Güncelleme Tarihi:
Ortaçağ sanatçılarına, o imza atmayan, ‘ben’i olmayan sanatçılara bir selam bu albümün. Öncelikle bunu konuşalım mı...
Çok uzun süredir her yerimize sinmiş olan egolarımıza hapsolmuş kimliklerden çok sıkıldım. Öyle hale geldik ki kendimiz dışında her şeye, herkese ne kadar yetenekli, zeki, başarılı, güzel, akıllı olduğumuzu göstermeye çalışıyoruz. Sosyal medyadan günlük konuşmalarımıza her yer ego silsilesi içinde. O kadar yokluk içinde yüzüyoruz ki, bunu unutmak için her yerde olmayan ben-imizden bahsediyoruz. Bakkaldan ekmek alırken bile karizmatik gözükmeye çalışıyoruz. Yaptığımız şeylere o kadar inancımızı yitirdik ki, olmayan ben-imize sığınarak kendimizi oyalıyoruz. Ortaçağ benim için yüce bir yer değil fakat oradaki yaşam formlarının etkisiyle bugüne ait ezberlerimizi kırarak kendime yaşam alanı oluşturmaya çalışıyorum. Modern, postmodern, analitik ve varoluşsal yaklaşımların fonksiyonunu yitirdiğine inanıyorum. Çok konuşuyoruz, çok okuyoruz, çok yemek yiyoruz, çok uyuyoruz, çok üretiyoruz ve çok düşünüyoruz. Artık sadece durmaya, sessizliğe ve kendimizle kalmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Ortaçağ sanatçıları benim için bir sembol; üretimin hem düşünsel hem de pratik hayatta ortak olduğuna inanıyorlar. Bu fikir inanılmaz ferahlatıcı benim için. O yüzden albümü ortaçağ sanatçılarına ithaf etmek istedim.
‘Ben’siz olur mu, sanat ‘ben’siz yapılır mı? Budizm yapmasak da olur diyor öte yandan... Tasavvufu çok iyi bilen bir sanatçı olarak sen ne diyorsun?
Tasavvuf diliyle söyleyecek olursak şeriatta ben vardır, hakikatte yoktur. Modern terminolojiyle söyleyecek olursak yatay nedensellikte ben vardır, dikey nedensellikte ben yoktur. Yatay nedensellik hukuki bir nitelik taşır, dikey nedensellik ise insanın hakikatle olan ilişkisidir ve çok özeldir. Kamusal bir yönü yoktur. Ama insanın hakikat ile olan ilişkisini kuvvetli kurabilmesi için en temel dayanak egosunu, nefsini terbiye etmesidir. Nefs, illüzyoni benlik anlamına gelir. İnsana en çok acı veren şey illüzyonlarıyla yüzleşmesidir. Sanat yapıtı illüzyonlarınla yüzleştiğin sürece hakikatle dolar ve yüzyıllara tabi olur. Bu şekilde olmayan sanat suya atılan imzalar şeklinde kaybolur. Beethoven kompozisyon çalışmalarını ruhani çalışmalar olarak adlandırırmış. Aslında derdi müzikten çok kendisiyle yüzleşmek.
Bensizlik ile bu karantina dönemini nasıl bağdaştırmamız gerekiyor?
İmam Gazali’nin güzel bir hikâyesi var: Uzun bir yolda katıldığı kervanı eşkıyalar durduruyor. Gazali’nin kitaplarını alırken Gazali diyor ki: “No’lur onları almayın, orada ilmim var.” Eşkıya lideri diyor ki: “O nasıl ilimmiş ki elinden kitapları alıyorum ve hiçbir şey yapamıyorsun?” Aslında halimiz biraz da bu şekilde. Her yerde ben, ben, ben, derken evde en çok kaçtığımız şeyle baş başa kaldık, yani benimizle ve o kadar ego dolu yaşamlarımız hiçbir şeye yaramıyormuş.
Flamenkoya özel bir ilgin var ve cayır cayır bu albümde hissediliyor. Senin için Doğu ve Batı çelişkisinden beslenen bir müzisyen olarak flamenkonun imkânları neler?
Flamenko benim için bir sığınak oldu aslında. Akademik, elit ve piyasa müzisyenliğinin kendin olmana izin vermeyen ortamından kaçmak ve sadece müziğin keyfini çıkardığım bir alan diyebilirim. Müziğin kendi ritmine, duygularına ve yolculuğuna koşulsuzca bırakmayı ben flamenkodan öğrendim. Daha doğrusu Paco de Lucia’dan. Paco sadece aşk duyduğu ve inandığı şeyin arkasından koşulsuzca gitmiş biri. İnsan kendisiyle bütünleşince çelişki diye bir şey kalmıyor.
Bu arada “Doğu ve Batı çelişkisinden besleniyor” dememle ilgili bir sorunun var mı?
Bence Doğu-Batı arasında bir çelişki yok. Descartes’ın temel prensipleriyle 2500 yıl önce Hindistan Vipassana okulunun prensipleri, 13. yüzyıl sufilerinin pedagojik yaklaşımları neredeyse aynı. Tasavvuf diliyle konuşacak olursak Hak birdir. Eğer bir çelişki ya da bölünmüşlük varsa o bizim bakış açımızla ilgilidir diye düşünüyorum. Tabii formlar dönemlerden döneme değişim göstermiştir ama ben formlardan çok bakış açıları ve o bakışa o formu giydiren dönemlerle ilgileniyorum. Bulunduğumuz dönem bu çelişkiyi sanat endüstrisinde çok iyi pazarladı ve birçok kültür sentezi proje gerçekleştirildi ama bence temelde kaygı pazar kaygısının ötesine geçemedi ve yapısal olarak bir değer ortaya konamadı.
‘Bensiz’de duymaya çalıştığımız o sanatçının sesi değil mi? Bestesi, pozisyonu yoksa bir alıntılar bütünü mü ‘Bensiz’?
‘Bensiz’ aslında bir arınma albümü. Hırslar ve ben kaygısıyla ortaya konmuş ne varsa onları bırakma ve temizlenme albümü. Yaptığım şeylerin değil, terk ettiğim şeylerin albümü diyebiliriz. Bu albümü bir seyyah günlüğü gibi dinleyebilir çağdaş dinleyici. Birçok durak var; caz, flamenko, klasik ve Latin. Bunların hiçbiri nihai bir durak gibi değil. Paylaşılan birçok tını var; sonrasında ise uzaklaşma çünkü gerçekten de öyle oldu. Bu türlerle büyük aşklar yaşadım ama sonra Eşrefoğlu Rumi’nin dediği gibi hepsini hiçe attım.
Miles Davis, Aranjuez’in bestesini tekrar yorumladığında Aranjuez hiç de beğenmiyor. Bu hikâyede kim bensiz?
Bence ikisi de bensiz. Aranjuez, Miles Davis yorumladı diye beğenmiş rolünü oynamıyor. Miles Davis ise yorumlarken Aranjuez’in beğenip beğenmemesi kaygısı taşımadan kendini kendisiyle ortaya koymuş.
‘Bensiz (Live)'/ Güç Başar Gülle/ MEYPOM