Güncelleme Tarihi:
“Daha önce işe yarayan bütün yolları denesen de yaşamaya dair bir lokma heves bulamadığın zamanlar vardır ya, işte öyle çukurlarda debelenip duruyorum bu aralar. Düşmesi de çıkması da bitmiyor. Bunu söylemek hoşuma gitmese de, bazen hiçbir şey avutmuyor Osman.”
Edebiyat alanının yeni kitaplar, yeni yazarlar ve yeni yayınevleriyle genişlemesi çok heyecan verici. Bununla birlikte, ilk kitabından beri bir yazarın yazarlık serüvenine okur olarak eşlik etmek bir nevi özdeşlik kurmak aslında. Hangi aşamalardan geçti, nereye ulaştı, ilkini okumak keyifliydi, acaba aynı tadı ikinci kitapta da bulabilecek miyim gibi pek soru ile yola çıkıyor okur ve çağdaşı olduğu yazarla, onun yazarlık yolculuğunda birlikte yürüyor. Benim de ilgiyle takip ettiğim yazarlardan biri Aylin Balboa, yeni kitabı ‘Bu Hikâye Senden Uzun Osman’ ile bu defa ona eşlik eden çizgileriyle yeniden okuruyla buluşuyor. Aynı dili yakaladığı kitaplarını okurken birbirinin devamı olan yarım kalan bir öyküyü diğerinin tamamladığı bir izlekten ilerliyormuş hissi yaşıyorum.
‘Bu Hikâye Senden Uzun Osman’ tam da böyle bir izlekten yazılmış gibi, ayrı ayrı ama birbirini tamamlayan öykülerden oluşuyor. Osman’a çıkıyor tüm yollar. Osman üzerinden kendini bulmanın, yaşamla kurduğu bağın, sorgulamaların ve çıkarımların yolları daha ziyade. Yaşamla bir barışık bir küs devam eden, bir türlü ayrılamayan sevgililer gibi bir halimiz yok mu? Kendi kendiyle dertleşmenin, değişmenin, kararları alıp alıp sonra vazgeçmelerin, bir daha durup düşünmenin, bazen sadece yürüyüp gitmenin, o anın, o andaki duygunun peşinden gitmelerin öyküleri. Balboa’nın yeni kitabı, yazarın Mart 2017-Nisan 2022 tarihleri arasında Kafa dergisinde aralıklarla yazdığı gözden geçirilmiş öykülerden oluşuyor. Osman’ı takip ederken aynı zamanda yürüyüş bantlarının saçmalığına, dakikalarca yürüsek de bir yere varamadığımız enerjilere, Çincede Li kelimesinin hem ayrılık hem armut anlamına geldiğine, her çocuğun en güçlü spermden geldiğine inanmamak gerektiğine, aynı sıkıntılarla boğuşulan aynı hayatların akıp gittiğine, belki İstanbul’u topluca bıraksak huzura ereceğimize, çamaşır makinesi gibi hep 4’e ayarlamada bir huzur olduğuna inanıyoruz.
Balboa’nın mizah dolu bir hüznü ve kurduğu her cümlede bu mizah dolu hüznünü okura geçirebilme yetisi var. Bu çağın çocuklarına nihilist bir boş vermişlikten değil, aksine ne yapsak olmadı, olduramadık diyen bir yerden öyküler anlatıyor. Hâlâ ustasına güvenmek isteyenlerin, ne kadar düşerse düşsün kalkabilme kararını da gösterenlerin, her şey bu kadar kötü gidemez diyenlerin, umutsuzca ‘umuda sarılanların’ öykülerini yazıyor. Belki bu yüzden okurları ve onunla yeni tanışacak olanlar Balboa’nın yazarlığını ve çıktığı yolculuğu izlerken, aynı zamanda yazdığı öykülerinde kendi hayatlarına dair bildiklerini, hissettiklerini, yaşadıklarını okuyarak aynı özdeşliği yeniden kuruyor her defasında.
Henüz Aylin Balboa’yla tanışmayanlar için ‘Bu Hikâye Senden Uzun Osman’, “iyi ki yazmış” dediğimiz bir yazarla tanışma fırsatı sunuyor.