Güncelleme Tarihi:
Dergilerden yolu geçmiş, bir anlamda edebiyat mecralarında pişmiş diyebileceğimiz bir yazar olan Müge Koçak, şimdi de ilk öykü kitabı ‘Yankı’ ile çıktı okurların karşısına. İmzası bulunan dergilerden Koçak’ın ismini hatırlayanlar mutlaka olacaktır. Lemur, Hayal-Et, Kil-tablet bunlardan bazıları. Dolayısıyla öykü okurluğu için önemli diyebileceğimiz duraklarda, yine önemli bir kitleyle merhabalaşmıştı Koçak. Yakın zaman önce yayımlanan ‘Yankı’ ile ise daha geniş bir düzleme sesini duyurma fırsatı yakaladı. Bu fırsatı iyi kullandığının en güzel kanıtı, elimizdekinin bir ilk öykü kitabı olmasına rağmen, üzerine düşünülmüş ve kendine has bir evrenden doğuyor olması. Bu anlamda ‘Yankı’, okurları yeni bir yazarla tanıştırıyor evet ama bununla birlikte kendi yolunu çizmiş ve dünyasını olgunlaştırmış bir yazar aynı zamanda Müge Koçak.
Öyküde kuvvetli bir geleneğe sahibiz. Geçmişimizin derinliğini bugüne yansıtmada da oldukça başarılıyız. Bu doğrultuda okur nezdinde büyük bir ilgiye mazhar olmasa da has edebiyatın peşinde koşan okurların ilk duraklarından biri mutlaka öykü oluyor. Geleneğimizi, modern dünyanın dertleri ve üslubuyla harmanlayıp yeni bir temel oluşturduğu da söylenebilir buna bakarak günümüz öykü yazarlarının ki, Müge Koçak’ın da ‘Yankı’ ile bu doğrultuda ilerlediğini görüyoruz. Her öyküde kendi sesini duyurmayı isteyen ama bu sesin kaynaklarının değerini de bilen bir yazar var karşımızda.
Şiddet, cinsellik, popüler kültürün yoz hali, eşitsizlik, açgözlülük gibi dün olduğu gibi bugün de asla hız kesmeden üzerimize üzerimize gelen dertlere, kendi öykü evreninden bir pencere açıyor Koçak. Çıkış noktası salt gerçekler üzerine yükseliyor yazarın. Derdin, dertlerin peşine düşüyor. Kendi sesini ise bu dertleri dile getiriş şeklinde yakalıyor. Ele aldığı meselenin gerçekle bağını koparmadan, üzerine fantastik bir perde örtüyor Koçak. Buna karşın okur, derdin yine farkında; yazarın göstermek istediği meselesi yerli yerinde duruyor. Fakat bu meseleye okurlar, Müge Koçak’ın koyduğu mesafeden yaklaşıyor. Mesafeyi bir üslup haline getiren ise gündelik hayatın tekinsiz arzularının kara-komik bir dünyadan yansıması. Müge Koçak da bunu her öyküsünde yakalamayı başarıyor.
Bu başarıda kendisine eşlik eden ise kıvrak zekâsının yansıması olan kalemi ve sokaktan oldukça beslenen dili oluyor. Kitabının sayfaları arasında sakin sakin dolaşmasını istemiyor Müge Koçak okurlarının. Onları irkiltmek, tedirgin etmek, rahatsız etmek istiyor. Bunu diliyle, dünyasıyla, öykü kişileriyle yapıyor. Gündelik hayatın içine sızmış ve artık tüm yönleriyle kabul ettiğimiz çirkinliklerin, gerçekten çirkin olduğunu gösterebilmenin yeni yollarını arıyor adeta. Sıradan hayatların aslında nasıl bir karanlık üzerine şekillendiğini anlatıyor.
Müge Koçak ‘Yankı’da 14 öyküsünü bir araya getirmiş. 14 farklı dünya ama aslında her gün tanık olduğumuz kötücül dünyanın farklı yüzleri bunlar. Koçak bu tedirgin, tekinsiz ve temkinsiz hayatlara hayal gücünün penceresinde sarsıcı bir gerçek zemin yaratıyor kaleminden çıkanlarla.