Güncelleme Tarihi:
‘Yumurta Kutusundan Yapılmış Taç, Kayıp Dinozor Kemiği, Buz ve Kutup Ayısı, En Hızlı Şimşek, Manzaralı Ay’. Dedesinin Emir’e hediye ettiği eski şapkanın içinden bu beş cümlenin yazılı olduğu beş küçük kart düşüyor ve her biri başka bir yöne uçup gidiyor. Emir ve dedesinin kartların peşine düştükleri kıpır kıpır, neşeli bir macera ‘Dedemin Sırlarla Dolu Şapkası’. Karl Newson hayallerin ve hatıraların gücünü anlatırken onları paylaşmanın büyüsüne de dokunuyor.
İnsan sırlarına, hatıralarına, hayallerine de isimler koyabilir. Sonuçta her biri, bizi biz yapan her şey gibi, birer hikâye aynı zamanda. Şapkadan dökülenler de dedenin hikâyeleri. Aslında Emir’in kimseye söylemek istemediği sırrını, içine saklaması için hediye ediyor eski şapkasını torununa. Neredeyse unutulmaya yüz tutmuş kartların yeniden gün yüzüne çıkması dede için de sürpriz oluyor. Emir, tam ‘kocaman ve gerçek’ sırrını saklamak üzereyken kartlar dökülüveriyor şapkadan ve dede torun onları aramaya koyuluyor.
Dedenin, güçsüz bacaklarına, ağrıyan dizlerine rağmen hevesle yol almasının, içinin içine sığmamasının nedenini anlamak zor değil. Unuttuğunu sandığı anılarına, sırlarına, zihninin ve kalbinin derinliklerine, çocukluğuna ve gençliğine doğru bir yolculuk bu. Onları torunuyla paylaşırken yeniden yaşarcasına heyecanlı. Hikâyenin belki en güçlü tarafı da insanın yaşadıklarından damıtıp şapkasına doldurduğu anıların, hayallerin, hayal gücünün yarattığı bu etkiyi dede üzerinden doyasıya hissettirebilmesi. Hayat dediğimiz büyüklü küçüklü yüzlerce hikâyenin görünmez ipliklerle birbirine bağlandığı koca bir ağ sanki. Dede hangi ipliğin ucundan tutup çekse onun büyüsü saçılıyor etrafa, zira o kart parıldamaya başlıyor.
Bir zamanlar kraliçenin gün boyu kartondan bir taç taktığını Emir’in dedesinden başka kimse bilmiyor. Müzeden dinozor kemiğini kimin çaldığını ve özür mektubunu kimin bıraktığını da. Kargoyla gelen bir kutup ayısını yuvasına kavuşturmak için ne yollardan geçiyor dede. Zamanla yarışan, şimşekten bile daha hızlı arabanın şoför koltuğunda herkes bir başkasının oturduğunu sanıyor yıllar sonra, hâlâ. Ay’dan sonsuza dek Dünya’yı izleyecek olan büyükanneyle ilgili olansa en duygulusu belki de.
Karl Newson dedenin anılarını o kadar güzel anlatıyor ki her birinden bir mini öykü kitabı çıkabilir. Heyecanlı, sürükleyici, kimi komik kimi hüzünlü. Dede kimilerini gerçekten yaşamış kimilerini sadece hayal etmiş belki de. Ama hepsinin de bugün hissettirdikleri ilk günkü gibi capcanlı.
Tüm yaşadıklarından sonra Emir sırrını dedesiyle paylaşmaya karar veriyor elbette. Peki, Emir’in sırrı ne mi? Tıpkı dedesi gibi sizin de görüp görebileceğiniz en büyük ve en muzip sır olabilir bu.