Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de cumhuriyetin en çok kadınlara yaradığı, nerede öyle değildir ki, ‘Türk Devrimi’nin öncelikle bir ‘kadın devrimi’ olduğu, kadınsız devrim olur mu, tabii valsten komparsitaya, salsadan modern dansa, “Dans etmediğim devrim benim değildir” diyen Emma Goldman’a hürmetle, Cumhuriyet Balolarında, düğünlerde, yazlık bahçelerde, Bomonti bira bahçesinde, Öğretmenler Günü’nde ve 8 Mart’larda dans da edildiği, edilebildiği bir gerçek. Evet, bu bazen devletle, mülki erkânla, kaymakamla, askerle, polisle dansa da dönüşebiliyor ama malumunuz dansın da çeşitleri var, ‘slow dans’, hızlı dans...
Yalnızca şiir mi, cumhuriyet de ironik olabilir, olmuştur. Ve şairin bazen şiirinde küçük bir dokunuş, bazen de yüzünde bir istihza, bıyıkaltından bir tebessüm olarak durmuştur. İşte o şairlerin en güzellerinden, en iyilerinden, en şahanelerinden, en devrimcilerinden ve en cumhuriyetçilerinden Gülten Akın da doğduğu bu ülkede ve dilde bir şiir cumhuriyeti kurmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin nimetlerinden olduğu kadar külfetlerinden de ‘yararlanmıştır’ G. Akın. Onun daha demokratik olması için çabalamıştır en başta da. Bizi bırakıp giderken, bizi bırakıp gittiği cumhuriyetinse bırakın demokratik olmasını, dinsel bir cumhuriyet olarak adlandırılmasına da çok az kalmıştı! Şimdi az da olsa bir umut var! Akın’ın bir şair olarak dertlenmeleri elbette onun siyasal bakışıyla, bu bakışın kadim bileşenlerinden olan insancıllığıyla ilintilidir, anneliği de bu dertlenmeyi daha özel, daha derinden duyumsamasına yol açar. Değerlerini korumak, savunmak için savaştığı, onu daha ileri götürmek için çabaladığı cumhuriyet onu bir eş ve bir anne olarak uzun yıllar üzmüşken, o yine de cumhuriyetin kazanımlarından övgüyle söz eder. ‘Cumhuriyet kadını’ sayılır mı, bilmem. Ama ‘cumhuriyet dostu’ olduğunu söylemek gerekir, eleştirel bir dost ‘acı’ söyler!
Türkan İldeniz kadar ‘cesur’ değildir sözgelimi. Öncü bir kadın olarak, kadın hareketinin ‘kendiliğinden’, örgütsüz sözcüsü olacak şiirler yazmıştır. Anne olarak, eş olarak, sevgili olarak, kadın olarak şiirler yazmıştır ama cinsellik konusunda kapalı bir tutum sergilemiştir. Bir anlamda şiirinin ‘mahrem’i olmuştur cinsellik. Gülten Akın’ın kadınlık durumu, cumhuriyet ilişkisi ve devrimci kimliğini, büyük yazarlarımızdan Leylâ Erbil ve Adalet Ağaoğlu’ndan çok, ikisi de cinsellikten otoriteye, erkek egemen toplumdan cumhuriyete eleştirel tavırları ve yapıtlarıyla öne çıkmışlardır çünkü, Sevgi Soysal’a yakın bulurum. Bir anlamda Gülten Akın’ın yazdığı şiirin, edebiyattaki karşılığı, yakını, kardeşi Sevgi Soysal ve yazdıklarıdır. İkisinin hem eleştirel hem yazınsal bakışlarında yakınlık bulurum, politik tutumlarında da.
KADIN OLMANIN TÜM HALLERİ...
Tüm iyi şairler, ince, büyük, şahane şairler diyelim, boşluk bırakan, ama bıraktığı boşluklar fark edilsin isteyen, fark edilen ve bu boşlukla alan açan, yer açan şairlerdir. Tamamlansın diye eksik bırakan, eksikleri başkaları, özellikle de sonradan gelenler tarafından tamamlanan, başkalarına da yazsınlar diye şiir boşluğu bırakan şairler. Gülten Akın da bu şairlerden işte. Bir cumhuriyet gibi çalışıyor şiiri, demokratik bir cumhuriyet gibi, yetmeye, yetişmeye çalışıyor. Ama nice çalışsa da kaçınılmaz olanı o da yaşıyor. Hep bir yanı, hep bir şeyler eksik kalıyor. Bazı şairlerin yazmadıkları ama yazmaları beklenen şiirlerini arayışımız bundan. Sözgelimi en çok Cemal Süreya için düşünürüm bunu. Az yazanlar için değil sadece Gülten Akın gibi az yazmayanlar için de geçerlidir bu. Bana göre kendisinden sonra gelen kadın şairler tarafından tamamlanmış bir şairdir Gülten Akın: Birhan Keskin’den Arife Kalender’e, Yelda Karataş’tan Aslı Serin’e, Deniz Durukan’a... Ve tamamlanmayı bekleyen başka şairler de vardır. Akın şiirinin, ister Cumhuriyet muhafazakârlığından diyelim ister Kemalist-sosyalist kesimde 1950’ler, 60’lardaki ‘toplumsal baskı’dan kaynaklanan cinsellik tabusu, özellikle de kadın cinselliği, Akın’da bu olgunun neredeyse ima olarak anımsatılmasını bile önlemiştir. Bir otokontrol ya da otobaskı diyebiliriz.
Bunları şundan yazıyorum. Şairler, şiir eleştirmenleri, edebiyat tarihçileri Gülten Akın’dan söz ederken, benim de daha önce ve bu kez de yazdığım gibi, kadın hareketinin yolunu açan şiirler yazan, kadın olma hallerini o güne değin görülmemiş bir içerikle şiire kazandıran ve politik olarak da kadın hareketinin ve devrimci hareketin içinde yer alan bir şair olduğunu vurgularlar. Kadınlık vurgusu bu denli önde olduğu için, Gülten Akın şiirinde de kadın olmanın tüm halleri aranır doğal olarak. Fakat cinsel ya da erotik bir anımsatma söz konusu olmadığı için, bir bakıma tümüyle ‘mahrem’ kıldığı bu alan, birkaç kuşak sonra gelen ve Gülten Akın etkisiyle yetişen kadın şairler tarafından yoklanmıştır.
Elbette bu düşünceler, başta en sevdiğim şairlerden olan ve bu güz ‘Gülten ile Behçet’ adlı, Gülten Akın ve Behçet Necatigil şiirlerine ve şair kimliklerine ilişkin bir kitap yazdığım şairlerin büyük, ince, öncü şairler olduğu gerçeğini değiştirmez. Aksine, şair eksiğiyle, yarım bıraktığı, tamamlanmamışlığıyla, açtığı yol, yarattığı alan, bıraktığı boşlukla şairdir, iyidir. Şairlerden yalnızca okurlara değil başka şairlere de kalan şeyler vardır. Şiir itirazla yazıldığı kadar, şiir şiire bakarak da yazılır.
Bu arada yıllar önceki bir yazımda ‘Tek başına bir şiir cumhuriyeti’ demişim Gülten Akın için. Son anda fark ettim bunu ve şöyle dedim: Demek ki hep böyle düşünmüşüm onu, bu iyi, ama ikincisi fena, yoksa o günden beri Gülten Akın şiiri hakkında hiçbir şey düşünmedim mi?
BÜTÜN ESERLERİ 1
Gülten Akın
Yapı Kredi Yayınları, 2019
1256 sayfa, 135 TL.