Güncelleme Tarihi:
“Ya o gün bir fırtına her şeyi yerle bir ederse?”
Kim bilir kaç kez sormuşuzdur benzer soruları. Yakın uzak fark etmez; gelecek belirsizlikler, şüpheler, kaygı verici korkular içerir.
Ya sevdiklerimi kaybedersem? Ya savaş çıkarsa? Ya başarısız olursam? Ya virüs kaparsam? Ya şöyle ya böyle... Kaygı zihni ele geçirmeyegörsün, ardı arkası kesilmez soruların. Yetişkinlerin bile baş edemediği belirsizliklerin çocukların küçücük kalplerinde ne fırtınalar kopardığını tahmin etmek zor değil. Ve ne yazık ki kötü şeylerle asla karşılaşmayacaklarını temin etmek de mümkün değil. İşte bu noktada kelimelerin gücü yetişiyor imdada. Birkaç kelime kalpleri yatıştırmaya, güven ve umut vermeye yetebiliyor bazen.
‘Ya O Gün...’ bunun en güzel örneklerinden biri. Cosetta Zanotti narin, kısacık ve bir o kadar etkileyici cümleleriyle büyük küçük zorlukların her zaman olabileceğini ama en kötü zamanlarda bile mutlaka bir ışık belireceğini vurguluyor. Ana Paula Santander’ın okuru kucaklayan birbirinden çarpıcı çizimleriyse sözcüklerin etkisini katlıyor.
Kırmızı gagalı simsiyah bir kuş ve tam yuvadan uçacakken aklına düşüyor soru: “Ya o gün güneş olmazsa?” Ama başka hayvanların ufku izlediği eflatuna bezeli arka sayfada “Neyse ki bulutlar olacak” cümlesiyle devam etme cesareti buluyor.
Tam çok sıcak olacağından endişelenirken uçuşan hindibalar elbet bir gün kar yağacağını, karanlığın içinde parıldayan ateşböceklerinin daima bir ışık olacağını, gölde gördüğü yansıması dağılan saçlarını tekrar düzeltebileceğini anlatıyor itinayla. Küçük kuş biliyor ki fırtına her şeyi yerle bir ederse yuvasını tekrar yapabilir, hatta bir gün her şey son bulsa bile yeniden başlayabilir.
////
Sanat ne işe yarar?
Brigitte Labbe ‘düşüncenin inşasında kullanılacak bir alet çantası’ olarak tanımladığı ‘Çıtır Çıtır Felsefe’ dizisinin 33’üncü kitabı ‘Sanatçılar ve Dünya’da sanatın gücünü, duygu ve düşünce dünyamıza yansımalarını, sanatçıların dünyayı nasıl dönüştürdüğünü kavramlar, mini öyküler, sorular ve karikatürler eşliğinde anlatıyor.
Tartışmayı “Ne işe yarıyor?” sorusuyla başlatıyor Labbe. Tamirciden marangoza, doktordan çiftçiye herkesin ‘işe yarar’ meslekleri varken nasıl olur da bir şey hiçbir şeye yaramaz? Peki, gerçekten öyle mi?
Cevabı ararken tiyatroları, galerileri, müzeleri, sinema ve konser salonlarını gezdirip ünlü sanatçı ve eserleriyle tanıştırıyor bizleri Labbe. Romeo’nun üzüntüsünü kalbimizde hissediyor, Paul Eluard’ın şiirleriyle umut doluyor, Monet sayesinde dünyaya bambaşka gözlerle bakıyor, ‘Modern Zamanlar’ ile sistemi sorguluyoruz. Sanatın ve sanatçıların ne denli hayatın içinde olduklarını, bizim önünden geçip gittiğimiz şeylere onların ne kadar derinlemesine baktığını, değiştirip dönüştürmek için nasıl şevkle çalıştıklarını görüyoruz. Ama en önemlisi sanat sayesinde duruyor, düşünüyor, dinliyor, hissediyoruz. Sorunun cevabı basit aslında. Hiç düşündünüz mü, salgın döneminde karantinadaki milyonlarca insan neden çok daha fazla kitap, film, tiyatro oyunu, şarkı, dans, resim istedi?