yaşamı boyunca çok kişinin hayatına dokundu, düşüncesini etkiledi; kah ufuk açarak, kah kızdırarak ama mutlaka temas ettiklerine etki etti ve etki alanı tasarımla sınırlı değildi.
Bu sergide Zenger’in temsili olarak heykellerine yer verilse de, daha ziyade tasarımcı yönüyle ilgili bilgi sahibi oluyoruz. İlham veren bir vizyonu olduğu dikkat çekiyor. Zenger’in bu alanda Türkiye’ye, sektöre ve tasarımcılara kattıkları nelerdir?
Yılmaz Zenger’in pek çok tasarımcı için ufuk açıcı, ilham verici ve destekleyici olduğunu teslim etmek gerek. Şahsen benim için, 1990’lardan beri tanıdığım Yılmaz Zenger öyleydi, başkaları için de öyle olduğunu düşünüyordum. Ancak sergi sürecinde temas kurduğum kişiler, özellikle tasarımcılar, malzeme üreticileri, tasarım alanında üretim yapan firmalar ve öğrencileri için Yılmaz Zenger’in etkisinin ne denli derin olduğunu gözlerimle gördüm. Onunla henüz temas kurmamış ama ürettiklerini gören tasarımcılar için “demek böyle şeyler de yapılabiliyor” dedirten, yani ürettikleriyle bir tasarımcının neler yapabileceğini örnekleyen biriydi. Atölyesinde sadece kendi tasarımlarını üretmiyordu, başka tasarımların üretimini de gerçekleştiriyor, bunu da mutlaka tasarımı iyileştiren, geliştiren katkılar vererek yapıyordu. Malzemesinin farklı kullanım potansiyellerini araştıran üreticiler için Zenger rastlayabilecekleri en cesur ve yaratıcı isimler arasındaydı.
Yılmaz Zenger
Siz kişisel olarak nasıl anlatırsınız tanıdığınız Zenger’i? Bu sergi için çalışırken yaşadığınız anekdotlar, aklınızda kalanlar var mı?
Yılmaz Zenger benim için hayatı oyun alanına çeviren bir bilim insanı gibiydi. Merak ve iştahla sorduğunuz sorulara misliyle yanıt verirdi. Ben bu anlamda bu kadar cömert birini daha görmedim; ne büyük hediye! İçinde hâlâ var olan o büyük enerjiye izin vermeyen sağlığına sinirlendiğine şahit oldum. Dijital arşivini, düzenleyerek vermek istiyor, bunu o güne kadar yapmamış olmasına içerliyor, bu anlamda kendine yükleniyordu.
Görüşmelerimizde öyle çok şey aktarmış ki, şimdi dönüp baktığımda şaşırıyorum. Bir de sürprizler bıraktı. Örneğin düzene sokmadan vermek istemediği dijital arşivini vefatından birkaç hafta önce ve düzenleyemeden verdi; gerçekten de karışık ve kocaman bir arşiv. Bunların içine dalıp neyin ne olduğunu anlamak hala en büyük uğraşım. Bu klasörler içinde “sergi için” başlığını taşıyan bir dosya vardı; bizim sergi için hazırlamış. Bunu on binlerce dosya arasında fark ettiğimde Yılmaz Bey artık aramızda değildi, ondan mektup almış gibi hissettim!
Zenger’in tasarımları, eserleri nerede bugün? Sanat çevrelerine bu mirasa sahip çıkmak adına bir sorumluluk düşüyor mu?Yılmaz Zenger’in tasarımlarının bir kısmı kullanıcılarının evlerinde, ofislerinde veya diğer mekanlarda yaşamaya devam ediyor. Heykellerinin bazıları özel koleksiyonlarda; Cumhurbaşkanlığı Sanat Koleksiyonu’nda da yirmi kadar yapıtının bulunduğunu biliyoruz. Son ana kadar faaliyet içinde olan atölyesinde ise çok sayıda işi ve kalıpları duruyor; bunların bir kısmını şimdi Studio-X Istanbul ve SALT Galata’da görebiliriz.
Sorunuz çok yerinde; bu külliyata ne olacak, nasıl değerlendirilecek? Elbette burada kurumlara çok iş düşüyor; okullara, koleksiyonlara, üreticilere ve diğerlerine. Acaba bazı ürünlerinin üretimine devam edilebilir mi? Özellikle tasarım okulları Zenger’in üretim süreçlerini bir öğrenim deneyimine dönüştürebilirler mi? Yapıtları bazı koleksiyonların parçası haline gelebilir mi? Bu ve benzeri soruların yanıtı ancak elbirliği ile verilebilir. Bu anlamda Zenger Ailesi’nin yalnız bırakılmaması ve destek verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu notu bir açık çağrı olarak da değerlendirebiliriz.
Üretimini, onun yaptığı veya onun üretimleri üzerine yapılan yayınlar, ders notları ve benzeri dokümanları içeren arşivinin ise SALT Araştırma Mimarlık ve Tasarım Arşivi tarafından işlenmekte olduğunu ve önümüzdeki dönemde çevrimiçi olarak kamuya açılacağını mutlulukla söylemek isterim.