Güncelleme Tarihi:
Jean-Christophe Grangé’nin son kitabı ‘Ölüler Diyarı’nın heyecanı henüz dinmemişken yazar bu kez ‘Son Av’ı yayımladı. Kuşkusuz, polisiye-gerilim türünün en üretken yazarlarından Grangé. Her kitabında okurun heyecanını diri tutmayı ve merak uyandırmayı başarıyor. Başarısının altındaki sır ise yazarın söyleşilerinde ısrarla altını çizdiği ‘araştırmacı’ kişiliği. Bu kez de aristokrasinin ‘acımasız’ yüzünü konu ediyor kitabına Grangé.
Kahramanlarımız ölümden dönen, yaşadığı travma yüzünden uzun bir süre polis akademisinde kızak görevi sürdürdükten sonra dayanamayıp sahalara dönen Komiser Niémans ile komiserin kendisine yardımcı olarak seçtiği Ivana Bogdovic. Afrika’nın altını üstüne getirip binbir türlü mistik olayın yanı sıra politik dolapların sırrını aydınlattıktan sonra yeniden Avrupa’nın karanlık sokaklarında dolaşmaya başlayan yazar, yoluna aynı coğrafyada devam ediyor. Alsace’ta öldürülen bir asilzadenin cinayetine yardımcı olmak için Niémans ile Bogdovic yola çıkıyorlar. Cinayet mahalli Fransa olmasına rağmen araştırma için Alman sınırını aşmak ve Alman polisiyle işbirliği yapmak zorundalar. Almanya’nın Geyersberg ailesinden olan maktulü kimin öldürdüğünü bulmak için asilzadelerin dünyasına girmeleri gerekiyor. Cinayet, ailenin av partileri düzenlediği, kendilerine ait olan Kara Orman’da işlenmiş. Kurban bir av partisinde, av olmuş. Üstelik onu avlayan avcı hiçbir iz bırakmamış. Bıraktığı izler ise çok uzaklara gidiyor.
SINIFSAL SÖMÜRÜYE ZARİF DOKUNUŞ
Önceki kitabında kötülüğün genetik olup olmadığını sorgulayan yazar, kaldığı yerden devam ediyor ve bu kez ailevi geleneklerin insanları nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Almanya’nın köklü ailelerinden Geyersberg’lerin hikâyesine daldıkça buldukları onu Nazi Almanya’sına kadar götürüyor. Günümüzün en büyük sorunlarından ırkçılığa kendi tarzınca dokunan Grangé, yaptığı bu dokunuşla kapitalist sistemi de sorguluyor. Söz konusu ailenin servetinin altındaki sırları, gizemi ve para ile satın aldıkları statülerinin insanların gözünü nasıl da kör ettiğini gözümüze gözümüze sokuyor. Elbette tüm bunları yaparken bir yandan da iki acar Fransız polis cinayetle ilgili tüm delilleri toplayıp yavaş yavaş katile yaklaşıyorlar.
‘Son Av’da dallandırıp budaklandırmadan konuya odaklanarak gidiyor yazar. Diğer kitaplarına göre çok daha az kahraman ve çok daha az entrika var. Merkeze aldığı cinayetin etrafında çok fazla sorgulamaya gitmeden sade bir anlatım tercih etmiş. Kitabın sadece 300 sayfa olduğunu söylersem ne demek istediğimi daha açık anlatmış olurum. Ancak seçtiği konuyla yaşlı Avrupa’da pek bir şey değişmediğinin altını çok güzel çiziyor yazar. Bu kez sınıfsal sınırların getirdiği sömürü var kitabında. Ve zaman geçse de kafalar aynı olduktan sonra bir adım ileriye gidemeyeceğimiz gerçeği. Kara Orman’daki cinayetin, -cinayetlerin aslında, çünkü ilk işlenenin bir aynısı daha geliyor ardından- sırrı elbette çözülüyor. Sürpriz mi? Bu soruya cevap vermek biraz zor. Kitapta çok az kahraman olduğu için katilin peşine düşmekte pek zorlanmayabilir okur. Ama kitabın asıl sürprizi cinayetin nedeni... İşte o, sizi tam ters köşe yapacak. İyi bir polisiyeye hazırsanız hadi başlayın!