HAYDAR ERGÜLEN haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2017 15:42
Türk şiirinin özgün iki şairi, Akif Kurtuluş ve Ömer Erdem, ‘Hayat, Saat Farkıyla’ ve ‘Azap’ isimli kitaplarında şiirle, ustalıkla sesleniyorlar birer kez daha. Şiire nefes aldıran, iştah uyandıran şiirler bunlar...
Bu yazıda sözü edilen şairler Türk şiirinin tümüyle özgün iki şairidir. Yazıda bir araya gelmeleri hoş bir rastlantıdır ama, ikisinin de özgün birer şiir ve sesinin olmasında rastlantının rolünü bilemem.
Akif Kurtuluş, şiire unutulmaz ‘Yalan Şiirler’i armağan ettikten sonra üç şiir kitabı, iki roman ve üç deneme, araştırma kitabıyla yolculuğunu sürdürdü. Son kitabı ve içinde toplu şiirlerinin de yer aldığı ‘Herkes Gitmiş’e (2005) dek yazdığı şiirler, ilk kitabındaki sese, coşkuya da bağlılık bildiren, onlardan fazla uzaklaşmayan şiirler oldu. ‘Tören Provası’ (1989), ‘Kırgınlıklar Galası’ (1977) gibi uzun aralıklarla kaleme aldığı kitaplar da bu ‘sadakat duygusu’nun eseridir. ‘İçedönük ve atak’ tavrına, söylemekten çekinmeyen ama, ne söylediğinin yanına nasıl söylediğini de, ders vermeden sezdirerek koyan, aşkın ‘aşkın’laştırılmadan da şiire ‘içkin’ olabileceğini gösteren, yenilmişlikten de, koyu değil, ağlamaklı hiç değil, asla hafif olmayan, yeni bir şiir çıkarmanın imkân dahilinde olduğunu bildiren bir duygudan söz ediyorum.
Akif Kurtuluş
‘Yeni toplumcu’ olarak gördüğüm ve çoğu, şiire 80’lerde başlamış, hemen hepsi de şiirin göğünü genişletmiş, ona nefes aldırmış, okura da ‘yeni bir romantizm’ sunmuş şairlerden Akif Kurtuluş. Doğal hali şiir olanlardan. Bu yüzden de en fiyakalı dizelerinde bile ‘şairane’ durmayan bir
şair. Derin düşünüp yalın söyleyen. Söyleyen diyorum, çünkü Akif Kurtuluş şiirinin hem en etkileyici hem de en şaşırtıcı yönlerinden birisi, bir kültür şiiri olarak da okunabilecek bu şiirin aynı zamanda bir konuşma şiiri olması, sokakla kitap arasındaki dili bulması.
‘Yeni toplumcu’, çünkü özellikle önceki şiir kitaplarında daha belirgin bir biçimde gördüğümüz muhalif eda, adını şimdi söylediğimiz yeni kitabı ‘Hayat, Saat Farkıyla’da (Can Yayınları, Eylül 2017) daha ironik bir edaya dönüşerek sürüyor. Akif Kurtuluş şiirinde ironi hep vardır var olmasına da, bu kez biraz, Cemal Süreya gibi değil, onun da yaptığı gibi ‘an’lara, ‘hatırlayış’lara bırakıyor yerini: “Arkadaş/ını gömdükten sonra/bir avuç toprak da/kendi üstüne atarsın”.
‘Heder’ ve ‘Yasak ve Tehlikeli’ bölümündeki şiirlerle önceki kitaplarına bir selam yolluyor ve “ben çok kolay anlaşılıyorum/benim sorunum bu” diyor. Biz de ona diyoruz ki: “Akif Kurtuluş, senin şiirin tam da 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası şiirin, insanın ve umudun tükenmeyeceğinin en güzel örneği oldu. Öte yandan çıkmazda olan hayattan ve insandan olağanüstü bir şiir çıkardın ki bizim senden ve şiirinden anladığımız budur.”
ŞAİR ‘AZAP’TA GEREK!Bu yazıda artık Türk şiirinin yeni ustaları diye okuduğumuz iki şair var. Onlardan biri Ömer Erdem. Neredeyse her kitabı için bir yazı yazmak istediğim Erdem, bu ustalığın rastlantı olmadığını gösteren bir programla yazıyor. Şair arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları ‘Kaşgar’ dergisinden beri (1997) izlediğim Ömer Erdem’in özellikle ‘Evvel’, ‘Kireç’, ‘Kör’, ‘Pas’la süren şiir yolculuğunun, şimdilik ‘Azap’la (Everest Yayınları, Ekim 2017) noktalanması şaşırtıcı değil.
Ömer Erdem ‘gövdeli’ bir şiir yazıyor. Bunu iki anlamda da kullanıyorum. İlki geniş, büyük, yaygın, haritası olan, daha gidilmedik, ayak basılmadık yerleri olduğunu bilen, bunun hazzını duyan bir şiir. Diğer anlamıyla da ‘gövdeli’ bir şarap gibi. Dolgun ve ağızda doygun bir tat bırakan, yani iştah uyandıran bir şiir. Bütün bunları yalnızca yeni kitabı ‘Azap’ için söylemiyorum elbette. Bu kitapta o gövdenin biraz daha genişlediğini, haritanın sınırlarının giderek silindiğini, daha katmanlı bir şiirin yükseldiğini de görüyorum. Bu da onun şiirinin sadece çok katmanlı olarak değil, birkaç koldan da okunabileceğini gösteriyor.
Şair gibi şiir de ‘Azap’ta gerek. Bence Ömer Erdem de buna benzer bir fikirle yazıyor. Akif Kurtuluş için sözünü ettiğim kültür şiiri, Erdem’de de hem kültür hem düşünce şiiri olarak büyüyor, sürüyor.
Madem Akif’ten söz ederken Cemal Süreya’yı da andık, Ömer Erdem’den söz ederken de Sezai Karakoç’u hatırlayalım. Hem de böylece bir ‘dostluk maçı’ olsun! İlk şiirini ‘Diriliş’ dergisinde yayımlayan ve hepimizin sevdiği Sezai Bey’in yakınında olan Ömer’in kimi şiirlerinde Sezai Karakoç’un neş’e hali ya da neş’eli halini buluyorum. Daha kitabın ilk şiiri olan “seni bir koltuğa gelin etselerdi”de örneğin: “seni bir koltuğa gelin etselerdi/geniş evlere doğru içleri bal mermeri/seni yüksek seni binalara asansörler içinde/zalimin oğlu zalim keskin gözlerle seni”.
“Yazmış olmak için şiir yazmak” ne demekse, Ömer Erdem kimi zaman bunu da, insanı hayrete düşürecek bir kıvraklık, yakınlık ve şakacılıkla yapıyor ki, o zaman şiir böyle de yazılırmış diyerek bir kez daha şiire ve Ömer’e teşekkür ediyoruz (bkz. ‘çıralı’ şiiri). Bazı şiirleri de var ki, onları yeni bir gazel gibi yazdığını düşündürtüyor. Yorum değil, gazele yeni bir çeşit katıyor ve tür kazandırıyor, ‘zımır’ şiiri gibi.
‘madem’ şiirini okuduğumda da şöyle düşündüm: Ömer Erdem’in ‘Azap’ı, öfkeden yumuşaklığa, ateşten bala ve süte, kabullenişe, anlayışa ve bağışlamaya dönüşen şiirlerle dolu.
Bir şiir nasıl hem yeni hem genç hem olgun hem klasik de klasik olur? Ömer Erdem şiiri bunun yanıtıdır.
AZAP
Ömer Erdem
Everest Yayınları, 2017
135 sayfa, 15 TL.
HAYAT, SAAT FARKIYLA
Akif Kurtuluş
Can Yayınları, 2017
72 sayfa, 9.50 TL