Güncelleme Tarihi:
“Ben ‘Der Rosenkavalier’ operasının bestecisi Richard Strauss’um!” Savaşın dumanının tüttüğü 1945 Nisan’ında kendisini Bavyera Alpleri eteklerindeki villasında sorgulayan Amerikalı teğmene böyle meydan okumuştu 81’indeki Alman besteci Richard Strauss. Nazilerle yapmaya zorlandığı işbirliğinden dolayı sorgulanıp serbest bırakılmıştı. Yorgundu, savaşın sebep olduğu onca felakete şahit olmak yaşama azmini elinden almıştı.
Köşesinde ölümü beklese de o, iki savaş arası dönemde dünyayı kendisine hayran bırakmış senfonik şiirlerin, operaların ve şarkıların bestecisiydi. Bir orkestrasyon dâhisiydi. ‘Salome’ (1907) adlı tabu yıkıcı operasından iki yıl sonra gelen ‘Elektra’ operasıyla müzikte atonalitenin kapısını aralayıp içeriye göz atmış ama 1911’de yazdığı ‘Der Rosenkavalier’ operasıyla o kapıyı tonal müziğin tatlı sularına geri çekilmişti. Senfonik şiir türüne ise Franz Liszt’ten sonra tekrar can vermiş, Birinci Dünya Savaşı’na kadar bu alanda birbiri ardına ölümsüz yapıtlar ortaya koymuştu.
Bu benzersiz yaratıcının ‘Der Rosenkavalier’ operası BİFO tarafından ‘Operanın Türk Divası’ Leyla Gencer’in anısına Sascha Goetzel’in şefliğinde, Yekta Kara’nın yönetmenliğinde 30 Mart Perşembe akşamı Türkiye’de ilk kez seslendirilecek. Eser, deyiş yerindeyse, ‘nerdeyse sahnelenmiş’ olarak karşımıza gelecek. Minimum düzeyde bir reji-dekor-kostüm bizleri Lütfi Kırdar’da bekliyor olacak; öyle ki, Türkiye’de ilk kez deneneceği duyurulan bu sahneleme düzeni için öndeki koltuk sıralarının bir kısmı kaldırılacak.
Strauss’un soprano aşkı
‘Der Rosenkavalier’ dilimizde ‘Güllü Şövalye’ olarak bilinir ama aslında ‘Gül Şövalyesi’ olarak çevrilmiş olması gerektiğine dair, benim de katıldığım bir görüş vardır. Operanın, Avusturyalı yazar Hugo von Hofmannstahl’ın (Strauss’un ‘Lorenzo Da Ponte’si olur) imzasını taşıyan orijinal metni İmparatoriçe Maria Theresa’nın hükümranlığındaki 1740’lar Viyana’sını sahne olarak alır.
Eserin dört ana karakteri vardır. Prenses Marie Therese von Werdenberg veya bilinen adıyla Marschallin, İtalyanca ‘spinto’ denilen, lirik yönden olduğu kadar dramatik yönden de güçlü bir soprano partisidir. Marschallin kendisinden küçük Kont Octavian’la gizli bir aşk yaşar. Octavian, Mozart döneminden kalma bir ‘pantolon rol’dür yani bir kadın tarafından seslendirilen erkek rolüdür. Çok genç bir asilzade olduğu için kariyerinin baharında bir mezzosoprano tarafından erkek kılığında söylenir. Üçüncü kadın karakter, Octavian’ın sonradan âşık olacağı lirik soprano partili genç asilzade Sophie von Faninal’dir.
Eserin iki erkek karakterinden Baron Ochs bir ‘lirik derin bas’ rolüdür. Sophie’yle evlenmek ister ama Sophie ve Octavian’ın ‘gülün takdimi’ töreni sırasında âşık olmaları ve Marschallin’in genç âşığını Sophie’ye gönülsüz de olsa terk edişiyle planı suya düşer. Öbür erkek karakter Sophie’nin babası bariton Herr von Faninal’dir. Kısa partili İtalyan Tenor rolünü ve bir sessiz rol olan Marschallin’in siyahi hizmetkârı Muhammed’i de atlamayalım!
Valsleriyle, mest eden müziğiyle ve finalindeki (Strauss’un 1949’daki cenaze merasimi sırasında, vasiyeti üzerine söylenen) meşhur soprano üçlüsüyle, doyumsuz güzellikteki ‘Der Rosenkavalier’ ile tanışmaya hazır mısınız?
‘Leyla Gencer Anısına: Güllü Şövalye’ 30 Mart Perşembe, 20.00’de İstanbul Lütfi Kırdar ICEC’de
Türkiye prömiyerini yapacak.