Güncelleme Tarihi:
‘İstanbul Maviyken’in temeli tesadüfen karşınıza çıkan eski fotoğraflarla atılmış. Bu fotoğraflarda sizi yazmaya sevk eden şey neydi?
‘İstanbul Maviyken’in ilk esin kaynağı, 2002 yılında bir Beyoğlu kitapçısında rastladığım bir anı ve fotoğraf kitabı oldu. ‘Pera Hatıratı’ adlı bu eser sayesinde Barones’le tanıştım. Bolşevik ihtilali ile soylu yaşamı tepetaklak olmuş, işgal altındaki İstanbul’a sığınarak hayatta kalma mücadelesi vermiş, İstanbul Radyosu’nun ilk kadın piyanisti olduktan sonra hayatının sonuna dek büyük aşkı Beyoğlu’nu terk etmemiş Beyaz Rus Barones’in uzun, renkli, inişli çıkışlı ve asaletini hep koruyan yaşamı…
Barones ve hayatının son yıllarını onunla beraber mütevazı bir Tarlabaşı apartmanında geçiren Rum müzisyen Todori benim için Beyoğlu’nun alafrangalığının, görmüş geçirmişliğinin, gayrimüslim kimliğinin, müziğe, sanata, eğlenceye düşkünlüğünün, girişimci ve serüvenci ruhunun, zarafetinin, nezaketinin vücut bulmuş halleriydi.
Romandaki kahramanların, yaşamış ve yaşamakta olan gerçek karakterlerin sentezi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Karakterlerimin tamamı ya belirttiğiniz gibi gerçek kişilerden yola çıkıyor ya da döneminin ruhunu yansıtan farklı karakterlerin sentezinden. Örneğin Ermeni Agop Bey ve Mucit Selim, bana bir Kadırga Kahvehanesi’nin armağanları... ‘İstanbul Maviyken’in hayali; 20. yüzyıl İstanbul’unun ruhunu, değerlerini, hikâyelerini anlamak, kucaklamak, bugün aslında onlarsız ne kadar yalnız ve renksiz kaldığımızın farkına vardırmaktı. Yani bu romanda Beyoğlu’nun yenilikçi, haz peşinde ve bir o kadar da çıkarcı hayatı kadar, Kadırga’nın kendi halinde, vefalı, yoksul ama gönlü zengin mahalle yaşantısı da temsil edilmeliydi. Boğaz’ın görkemli ve ihanet dolu yalıları da… Hepimizin içinde biraz Beyoğlu varsa, biraz Kadırga biraz da Boğaz vardı. Bu roman, İstanbul’u anlatırken aslında bize kendimizi de hatırlatmalıydı.
Son olarak evden çıkmamaya özen gösterdiğimiz bu günlerde okurlarınıza hangi kitapları önerirsiniz?
‘Hiç Kimsenin Kenti’ adlı romanımı öneririm. Okuduktan sonra belgeselini de izleyerek, Galata’nın benzersiz sokaklarında dolaşmış, tarihi hanlarına, apartmanlarına girip çıkmış, kahvehanelerinde, meyhanelerinde demlenmiş, hamamlarında bedenen, Mevlevihane’sinde ruhen yıkanmış gibi olurlar. Ben evden çıkamadığımız ilk günlerde Hermann Hesse’nin ‘Siddharta’sını okudum tekrar, çok iyi geldi. İnsan dışarıya çıkamıyorsa, kendi içinde yolculuğa çıkarak, fırsata çevirmeli şu günleri. Paul Auster’in ‘4321’ adlı romanını öneririm bir de. 1127 sayfalık bu doyurucu roman şu günlerde de bitirilemezse bir daha kolay kolay bitirilemez çünkü.
İSTANBUL MAVİYKEN
Tolga Gümüşyay
Altın Kitaplar, 2020
248 sayfa, 24 TL.