Güncelleme Tarihi:
İyi bir yazarın neredeyse yazdığı her metin hem ilginçtir hem de her zaman okunabilecek değerdedir. Gazete yazısı ise doğası gereği günlük olanın parantezine dahil edilir çokça. Fakat onu gün bitince ölümden kurtaran bir şey olmalı. Yer yer acaba Refik Halit mi, Çetin Altan mı, hatta Ahmet Haşim mi bu yazıları yazan diye sorduğum bir kitaptan söz ediyorum. Gabriel Garcia Marquez’in 34 yıl boyunca gazetelerde yazdıklarını okurken mutluluktan ağzım kulaklarıma vardı. Bazen bir deneme, bazen öykü, roman notları ama mutlaka zekânın yaratıcı rehberliğinde kültür ile yoğrulmuş, yaşama sonuna kadar bağlı metinlerle karşılaştım.
Emrah İmre’nin bir çeviri kitap olduğu duygusundan bizi ırak tutan Türkçesiyle buluşunca yazılardan alınan haz daha da arttı. Seçtiği başlıklarla farkını hissettiriyor Marquez her şeyden önce. ‘Başkanın Berberi’, ‘Ölüm Geç Gelen Bir Hanımdır’, ‘Yüzyılın Skandalı’, ‘Dünyanın En Ünlü Senesi’, ‘Uyuyan Güzelin Uçağı’ vb. nice başlık okuru kendisine çekiyor, merak olduğu kadar albeni de yaratıyor. Yaratıcı zekânın verimleri birer dil kristali olduğu için de güncelin ormanında kaybolmuyor. Daha kitabın girişinde ‘Başkanın Berberi’ yazısıyla adeta takla attırır Marquez gazete yazısına. Yaptığı tasvirler, birkaç yorum cümlesinin şimşeğiyle kırbaçladığı karanlıklar unutulur cinsten değil. “Bütün varlığını çıkmaz meselelerin çözümüne adamış meşgul adam” dediği politikacı tipi dünyanın her yerinde karşımıza çıkar.
Yer yer gazeteci olduğunu hatırlar ve gazete yazarını boksöre benzetir. ‘İyi tarafı daktilonun hep galip gelmesi’ iken ‘kötü tarafı havlu atmaya izin olmaması’dır bu benzerliğin. Bazen hınzırca sorular geliştirir? Âdem ile Havva’nın cennetten kovuluşunu sekiz sütuna manşetli haber yapar. “Cali’de bir salı günü. Hafta sonunu zamanından bağımsız, buğulu bir dönem -iz bırakmadan geçmiş üç gün- olarak geçiren adam pazartesi gece yarısına kadar kadehleri yılmadan art arda devirip durmuştu” gibi, bir romanın başlangıcını hatırlatan cümleler de kurar. Cömert, neşeli, babacan ama işlek bir üslubu vardır. Seyahatleri, çocukluğu, yazı dünyasının özel izleri yeri gelince dile dökülür. Hele ‘La Sierpe’deki Tuhaf Putlaştırma’ yazısı neredeyse minyatür bir roman gibi okunabilir. ‘Köy köy dolaşarak bereketli bir mucize dükkânı’ hüviyeti kazanan bir halk putunu bu denli canlı ve esprili anlatmak kolay iş değil.
Yaşam buradaki yazıların ana aksıdır ve Marquez hayata bakışını teorik bir bağlama oturtur. ‘Yaşamın kendisi de bazen kurmacalardan daha şiddetli’ olabilmektedir. Dili sivridir. ‘Papa Hazretleri Tatile Çıkıyor’ da ustaca satirik bir dile bürünür. Yazı hayatı ve edebiyat meseleleri de yankı bulur onun köşesinde. ‘Her cuma saat 09.00-15.00 arasında bir şaheser yazıyormuşçasına şevkle, inançla, sevinçle ve çoğunlukla ilhamla kaleme alınan’ yazılardır bunlar. ‘Hep iyi yazabilmenin başlı başına bir mutluluk kaynağı olduğuna inanmış’ bir yazarın verimleridir. ‘Roman nasıl yazılır?’, ‘Yazar aranıyor’, ‘Zavallı iyi çevirmenler’ tekrar tekrar okunmayı hak eder. Hasılı Marquez, gazete yazısını da ileri götürür, onu güzel yazı yapar.