Güncelleme Tarihi:
Gökhan Yılmaz ismini edebiyat dergilerinde yayımladığı öykülerinden sonra ilk öykü toplamı ‘Azıcık Kuşlar, Birazcık Allah’ın üzerinde görenler, takip edilmesi gereken bir öykücünün daha dünyamıza katıldığını düşünmüştü ki haksız değillerdi. Kurduğu özgün evreninde, kendi dil dünyasını da yanına alarak farklı bir ses yaratabilmeyi başarmıştı yazar. Dilin sınırlarını zorlayarak meydana getirdiği öykü dili; kelime oyunlarıyla, zekâ pırıltılarıyla ve yazarın anlam türetme çabalarıyla kendini gösteriyordu. Öte yandan bu durum, Yılmaz için olumlu olduğu kadar olumsuz eleştirilerin de sebebiydi fakat yazar, bunu üslubunun bir parçası olarak gösterebiliyordu. Ve en önemlisi onun öykü evrenine yabancı bir durum da değildi.Gökhan Yılmaz ismini edebiyat dergilerinde yayımladığı öykülerinden sonra ilk öykü toplamı ‘Azıcık Kuşlar, Birazcık Allah’ın üzerinde görenler, takip edilmesi gereken bir öykücünün daha dünyamıza katıldığını düşünmüştü ki haksız değillerdi. Kurduğu özgün evreninde, kendi dil dünyasını da yanına alarak farklı bir ses yaratabilmeyi başarmıştı yazar. Dilin sınırlarını zorlayarak meydana getirdiği öykü dili; kelime oyunlarıyla, zekâ pırıltılarıyla ve yazarın anlam türetme çabalarıyla kendini gösteriyordu. Öte yandan bu durum, Yılmaz için olumlu olduğu kadar olumsuz eleştirilerin de sebebiydi fakat yazar, bunu üslubunun bir parçası olarak gösterebiliyordu. Ve en önemlisi onun öykü evrenine yabancı bir durum da değildi.
Tüm bunlar 2012’de gerçekleşmişti. Hemen ertesi yıl, 2013’te bir diğer öykü kitabı yayımlandı Yılmaz’ın: ‘İkiye Kadar Sayamamak’. İlk kitabın sıcaklığı çok da soğumadan, hemen ardından gelen bu ikinci kitapta da Yılmaz’ın anlam ve anlatım arayışları çok değişmemiş, aynı zamanda üslubunu da meydana getirdiğini söyleyebileceğimiz bu durum, yazarın kaleminde bir adım daha ileri giderek oturaklı denebilecek bir hal almıştı. Fakat ikinci kitaptan sonrası için söylenebilecek bir sessizlikten başkası değil. Gökhan Yılmaz, art arda yayımladığı iki kitabından sonra yakın zaman önce okur karşısına çıkan yeni öykü toplamı ‘Hevesin Kaçış Yönü’ne kadar bir anlamda kalemini dinlendirdi. Üçüncü kitap, bu dinlenmenin ardından gelmekle birlikte Gökhan Yılmaz’ın üslubu açısından da önemli bir kırılma olarak okunabilir.
‘Hevesin Kaçış Yönü’nde okurlar hane içlerinde gezinen öyküler okuyacak Gökhan Yılmaz’dan. Bundan birkaç yıl önce gerçekleştirilen bir söyleşide Yılmaz, “Öykü yazdıran her duygu kıymetlidir, önemlidir” demiş. Bu bağlamda kitabında öyküleri için duygu aradığı dünyaları hane içlerinden seçmiş Yılmaz. Hane içlerinden okuruna yansıtmaya çalıştığı ise her hanede görülebilecek suskunluklar etrafında toplanmış. Ortak gerginlikler, ortak susuşlar, ortak acı ve soru uçları etrafında bireylerin bakışlarını, iç seslerini öykülerinin merkezi haline getirmiş yazar. Bunu ise artık tanıdık denebilecek üslubuyla yapıyor yine. Fakat burada kimi önemli değişimler de var. Kelimelerle kurduğu bağın gücü ilk iki kitabında görüldüğü şekliyle duruyor Yılmaz’ın. Onlardan yeni anlamlar türetme çabalarını, kelime oyunlarını terk etmemiş fakat ilk iki kitabına göre bunların azaldığını belirtmek gerek. Öykülerdeki tahkiye ise bir adım daha öne çıkmış durumda. “Üslup aramasam yazdıklarımdan çok sıkılırım” demiş bir de hemen yukarıda bahsedilen söyleşisinde yazar. ‘Hevesin Kaçış Yönü’, bir anlamda bunun ispatı gibi. Yılmaz’ın üslup arayışının da, kalem macerasının da sürdüğünün habercisi.
İlk iki kitabıyla umut veren bir yazar olarak edebiyat dünyasına adım atan Gökhan Yılmaz, sekiz yıl aradan so nra gelen yeni kitabıyla oturmuş bir üslupla çıkıyor bu kez okurlarının karşısına. Uzunlu kısalı 13 öykü yer alıyor kitapta. Yılmaz yeni öyküleriyle, bir kez daha öyküseverlerin radarına takılacak. Umarım bu kez kitaplarının arasına bu denli mesafeler koymaz.