Güncelleme Tarihi:
Edebiyatımıza sessiz sedasız vurulmuş bir damganın ismi olarak niteleyebiliriz Selçuk Baran’ı hiç şüphesiz. Kimileri tarafından öldükten sonra tanınan, kimileri tarafından ise adı bile bilinmeyen, bugün hâlâ tanınmayan usta bir kalem Baran. Yazdıklarını yayımlamaya başladığı 1960’ların sonlarından kalemi bıraktığı 1990’ların ortalarına kadar edebiyatın en has yerinden ses verdi okurlarına.
Kalemi bırakma hikâyesi de çok ilginç... “Başarısız bir yazar olduğumu kabullendiğimden, 1994’te yazmamaya karar verdim” diyor.
Oysa durum ne kadar da farklı!
‘Büyük’ bir okur kitlesi yoktu belki Selçuk Baran’ın, doğru. Küskün olarak anılmasını da buna bağlayanlar çoktur ama ‘önemli’ okurları vardı. Edebiyatın olduğu kadar edebiyatçıların da yazarıydı Baran. Tomris Uyar örnekse; “Ne kadar küçük insanlar olsalar da büyük serüvenler, büyük aşklar, büyük ölümler özleyen ama çevrenin, ailenin, geleneklerin baskısıyla sindirilmiş kişileri yazdı” der onun için. Veya Behçet Necatigil, öykücülüğü için, “Keskin, belirgin çizgilerden kaçınarak, dikkat isteyen, belirsiz yaşantı parçalarını birleştiriyor; çağrışım ve yorumlara açılma gücü için okuyucudan katkılar bekleyen bir ‘iç hayat’ görünümleri çiziyor” saptamasında bulunur.
Aynı şekilde Selim İleri, Füsun Akatlı, Hulki Aktunç gibi isimler de kendisinin üzerinde sıklıkla durmuşlardır. Fakat Baran bunlara rağmen edebiyatla ilişkisini bir yazar olarak sürdürmeyi tercih etmemiştir. Yazmayı bıraktığı zaman dilimi ve sonrası için, “O günden beri, herhangi biri olarak hayattan keyif alıyorum” demiştir.
Bu erken denebilecek kalem emekliliğine rağmen üretken bir yazar demek mümkün onun için. Biri kendi imkânlarıyla olmak üzere sekiz öykü kitabı, üç romanı var. Eski bir TRT mensubu olarak yazdığı radyo oyunları cabası. Fakat edebiyatını şekillendiren, ona yön veren, nitelikli bir okurun çevresinde toplanmasını sağlayan verimleri, öyküleridir. Bir anlamda öykü, Selçuk Baran’ın edebiyat vesikasıdır.
Selçuk Baran’ın yedi öykü kitabını daha önce Yapı Kredi Yayınları ‘Ceviz Ağacına Kar Yağdı’ adıyla 2008’de tek ciltte toplanmıştı. Yazarın, bugünün okuruyla tanışabilmesi adına önemli bir adımdı bu ve başarılı da oldu denebilir. Şimdi yeni bir adımla daha yeni okurlarının peşinde Selçuk Baran. Yazarın bütün öyküleri şimdi gözden geçirilerek, yazar fotoğraflarının bulunduğu kapaklarla ayrı ayrı basılıyor. İlk kitaplar ise ‘Yelkovan Yokuşu’ ve ‘Tortu’. Her iki kitap da Selçuk Baran’ın öykü dünyasıyla tanışmak isteyen okurlar için önemli nitelikleri barındırıyor.
Öyküleriyle hayat yorgunu insanları ve bu insanların yeni bir yaşam arayışlarını anlatır Baran. Modern yaşamın açmazları da bu paralelde gündemindedir ve kalabalık içindeki yalnız bireylere yönelir. Kadınlarını dar sokaklarında, hayata karışmayı engelleyen sınırlarında ve evlerinde ağırlamayı sever daha çok. Bu sıkışık hayatlardan kaçış yollarını arayış hep söz konusudur. Tıpkı hayatları gibi bu arayışın kahramanlarının kelimeleri de kendi iç dünyalarına sıkışmıştır ve iç monologlar, bilinç akışı öykücülüğünün baskın karakteri olarak öne çıkar. Bu sıkışmışlığın ortasında ise çiçekler, bahçeler kahramanlarına da okurlarına da nefes aldırır.
‘Yelkovan Yokuşu’ da, ‘Tortu’ da Baran’ın tüm öykü karakteristiğini barındıran kitaplar olarak dikkat çekiyor bu anlamda.
Aslında yazın özelliklerine bakınca Selçuk Baran için “Nasıl da tam bugünleri yazmış!” diyebiliriz. Fakat bunu söylerken has edebiyatın tam olarak böyle bir şey olduğunu da unutmamak gerek. Her dönemle kendilerini yeniden doğururlar bu türden eserler ve Selçuk Baran’ın kaleminden çıkanlar da tam anlamıyla bu minvalde metinler.
Tam da bundan, yeni yayımlanan bu iki kitap bilindik bir çağrıyı haykırıyor duyan kulaklara: “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?”