HAYDAR ERGÜLEN haydaree@yahoo.com
Oluşturulma Tarihi: Şubat 05, 2021 09:31
Gülce Başer’in şiirindeki hayat da hakikat de ‘çiftekavrulmuş!’ İki kere yanmış şimdilik, daha da yanacağından başka! Gülce’nin 'Gözde Bir Kordon' kitabındaki şiirleri, şiir âleminin moda kavramıyla ‘ışımıyorsa’, ışıyacak bir şey olmadığındandır. Şiirin dilini koyultan nedenlerin apaçık ve apacı oluşundandır. Ve şiirin de kararanla kararması gerektiğindendir.
‘Bir Delinin Gülcesi’ (2008) devam ediyor. Şiir bu kez İzmir’de geçiyor. Şiirin yeri, zamanı, hatta sağı solu da yoktur diyelim de, adında bile İzmir var: ‘Gözde Bir Kordon’ (Pikaresk).
Asuman Susam, Emel İrtem, Aslı Serin, Betül Dünder, Hayriye Ünal, Nilay Özer, Didem Gülçin Erdem üslubun, tarzın, biçimin, dilin de dışında ‘şiir mizacı’yla da belirgin şairler. Edanın, tavrın, duruşun da, zamanla şiirin en ‘belirleyici’ ve ‘ayırıcı’ öğeleri olduğu bu ‘mizaç meselesi’nde ortaya çıkıyor. Gülce Başer de başından ve sonrasında da ‘Hanımefendi Kızıldır’ (2012), ‘Sokak Şeker Kokuyor’ (2016) ile mizacını ortaya koyanlardan.
Bu mizacın ne’liğine gelince... Dilde, kimlikte, hayatta sorun ettikleri şey neyse, onu kazan, derinleştiren, ısrar eden şairlere özgü bir iklim bu. Mevsim değişir, iklim değişmez türünden bir güzel ve haklı inat. Gülce örneğinde olduğu gibi, mekân da değişir ama mizaç yenilenir, güçlenir, şiire ve şiirin derdine dair iman tazelenir. Ben pek bilmiyorum, ‘organik’ dedikleri şiir de güzel söz yarıştırma sanatı değil, toprağında hayat olan şiirdir sanırım.
Başer’in şiirindeki hayat da hakikat de ‘çiftekavrulmuş!’ İki kere yanmış şimdilik, daha da yanacağından başka! Ne yazık ki kitabın adamasından da belli oluyor bu, ‘Sokağın Gözlerinin İçine Baka Baka Öldürülen Kadınların Anılarına’. Ve yeni değil ‘Çok Eski Adıyladır’ söylüyor; ‘Kızınızın Katili Sokakta Geziyor’: “Bu, pamuğudur kızların./ tarlası olur bunun, kırmızı kurdele babalığı/ İcabında basıp kilidi saçlarının kısılması, bazen yağması/ Yaprak dökmeyen parmaklarınızdan koca evine yollanması/ El alem ne kolay hoşgörür sizi/rakama bakmayan ibreniz namus peşinde”.
Şiir, kendisine dair kuramları, varsa ilkeleri geçersiz kılma çabasıdır bir yandan da. Dile getirir, ima eder, sezdirir, anlatır, dikine gider, tersinden söyler, düz yazar... Ezcümle, şiiri farklı demeyeyim ama, başka türlü bir şey kılan da budur zaten. Sakallı’nın 1875’teki ‘Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde buyurduğu, “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre”nin bir ucu da şiirdir.
Gülce de kitabında tam olarak bunu izlemiş, elini de dilini de korkak alıştırmamış. Mahalle şiirlerinde de. Adeta Kolera Mahallesi. Şiir bazen de bir sözcüğün başında bekler gibi olay mahallinde bekler, terk etmez orayı. Hiç kimse yokken orada olmak hisli bir eylemdir ama, bu bazen de ileriye gitmek değil, tam tersine bazı şeyler değişinceye kadar direnmektir, sabırla, kazarak, yazarak beklemektir. Gülce’nin bu şiirleri, şiir âleminin moda kavramıyla ‘ışımıyorsa’, ışıyacak bir şey olmadığındandır. Şiirin dilini koyultan nedenlerin apaçık ve apacı oluşundandır. Ve şiirin de kararanla kararması gerektiğindendir. Üstelik mahalle nerdeyse tüm renklerini yitirmişken... Öyleyse şiiri hakikatli bir yazı olarak eyleyen Gülce Başer’e de “Değilse ne, gün batımı dediğin/ Ben diyemeyecek kadar yalnızlık, Şeyciğim.” demek kalır.
Keder Ritmi
Böyle de koyabilirmiş Meryem Coşkunca ikinci şiir kitabı ‘Sana Nasıl Ulaşabilirim’in (Edebi Şeyler) adını. Kederin onun şiirinde başka bir ritmi var çünkü. Ya müthiş bir gizleme ustası ya da şiirle keder ritim tuttursunlar diye kendini çekiyor aradan! Oysa bir yandan da keder mektubu gibi okuyoruz şiirlerini, açık mektup gibi.
Kim bilir belki Meryem’in de ‘şiir mizacı’ budur, bazıları yaralarını göstermeyi sevmezler, şiire bile! Onlarla baş etme hünerini şiire yüklerler, iyi de ederler. Şiir madem yoldaşımızdır, derdini, kahrını biraz da ona taşıtmak yerindedir. Bunları benim dememe gerek yok, şair demiş zaten: “ellerimi titretiyor insan başlangıcım /yaşıyorum diyorum çünkü yara alıyor bilincim/kim var orada?-Ben/görkemle selamlayıp geçiyorum ilk düşüşümü”. Şairlik yapmanın âlemi yok, şiire düşmek daha iyi, kurtulma olanağı var hiç olmazsa!
“çünkü durmaya karşıdır delilik”. Meryem kederi şiire vuruyor, “anlamak yıkmaktan ve yıkılmaktan geçiyor”. Orhan Veli kederin, şairin neş’esi olduğunu söyler, ama kederin bunca coşkulusunu ilk kez okuyorum! Coşkunca, soyadını yazınca fark ettim, tabii ya! Şimdiden ulaşmış sayıyorum şiirlerini okura!