Güncelleme Tarihi:
O ilk kitabının adını ‘Bir Çocuk Bahçesinde’ (1941) koymuştu, biz onun şiirini ‘Bir Halk Bahçesinde’ okuduk. Onun şiiri halkların şiiridir çünkü. Çocuk halkların, köylü halkların, direnen halkların, çiçek halkların, kadın halkların, kadim, yani doğayı, ağaçları, suları, kuşları gözeten bütün halkların.
‘Dedem Ceyhun’ denilmesi de bundandır sanırım. İnsanı, doğayı, hayvanları eşit gözeten bir soydan gelmesindendir. O soyun, geleneğin kaynağı da belli: Halk. Ceyhun Atuf Kansu’nun hem düşüncesini hem şiirini buluşturan tanım da belli: Halkçı Ozan.
Kansu’nun şiirini sevmeye de iki nedenden ötürü başlanabilir. Yunus’un “Yaradılanı sevdik yaradandan ötürü” demesine benzer; “Şiiri sevdik halktan ötürü”, “Halkı sevdik şiirden ötürü”, iki söyleyiş de Halkçı Ozan’a uygundur. Okurları için de aynısının geçerli olduğunu düşünüyorum. Biz de şiirinden ve halkçılığından ötürü çok severiz Dedem Ceyhun’u.
Yıllar sonra ‘Bütün Şiirleri’ (İş Kültür Yayınları) yeniden yayımlanınca sevinçten sözüm dolaşıyor, birbirine karışıyor, neyi önce söylesem bilemiyorum! Neyi mi? Öyle çok şey var ki bu şiire ilişkin söyleyecek!
Mevsim olarak tam zamanı, Ceyhun Atuf Kansu içinse her zaman, Yenigün’ün şiiri, Nevruz’un, Newroz’un yani, bahar dilinizde nasıl çiçek açıyorsa öyle! Böyle bir sevinç görülmemiştir! Kitaplarının adları bile sevinç kokuludur; ‘Bağbozumu Sofrası’, ‘Çocuklar Gemisi’, ‘Haziran Defteri’, ‘Yurdumdan’, ‘Bağımsızlık Gülü’, ‘Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü’...
Aradığı cenneti çocuklarda bulan bir ozan ya halk hekimi olur ya çocuk hekimi. Dedem Ceyhun ikisini buluşturmuş, ‘halk çocuklarının hekimi’ ve ‘halk çocuklarının ozanı’ olmuştur!
Şiirinin yalınlığı, yakınlığı, içtenliği ve temizliğini ilk kitabından başlayarak duyarız: “Yusalar, beni yusalar/Bir dağ başına koysalar/Ruhumu göğe yaysalar/Yusalar, beni yusalar.” Kalp temizliği, ruh temizliği, düşünce temizliği, çocuklara, doğaya ve hayvanlara, ezcümle yeryüzüne arı, saf bakışın temizliğidir bu. Bir de dilinin temizliği.
YERYÜZÜ CUMHURİYETİNİN ŞİİRİ
Nâzım Hikmet’le, Dağlarca’yla, Külebi’yle akrabalıkları Anadolu’yla başlar, Anadoğa’ya dek uzanır, büyür, genişler. ‘Yurdumdan’ (1960) yola çıkar, denizlerden şehirlere, ırmaklardan dağlara, köylerden istasyonlara dolaşır, ‘Bağımsızlık Gülü’nü (1965) bulur, ‘Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü’ (1970) ile Çin’den Japonya’ya, Kırgız’dan Macar’a, Polonya’dan Finlandiya’ya, Afrika, Cezayir, İspanya, Meksika ve Anadolu ile şiirin de yaşamın da özgürlüğün de Anadoğa’sına varır.
‘Bu Dünya İşte Bizim’ başlığını taşıyan son şiirleri de Nâzım Hikmet’in ‘Davet’inin hasretini taşır. Bir ‘Haziran’ şairi olan Kansu, ‘Sakarya Meydan Savaşı’yla (1970) Cumhuriyet’i kuranların destanını tutkuyla yazarken laik, çağdaş, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük devrimciyi de ‘Gelir Halkın Dağlarından’ şiiriyle anar: “Gün ışır tepelerde yeniden görününce/Gazi Mustafa Kemal Paşa!”
‘Gül Gazetesi’ şiirinde, “Yaşamaktır anayasaların en eskisi/Güldür kan, güldür sevinç, güldür aşk/Sabah vaktinde uyanan bir güldür ekmek/Sabah gazetelerinin başlığı:/Gül be, gül be, gül be gül!” diyen halk çocuklarının ozanı Ceyhun Atuf Kansu’yla, günün yeniden ışımasını, Işıklı Baharda kutlamak üzere.