BAHAR ÇUHADAR bahar.cuhadar@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Şubat 20, 2020 16:03
Türk tiyatrosunun usta rejisörü Yücel Erten 1984’te ve 2006’da yorumladığı, Haldun Taner’in kült eseri ‘Keşanlı Ali Destanı’nı Pervasız Tiyatro çatısı altında bir kez daha sahneliyor. Yücel Erten’le oyunun yeni yorumunu ve 60’ların toplumsal eşitsizliklerini, değerler aşınmasını dinamik ve kalabalık bir müzikli oyun formunda anlatan bu ölümsüz eserin, bugünün Türkiye’sine neler söylediğini konuştuk...
‘Keşanlı Ali Destanı’nı 1984’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, 2006’da İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yönetmiştiniz. Şimdi Pervasız Tiyatro ile üçüncü kez ‘destan’ı çalışıyorsunuz. Hem zihinsel hem duygusal anlamda nasıl bir süreç oldu sizin için?
Az kalsın 2004’te bir de İzmit Şehir Tiyatrosu’nda yapmış olacaktım. Görev dağılımı belirlenmiş, müzikal provaları da başlamıştı. Ama hemen ardından sanat yönetmenliği görevinden ayrılmak zorunda bırakıldım, o çocuk düştü. Bu sahneleyişlerde, temel yaklaşımda büyük bir değişiklik yoktur. Çünkü karşımızda Haldun Taner-Yalçın Tura ikilisinin anıtsal diyebileceğimiz bir yapıtı var. Doğal ki oyunu sahnelediğiniz tiyatronun fiziki koşulları bazı değişiklikleri adeta emreder. Sonra müzik direktörünüzün, koreografınızın, tasarımcılarınızın ve tabii ki oyuncu ekibinizin getireceği almaşıklar da devreye girer. Kimi zaman daha menevişli, kimi zaman daha oturaklı çözümler oluşur.
Ama dönüp baktığım zaman, duygusal belleğimden bana şu işaretler geliyor: Ankara, genç bir rejisörün bir Türk klasiği üzerinden rüştünü ispat etme sürecidir. İstanbul, kendini kanıtlamış bir rejisörün, genç kuşaklara doğru tanıtmak amacıyla, yazara ve besteciye saygı ve sadakat inadını gösterir. Bu sonuncu ise o Türk klasiğine hiçbir şeyi sakınmadan yeniden hayat vermek isteyen bir özel tiyatro mücadelesinde yer alıyor.
Reji ve oyunculuk yaklaşımı anlamında evvelki sahnelemelerinizle ne tür yakınlıklar ya da farklar olacak?
Hani derler ya; “Hikâyeyi herkes biliyor. Senin nasıl anlattığın önemli”. O bağlamda üslup açısından değişiklikler de oldu sanırım. Örneğin ilki, belki de Gülriz Sururi, Engin Cezzar ve Genco Erkal’ın 1964’te sergiledikleri o efsaneleşmiş sahneleyiş karşısında ezilmemek kaygısıyla, biraz fazla görkemliydi. Sahnede iki katlı yükseltiler sürekli yer değiştiriyordu. Orkestra ikiye bölünmüş şekilde bu yükseltilerin üst katında yer alıyordu... Ankara’da Büyük Tiyatro’da, İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi’nin büyük salonunda sergilendiği için de doğruydu sanırım.
İkinci sahneleyişimde bir dostumun eleştirisini göz önüne almaya çalıştım. O dostum ilk sahneleyişi çok beğendiğini ama Haldun Taner’in gelenekseli kucaklayan tavrına biraz daha masum çözümlerin yakışacağını söylemişti. O fikre yaklaşmaya çalışmıştım. Bir de bu büyük eserlerin orijinal haliyle sahneye getirilmesinin kurum tiyatrolarının görevi olduğunu düşündüğüm için, metne sadakati öne çıkarmıştım. O kadar ki, ta başlangıçta bestelenip de o güne kadar hiç söylenmemiş bir şarkıyı bile sandıktan çıkarıp yerine yerleştirmiştim.
Üçüncü sahneleyişte biraz daha ironik, biraz daha dinamik yaklaşmaya çalıştım. Doğrudan görkemli bir görsellik yerine, gelenekselimizde zaten var olan ironik bir duruşu yakalamaya çalıştım. Bu arayışın, Haldun Taner ruhuna daha çok yakıştığını düşünüyorum.
Müzik dağılımı konusunda ve budamalar açısından bazı dramaturgi müdahalelerim de olduğunu eklemeliyim. Geçen zaman ve hayatın ritminin, seyirciyi giderek daha sabırsız bir duruşa sürüklediğini görmekteyiz. Son tahlilde tiyatroda bir hikâye anlatıyoruz. O nedenle biraz kısaltma ve Haldun Taner Hoca’nın ayağını geleneksele bastığı, tuluatı hatırlatan dönemeçlerde küçük dokunuşlar var.
Ana karakterleri Birce Akalay, İlker Ayrık, Meral Çetinkaya, Köksal Engür’ün üstlendiği, 50 oyuncu ve müzisyenin rol aldığı Pervasız Tiyatro yapımı ‘Keşanlı Ali Destanı’ 29 Şubat Cumartesi, 20.30’da TİM Show Center’da izlenebilir.
‘KÖYLÜLÜK’ DEDİĞİMİZ ZİHNİYET DEĞİŞMEDİEser, yıkıcı değişimler geçiren bir toplumun müthiş bir resmini çiziyor. Aradan geçen 60 yılda kentler köylüleşti, köylü kentlileşti, kuşaklar değişti. Bugünün Türkiye’sinin, İstanbul’unun sınıfsal ilişkilerini gözettiğinizde, Keşanlı Ali bugüne dair ne söylüyor? Çok güzel söylediniz. Ama işte dünyada her ne değişirse değişsin, sonuç olarak bu ülkede ‘köylülük’ dediğimiz zihniyetin değişmediğini yaşıyoruz. Değiştirmeyi başaramadık, dememiz gerekiyor. Tabii ki o zaman bu zihniyet, durduğu yerde durarak ekşidi ve kokmaya başladı. Bana öyle geliyor ki, Haldun Taner Hocamız da değişen, gelişen toplumsal ilişki ve çelişkilerden çok, bunların değişmeyişine vurgu yapıyor.
1984’teki gösterimi için yazdığınız yazıda “Toplumdaki ekonomik dengesizlik ve değerler karmaşası oyunun zengin rengini oluşturuyor” demişsiniz. 2020’de ekonomik dengesizlik çok daha sert yaşanıyor. Değerlerin hiçleşmesi de günün sıradanı... Eserin zamansızlığından bahsetmek mümkün mü?Tabii ki. Ama o zamanötesi gibi duran şey, bu toplumda hep geri kalan, bir türlü ilerlemeyi başaramayan o köylü zihniyetin tarifi değil mi? Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Haldun Taner gibi yazarlarımızın yapıtlarındaki toplumsal eleştiriler, bugün artık modası geçmiş, aşılmış konular olsa ne iyi olurdu. Onlar da buna sevinirdi. Ama geride bırakamadık işte... Temel saptamalar bugün de taze, ana söylemler canlı, toplumsal eleştiri de geçerli.
Haldun Taner’in 2020’yi yaşadığını hayal edelim. “Bu toplumda sessiz, sakin, efendi olursan her zaman dayak yersin. Ama terbiyesiz, güçlü, zalim, ne dediğini bilmeyen biri olursan o zaman saygı görürsün” diye yazmış bir büyük yazar, bugün nasıl oyunlar yazardı sizce? Taner, oyunun ilk bölümünde siyasal teşhisler ve dokunmalar açısından o gün için neredeyse tehlikeli denebilecek bir alana girer. Buna mayınlı bölge de diyebilirsiniz. Bu saptamaları cesaretle yaptıktan sonra, ikinci bölümde o mayınlı bölgeden, bu kez bulvar komedilerinin trüklerini kullanarak ustalıkla sıyrılır. Bugün olsa bütün baskıların, dayatmaların arasından yine de eleştirel dokunuşlarını dile getirecek incelikli bir yol bulurdu gibime geliyor. İlk sahneleyişimden önceki bir görüşmemizden şöyle bir sözünü hatırlıyorum: “Seyircinin yüzüne karşı sert sözler söylemek, yakışık almayabilir. Ama o sert sözleri neşeli bir şarkıya sığdırmak mümkündür.”
Notos Edebiyat dergisinin ‘yüz yılın oyunları’ soruşturmasında ‘Keşanlı Ali Destanı’ birinci sırada yer aldı. Nasıl yorumluyorsunuz bu sonucu?Pek çok yabancı dile çevrilmiş, pek çok ülkede sahnelenmiş olmasıyla zaten önde duruyordu oyun. O çoktandır Türk tiyatrosunun bir klasiği.