Güncelleme Tarihi:
Kime nasıl bir dünya istediğini sorsan, çoğu ‘haksızlıkların olmadığı, insanların eşit olduğu’ bir dünyayı istediğini söyler. Mümkün müdür böyle bir dünya? Ya da daha gerçekçi bir soru sorayım: “Haksızlık kime göre, neye göre gerçekleşir ya da insanların arasındaki fark nerede eşitlenir?” Cevap mı? Cevap kimin sözleri olduğuna göre değişir. Hatice Meryem’in yeni kitabı ‘Yetim’, çevresindekilere göre varlığı bile kabahat olan bir kızın hikâyesini anlatıyor. Onun geçtiği karanlık yolları, eline, yüreğine bulaşan kötülükleri ve yaşadıklarıyla kötüleşen bir kahramanı konu alıyor. Annesi babası daha küçücük yaşındayken ayrılan bu kız, kimse ona bakmaya aday olmayınca yatılı bir okula veriliyor. Ama öyle sıradan bir okul değil; zenginlerin gittiği bir okul. Fakir, cefakâr annesi onu oralarda okutmak için durmadan çalışıyor, zengin arkadaşlarının yanında kendini kötü hissetmesin diye kanını, canını paraya çevirmek için her gün yavaş yavaş öldürüyor kendini. Küçük kız, annesi üzülmesin diye susuyor ama hiç sevmiyor o okulu. O okul da onu sevmiyor. Zenginlik ile fakirliğin yolunun kesiştiği okulda hep özlüyor mutlu yuvasını. Nihayetinde o okulda yaşadığı işkenceci hayata devam edemez hale gelince alıyorlar onu oradan. Ama bu kez başka bir işkence başlıyor.
Annesinin evi yok, babasının evi yok. Ona bakmak, kızın deyimiyle ‘yaşlı ve bıyıklı’ babaannesine düşüyor. Hayata şarap içerek tutunmaya çalışan yavrusunun yavrusuna onca yokluğuyla bakmaya çalışan kadın, torunu tarafından hiç sevilmiyor. Fakirlikten de tiksiniyor tıpkı zenginlikten tiksindiği gibi. Tek derdi annesinin koynunda uyumak aslında. Ama hayatın ona öğretisi kimsenin ona sahip çıkmayacağı, yalnız olduğu ve ayakta kalmak için güçlü olması gerektiği. Bu kadar sahipsiz olunca insan yavrusu, kötülük edeni de çok oluyor. Belki de kendisini başkalarının ona kötülük etmesine layık buluyor. Dahası en büyük kötülüğü kendine kendisi yapıyor. Meryem’in satırlarından görüyoruz ki ‘yetim’lik o en başta sorduğum soruların içindeki en büyük denklem. Yetimsen hayattan beklentin de az oluyor çünkü.
İLK TAŞI MASUM OLAN ATSIN
Oysa o karanlık yollar örüyor duvarları kızın üzerine. Belki de babaannesine sarılmak istiyor ya da arkadaşlarına ama yürüdüğü yollardaki karanlık hiç izin vermiyor bir an bile durup kalbinin sesini dinlemesine. İnsanlar eleştirirken onun kötülüğünü, kulak misafiri olurken kendi için söylenen sözlere ç ıkıp anlatamıyor yüreğindeki acıyı. Taa ki o zamana kadar... Gün gelip de ‘Hayalimdeki Dünya’ adlı bir kompozisyonu ‘yaşlı ve bıyıklı’ kadının anısına yazmayı kabul edene kadar. Anne-baba zulmünü anlatıyor satırlarında, ana kucağının sıcaklığını arayan insan yavrusunun çaresizliğinden dem vuruyor ve soruyor “Çocukların kendilerini suçlu hissetmeden büyüyeceği bir dünya mümkün mü?” diye.
Hatice Meryem’in ‘Yetim’i tüm tanımlamalardan önce ‘yetkin’ bir roman. Hani klasik olacak; hem duygulandıran hem sorgulatan hem de hüzünlendiren bir kitap. Klasikliğin ötesinde insana, insan olmaya, yaşama, adalete, adaletsizliğe pek çok soru soran bir kitap. Küçük bir kızın üzerinden ebeveyn olma kavramını sorgularken iyilikle kötülüğün, zenginlikle fakirliğin duraklarına uğrayıp sınırları ortadan kaldırıyor. Okuru ürkütmeden sarsan bir dil kullanıyor yazar. O dille de kızın peşine takılıp yürüdüğü yollara girip siz de hayatı ve hayatlarını sorguluyorsunuz.
Yetim
Hatice Meryem
İletişim Yayınları, 2019
154 sayfa, 23 TL