Güncelleme Tarihi:
Sonbaharı sevmeyen yoktur muhtemelen ama sinemaseverlerin gözünde bu mevsimi 18 yıldır çok daha güzel kılan Filmekimi’nin yeri bir başka kuşkusuz! İKSV’nin TV+ işbirliğiyle gerçekleştirdiği 18. Filmekimi de önceki yılları aratmayan bir toplamla 4-13 Ekim arasını İstanbullu sinemaseverlere rezerve etmiş durumda. 11-15 Ekim’de Ankaralı, 18-22 Ekim’de ise İzmirli sinemaseverleri ağırlayacak festival, 64 filmlik programıyla iştah kabartıyor desek yanılmış olmayız.
Joaquin Phoenix’in ‘derslik’ performansıyla şahlanan Todd Phillips filmi ‘Joker’le açılan 18. Filmekimi’nin leziz programı içinde gezinirken paçamıza yapışıp, “Beni mutlaka izleyin!” diye haykıran 20 filmi (her gün için bir gündüz, bir de akşam seansında olmak üzere iki film) önereceğimiz bu liste sizi kesmezse fazlasını görün, bir şey kaybetmezsiniz!
Biletleri tükenen filmlere konulan ek gösterimler, değişiklikler ve diğer faydalı bilgiler için http://filmekimi.iksv.org/tr adresini ziyaret etmeyi de unutmayasınız...
4 EKİM CUMA
“Futbolu sevmiyorum!” dediğinizi duyar gibiyiz, ama Asif Kapadia’nın ‘Diego Maradona’sını seyretmeden olmaz. ‘Senna’ ve ‘Amy’ ile belgesel sinemaya yeni bir boyut kazandıran yönetmenin yeni çalışmasıyla açın Filmekimi’ni, pişman olmayacaksınız. Ardından da Gürcistan’ın değilse de ortak yapımcısı İsveç’in Oscar aday adayı olan ‘Ve Sonra Dans Ettik’le (And Then We Danced) hemhal olun. Levan Akin’in kurduğu atmosfere hayran olmamak imkânsız.
5 EKİM CUMARTESİ
“İki enfes film gördüm, daha iyisini göremem!” demeyin, ikinci gün de harika geçecek. ‘İnce Buz, Kara Kömür’ün (Bai Ri Yan Huo) Çinli yönetmeni Diao Yi’nan, yeni filmi ‘Güney İstasyonunda Randevu’yla (Nan Fang Che Zhan De Ju Hui) yedinci sanata doyuracak sizi. Ve fakat, “Doydum!” diyerek bitirmeyin günü, şaheser çekmeye doyamayan Pedro Almodóvar’ı örnek alın ve Oscar aday adayı ‘Acı ve Zafer’le (Dolor y Gloria) tıka basa doldurun dağarcığınızı. Oscar’ı alırsa da şaşırmayın!
6 EKİM PAZAR
İlk iki gün öyle bir ısındınız ki, bundan sonra sizi kimse tutamaz artık! Yerli sinemamızın bu yılki hasadı epeyce zayıf, ama dünya sineması yoluna tam gaz devam ediyor. Céline Sciamma imzalı ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’ (Portrait de la Jeune Fille en Feu) de Cannes’dan aldığı ‘en iyi senaryo’ ödülüyle 2019’un zengin görüntüsünü belgeleyen yapımlardan... Filmekimi’ne gelmişse, her filmiyle ‘tartıştıran’ Bruno Dumont’un ‘Jeanne’ını görmeden de olmaz. Üstadın Jeanne d’Arc efsanesine bakışının öncekilerden alabildiğine farklı olduğunu tahmin etmek zor değil!
7 EKİM PAZARTESİ
Jerzy Kosinski’nin ‘Boyalı Kuş’unu (The Painted Bird) beyazperdeye uyarlamak her ölümlüye nasip olmaz! Çek sinemacı Václav Marhoul, siyah-beyazın da yardımıyla bu zor görevin altından kalkmış görünüyor. Birbirinden değerli isimlerden kurulu oyuncu kadrosu da cabası... Leonard Cohen ve ‘ilham perisi’ Marianne Ihlen arasındaki ilişkiyi resmeden belgesel ‘Marianne & Leonard: Aşk Sözleri’ (Marianne & Leonard: Words of Love) ise günü ‘aşkla’ bitirmenin en güzel yolu gibi görünüyor. ‘İyileştirici’ her şey var bu belgeselde!
8 EKİM SALI
Bugünü iki Fransız filmine ayıralım mı? Ve her ikisinde de görmeye doyamadığımız efsane isimler var. Daha ne olsun! İlki, Claude Lelouch ustanın Jean-Louis Trintignant ve Anouk Aimée’yi yönettiği ‘En Güzel Yıllarımız’ (Les Plus Belles Années d’une Vie). İkincisi ise Nicolas Bedos imzalı ‘Yeni Baştan’ (La Belle Époque). Daniel Auteuil ve Fanny Ardant faktörlerinin yaptığı etkiyi ölçmek imkânsız bu filmde. Sinemanın biraz da ‘yüzler’ olduğunu hatırlatan filmlerden ikisi de...
9 EKİM ÇARŞAMBA
Romanya sinemasını es geçmek olmaz, hele ki Corneliu Porumboiu’dan yeni bir film gelmişse! ‘Islıkçılar’ (La Gomera), yönetmenin her zamanki ‘kara mizah’ destekli sinemasını perçinleyen bir çalışma... Günün ikinci filmi ise ‘perdede’ görmenin elzem olduğu ‘Parazit’ (Gisaengchung). Güney Koreli ve pek değerli Bong Joon-Ho, ilmek ilmek dokuduğu olay örgüsüyle hayranlık uyandıran bir sonuç ortaya koyuyor. Yılın en iyi filmi olmaya aday...
10 EKİM PERŞEMBE
Pek iyi eleştiriler almasa da, Ira Sachs ve Isabelle Huppert isimlerini aynı cümle içinde kurmamıza vesile olan ‘Frankie’nin bir miktar ‘ışık’ saçabileceğini düşünüyoruz. Bu filme bir şans tanıyın deriz... Terrence Malick hakkında, “Artık film yapmasın!” gibi sözler sarf edenlerden olmadık hiçbir zaman. Onun her filminden hâlâ bir şeyler öğrenmenin mümkün olduğunu düşünenlerdeniz. Dolayısıyla yeni filmi ‘Gizli Bir Yaşam’a (A Hidden Life) da aynı pencereden bakıyoruz. Size de tavsiye edemeden duramıyoruz!
11 EKİM CUMA
Tyler Nilson-Michael Schwartz ikilisinin ilk uzun metrajlı kurmaca filmi ‘Hayallerin Peşinde’ (The Peanut Butter Falcon), Filmekimi’nin merak duygusunu en çok tetikleyen yapımlarından. Shia LaBeouf, Dakota Johnson ve Zack Gottsagen üçlüsüyle çıkılacak bir macera da çekici gelmiyor değil doğrusu... Ve tabii, Noah Baumbach imzalı Netflix filmi ‘Marriage Story’den gözümüzü alamayacağımız kesin gibi! Beklerken en çok konuşulan filmlerden biri bu, ki beklentileri karşılayacağına dair ortak bir görüş mevcut.
12 EKİM CUMARTESİ
Yorgos Lanthimos imzalı ‘Nimic’, Ceylan Özgün Özçelik’in ‘Cadı Üçlemesi’nin ilk filmi ‘13+’ ve Luca Guadagnino’nun ‘Çarpıcı Kız’ını (The Staggering Girl) bir seansta hazmetmek zor gelebilir, ama bu üç kısa filmi kaçırmamak lazım. Özçelik’in üçlemeye nasıl başladığını görmeden yola devam edemeyiz! Üç kısa filmden sonra da Jean-Pierre ve Luc Dardenne’den ‘Genç Ahmet’ (Le Jeune Ahmed) izleyelim. Kardeşlerin bizi yanılttığına şahit olmadık, buradan da ‘bir şey’le çıkacağımızdan eminiz.
13 EKİM PAZAR
Ve son gün... İtalya’nın Oscar aday adayı ‘Hain’le (Il Traditore) son günün ilk adımını atın deriz. Marco Bellocchio ustanın gerçek bir mafya hikâyesine kucak açtığı yapım, sizi 1980’ler Sicilya’sına ışınlayacak... Filmekimi’ni bitirmenin en iyi yollarından biri, ‘risk içermeyen’ bir seçim yapmaktır. Ne de olsa ertesi gün iş var! Bunun için de Elia Suleiman’ın ‘Burası Cennet Olmalı’sını (It Must Be Heaven) sona saklayın. Yönetmene eşlik edeceğiniz tur, ‘pamuk gibi’ yapacak sizi!