Güncelleme Tarihi:
Halil İnalcık, 1916’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun zor günlerinde İstanbul’da doğdu ve çocukluğunu geçirdi. Ana tarafından İstanbul’un şeyh ailelerinden birinden geliyordu. Babası Seyid Bey tüccardı. Hocamızın hatıratında da belirttiği gibi ticaret dolayısıyla Mısır’a gitti ve orada öldü. Bütün Cumhuriyet kuşağı gibi hayata zor başlayan bir neslin içinde belki de en sıkıntılı yoldan gidenlerdendi. Doğduğu ve köklerinin ait olduğu kentte sadece ilkokula başlayabildi, ortaokula devam için Sivas Öğretmen Okulu’na, ardından Balıkesir Öğretmen Okulu’na geçti. Cumhuriyet eğitiminin yurt sathındaki eşitlikçi yapısı henüz yaşıyordu, İstanbul’daki bir lisede bulacağı hocalara orada da rastladı. İlk anda çok sıkıldığı Balıkesir’de kendisinin mühendis zekâsını keşfeden fizik ve matematik hocası Nusret Kürkçüoğlu ve asıl tarihçi ve edip tarafını keşfeden, onu bir anlamda yeniden inşa eden edebiyat tarihinin kutbu Abdülbaki Gölpınarlı Hoca’ya da bu kentte rastladı.
Onlardan aldığı feyzle Cumhuriyet kültür tarihinin en önemli kurumu olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1935’te eğitime başladı. Fakülte bugünkü Küçük Tiyatro binasında, Evkaf (Vakıflar) Apartmanı’ndaydı. Açılış töreni Halkevi’nde yani Üçüncü Tiyatro’da yapıldı. Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşamız törendeydi. Genç Halil etkilendi. “Bu büyük adamın ilkeleriyle Türk tarihi yazacağız” diye söz verdi kendine. Gerçekten de ömrü manasız milliyetçiliğin dışında Türkiye ve Balkan tarihinde Türkçe arşiv belgeleri, tarih kaynakları, bunun paralelindeki Avrupa arşiv ve tarihçilik eserlerinin kullanımıyla geçti.
Halil İnalcık
HİÇBİR HALKIN TARİHİNİ HAKSIZ YERE ÖVMEDİ
Halil İnalcık o yıllarda dünya çapında bir kurum olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk kuşak öğrencilerindendi. Fuad Köprülü ve Şemsettin Günaltay milletvekili oldukları için Ankara’daydılar ve üniversitede ders veriyorlardı. Burası adeta bozkırda görkemli bir eser ve muhteşem bir ilim yuvasıydı. Genç hoca Halil İnalcık’ın şöhret olduğu dergâh buydu.
1930’ların tarım ürünleri satarak geçinen Türkiye’si arkeoloji, Bizans araştırmaları, Hititoloji ve Asuroloji dalında bilginler yetiştirmek için dışarıya öğrenci yolladı. Bizans araştırmaları için gidenler çok varlık gösteremediler. İkinci Dünya Savaşı öncesi diktatör Nazi Almanya’sından bu dallardakiler de Türkiye’ye geldi. Türk tarih kürsüsü içine Alman profesör almaya pek istekli değildi. Karl Süssheim ve Hellmut Ritter bir istisna sayılmalı. Fakat Fuad Köprülü, Çarlık Rusya’sından kaçıp gelen genç Türkleri kadrolarına dahil etti. İnsanları tanımadaki ustalığıyla da Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik Gökyay, Nihal Atsız, Abdülbaki Gölpınarlı ve Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki yıllarda da Halil İnalcık’ı ve Osman Turan’ı eğitim trenine aldı.
Halil İnalcık’ın doktora tezi olan ve 26 yaşındayken tamamladığı ‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’; hâlâ hem içerik hem de yöntem olarak alanında öncülüğünü koruyor. Tanzimat’ın ilanından sonra Bulgaristan bölgesinde çıkan ayaklanmaları, çözümlenemeyen toprak meselelerine ve köylülerin sıkıntısına bağlayan; çift taraflı arşiv ve kaynak araştırmalarına dayanan bir tezdir. Türk tarihçiliğinin Balkan ülkeleri arasında objektif ve bilimsel tahlil kapasitesine öncü olarak oturduğunu gösteren bir araştırmadır. Genç tarihçinin sosyal bilimlerde ulaştığı düşünce ve analiz kapasitesini gösterir.
Bundan sonraki yıllarda yayımladığı ‘Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid’ ile Arnavutların milli tarihine bilimsel ve belgesel, abidevi bir katkı yaptı. Hiçbir halkın tarihini haksız yere övmedi, yermedi. Arnavutlar kadar Sırplar da Halil İnalcık’a müteşekkirdir ve onu Sırbistan Bilimler Akademisi’nin onursal üyeliğine
seçmişlerdir.
50’SİNDEN SONRA
İTALYANCA ÖĞRENDİ
Halil İnalcık ne İstanbul veya Anadolu’daki misyon mekteplerinde okutulmuştu ne de Avrupa’ya gitmişti. 36 yaşında ilk defa ABD ve İngiltere’ye gittiği vakit burada öğrendiği İngilizce ve Türkiye’de iken öğrendiği Fransızca ve Almancasıyla o dünyaya intibak etti. Avusturyalı Paul Wittek’in Türkiye’den hatırladıkları içinde genç Halil İnalcık, Almancasının mükemmelliğiyle yer alır. Heves ve gayretinin sonu yoktu, 50’li yaşlarında Chicago’da İtalyancayı da devirdi. Neden derseniz; Cenovalıların yoğun olarak oturduğu Kırım’daki Kefe şehrinin Osmanlı tahrir defterini yayımlamak ve yorumlamak için Ceneviz belgelerini ve Cenovalı tarihçilerin yazdıklarını hatmetmek zorundaydı. 90’lı yaşlarında eser vermek bu yaşını geçen hemen hiçbir tarihçiye nasip olmamıştır. ‘Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab’ onun Osmanlı Divan edebiyatı ve Fars edebiyatı üzerindeki bilgisini, kimselere pek göstermediği ustalığını ve iyi eğitimini gösterir. Yorum gücüne hayran olmamak elde değildir. Halil Hoca’nın opus magnum’u hiç şüphesiz Cambridge serisinden çıkan ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi’dir. Buradaki yöntem ve yaklaşım sadece Türkiye tarihini değil, Avrupa iktisadi tarihindeki görüşleri değiştirecek kadar önemlidir.
KURULUŞ DEVRİNE DAİR EN SAĞLAM GÖRÜŞLER ONUNDUR
Halil İnalcık, moda akımlara uymayan, titiz, kendine özgü edebi bir tarihçi üslubuna sahiptir. Onun için arşiv ve araştırma her şeyin önünde gelir ve talebelerine bunu her zaman telkin etmenin de ötesinde, adeta şiddetle benimsetmiştir. Osmanlı tarihi için birinci ve doğru kaynak belgedir. Belgeyi ancak belge düzeltir ve belge doğru okunmalıdır. Bir seminerde; “Bu ibare kâtip hatası olabilir mi?” dedim. Halil Hoca “Hatayı kâtipte değil kendi dikkatinde ara” dedi. Çalışma hayatım için önemli bir direktiftir.
Osmanlı devletinin kuruluş aşamasına dair en önemli açıklamayı Fuad Köprülü bilinen kaynaklara dayanarak ve dâhiyane bir sosyolojik tahlille ortaya koymuştu. Bunun coğrafi ve tarihi kaynak tahlilleriyle tamamlanması gerekiyordu. Topografik yani coğrafi tetkikler yaparak birtakım Bizans ve Osmanlı vekayinamelerin verdiği çelişik bilgileri ayıklamak, Halil İnalcık’ın eşsiz başarısıdır. Maalesef kendinden sonraki kuşağın tarihçileri dahi bu konuda masa başı spekülasyonunu tercih ederken; bıkmadan saha tetkikleri yapmış, hatta Osmanlı arkeolojisi denebilecek bazı kazıları bile teşvik etmiştir. Bu çalışmalar bir ara onun sağlığına dahi mal oldu. Bugün kuruluş devri üzerindeki en sağlam görüşler onun kaleminden çıkmaktadır. Halil Hoca’nın ‘Tanzimat ve Bulgar Meselesi’ aranan, kayıp bir muhalled eserdi. Bir öncü kitaptı. Kronik Kitap bu eseri bir anı baskısı olarak okuyucularına sunuyor.