Güncelleme Tarihi:
‘Kenan Çobanları’yla ‘Maske ve Ruh’ yeniden yayımlandı (Can Yayınları). Didem Ardalı Büyükarman’ın açımlayıcı sonsözüyle bu iki eseri Mustafa Çevikdoğan yayına hazırlamış. ‘Kenan Çobanları’ tiyatro için yazılmış bir oyundan çok, libretto. ‘Maske ve Ruh’ ise Halide Edib Adıvar’ın eldeki tek oyunu.
Bu iki eseri yıllar önce Atlas Kitabevi’nin basımlarından okumuştum, pek de parlak sayılamayacak sadeleştirmelerle. Mustafa Çevikdoğan yazarın ‘diline, üslubuna, kelime tercihlerine’ dokunmamış. İyi ki dokunmamış; çünkü geçmişte yazılmış yazınsal verimleri sadeleştirmede çoğu kez yıkımlı sonuçlar da ortaya çıkar oldu. Mustafa Nihat Özön gibi yetkin bir sadeleştiriciye çok ender rastlanıyor günümüzde. Ya da, Behçet Necatigil gibi sanatkârca sezişi çok yüksek şair-sadeleştirmecilerimiz yok artık...
‘Maske ve Ruh’ (İlk basılışı 1945) Halide Edib’in en ilginç metinlerinden biri. Bana sorarsanız, sahnelenmesi hayli zor; aslında bir okuma tiyatrosu. Halide Edib, yetiştiği yıllar göz önünde tutulursa, Abdülhak Hâmid’in bir dolu okuma tiyatrosunu elbette okumuştu.
Gerçi, ‘Maske ve Ruh’un perde girişlerinde yazar değişik dekorlardan söz açar ve eserinin nasıl sahnelenmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini dile getirir. Bununla birlikte ‘Maske ve Ruh’un ancak çok özgür bir rejiyle, hayli değiştirilerek sahnelenebileceğini düşünüyorum.
Shakespeare de oyunun kişileri arasındadır, bizden Nasrettin Hoca da, Şark’tan İbni Haldun da. Öyleyken, Halide Edib’in yine Doğu / Batı sentezi ardında, kılavuzluğunda yol aldığını ayrımsarız. Zaten yazarlık yaşamı boyunca Doğu ve Batı Adıvar’ın en önemli sorunu olmuştur bence.
Hepi topu iki metinle yetinmesine karşın, Halide Edib’in tiyatro sanatıyla yakın ilintisini üç ciltlik ‘İngiliz Edebiyatı Tarihi’nden saptayabiliriz. Benzersizliğini hâlâ koruyan bu yapıtta Shakespeare’e ayrılmış bölüm başlı başına bir kitap niteliğinde. Marlowe’un ‘Timurlenk’i çerçevesindeki inceleme de anılmaya özellikle değer. (Timurlenk, ‘Maske ve Ruh’un kişileri arasında...)
Didem Ardalı Büyükarman sonsözünde vurguluyor: Halide Edib’in bütünlenmiş bir oyunu, Kösem Sultan’ın çevresinde tarihi bir dönemi sahneye taşımak istediği oyun 31 Mart kargaşasında kaybolmuş. Halide Edib ‘Mor Salkımlı Ev’de -dikkatimden kaçmış- anıyormuş: “Buna çok acırım çünkü o devri uzun uzadıya tetkikten sonra o piyesi yazmıştım.”
Yazarın bir de operalı diyebileceğim, bilimkurgusal özellikler taşıyan hikâyesi var: ‘Kubbede Kalan Hoş Sada’. İnci Enginün’ün bugünün okuruna kazandırdığı bu hikâye bence Halide Edib’in başyapıtları arasında. 1930’ların sonunda yazılmış, ama 1950 sonrası İstanbul’unda geçiyor. Bir opera bestesi yarışmasını anlatır görünerek, Adıvar, -bizim için- Doğu / Batı sentezinden neler umduğunu olağanüstü imgelerle dile getirir.
Bestesi -galiba- kayıp ‘Kenan Çobanları’ Halide Edib’in gençlik eseri. Kendi yaşamından izdüşümler taşıdığı ileri sürülmüş. Eldeki metinle Lübnanlı besteci Vedi Sabra’nın çalıştığı metin aynı mı, artık bilinmeyecek.
‘Kenan Çobanları’ epey tartışılmış, hatta yerilmiş. Büyükarman’dan alıntılıyorum: “Eser, konusunu Tevrat’taki Yusuf kıssasından alışı nedeniyle döneminde yoğun eleştirilere maruz kalır.” Büyükarman ekliyor: “Halide Edib’in babasının Selanikli Yahudi bir aileden gelmesi ve sonradan Müslümanlığı seçmesi, hayatı boyunca karşısına bir suç gibi çıkarılmıştır.”
‘Allahaısmarladık Cumhuriyet’i yazarken Halide Edib’in babasını birçok kaynaktan araştırmıştım. Yaklaşımlar değişik değişikti. Her türlü bağnazlıktan uzak kalmayı özellikle gerektiren bir durum...
‘Kalp Ağrısı’nı (1924) düşünüyorum: Herhalde kendi yaşamından trajik izler de taşıyan bu roman asıl Halide Edib’i bize yansıtıyor. Öyle sanıyorum ki, yarının çok daha titiz araştırıcıları Halide Edib’i bambaşka perspektiflerden değerlendirecekler.