Güncelleme Tarihi:
Halk hikâyelerini taşbaskısı kitaplardan okuyan kaldı mı bilmiyorum. Yaşım halka da halk hikâyelerine de tuttuğu için şanslıyım! Halkımızın da bu hikâyeleri bildiği ve mesel olarak aktardığı zamanlardan söz ediyorum. Tıpkı bugün, 10 Muharrem’de Kerbela şehitleri için dağıtılacak aşure öncesi gibi. ‘Ebu Müslim Horasani Cenkleri’, Fuzuli’nin ‘Hadikatü’s Süeda’sı, ‘Saadete Ermişlerin Bahçesi’nin okunup, kanlı gözyaşlarının döküldüğü muharrem akşamlarını hatırlıyorum.
‘Bir Dağ ki Hiç Olmadı’ (Manos Y.), Cevahir Bedel’in şiirlerini okurken Şah İsmail ve Gülizar hikâyesini hatırladım. Geleneğin yorumu ya da yenilenmesi açısından, olağanüstü bir kitapla karşılaştım. Belki de halk hikâyelerinin, zaten şiire çok uygun ve yatkın olan yapılarının modern zamanlara bir armağan olarak şiirle sunulması için de iyi bir örnek olabilir.
Varamadığı dağ Sawa’ya adadığı kitapta Bedel; hikâyenin üç kahramanı, Şah İsmail, Gülperi ve Gülizar’ı üç bölümde şiir kişisi yaparken, bölüm başlıklarını da Şah Hatayi’nin beyitlerinden seçmiş. Böylece Şah İsmail ile Şah Hatayi arasında organik bir ilişki de kurulmuş. Ayrı kişiler mi diyeceksiniz ama unutmayalım ki biri hikâye/masal kişisi, diğeri Alevilerin yedi ulu şairinden biri.
Cevahir Bedel’in şiirlerini okurken, kitabın adının da etkisiyle kuşkusuz, akrabadan Cemal Süreya’nın ‘Uçurumda Açan’ şiirindeki “Dağ görgüsü kazanır Ağrı’yı bir kez görse de kişi” dizesi eşlik etti bana. ‘Şiir görgüsü’nü nereden kazanır insan diye düşündüm. Bedel’in şiirlerindeki tevazu görgüyü hissettirdi. Dağ görgüsü, yurt görgüsü, yol yoldaşlık, inanç, doğa ve gelenek görgüsü buluşmuş kitabında. Hepsi sanki can veren ve ruh üfleyen nefesler halinde dolaşıyor şiirlerde.
Sakın ola Şah İsmail hikâyesinin şiirleştirilmiş hali anlamı çıkmasın bu dediklerimden. Kitabı büyüleyici kılan hem hikâyeyi ima etmesi, hatırlatması hem de hikâyenin dışında bağımsız bir yapıt olarak da okunması. ‘Sonsuzdan Az Önce’ şiirinden “aldı sözü duvarların dilini bilen İsmail/.../ben meydanlarda şah odalarda çocuk/ben at sırtında büyük toprakta çürük/babamı koynuma gömdüler bir sabah/ avdan dönen adamlardı yudu pakladı/kapıya siyah bir çaput, gözlerime mil” dizeleri ikili okumaya bir örnek.
Cevahir Bedel’in sesi iyi şiir okurunu heyecanlandıracak tınılar, kıpırtılar, sessizlikler, yükselişler, çekilişler eşliğinde, yeniyi, kadim olanı, masalı, bir dağ gibi toplanan görgüleriyle şiire çekiyor. Bu sesi duymak bana iyi geldi, şiirimize de iyi geldiğinden hiç kuşkum yok: “ey güzel ölüm! canımın içerden çürümesi/önce göğsündeki zambağı indir/dökülmüş şarabı topla/nasılsa çağıracaksın dağınık sedirlerin soğuk uykusuna”.
MANİ'DAR
Hayiq’ler (Ürün Y.) kitabıyla 2019 Oğuz Tansel Şiir Ödülü’nü kazanmıştı Haydar Eroğlu. Adının esinlediği rubailerdi bunlar, haikuları da çağrıştırıyorlardı ama. Sahiden de Bektaşimeşrep şiirlerdi, rubailer de Hayyami değil midir zaten? Çok etkilenmiştim, cesur ve zeki şiirlerdi, üstelik gündeliğin tehlikesinden korkmayan ve bunun altından başarıyla kalkan: “Anlayın, istemeyin benden başka yorum Tanrı/ Hiç vermediniz ki olsun aklımdan zorum Tanrı/Sırf bir adamın ölümünü görebilmek için/ Ek süre hakkımı kullanmak istiyorum Tanrı!”
‘Hayyamca’ yazar Haydar Eroğlu: “Kimi övünedursun varımız çoktur diye/El açmayız Allah’a varımız yoktur diye/Şarap şişesinden seyrederiz yıldızları/Kim demiş ilmimiz irfanımız yoktur diye!”
Nerdeyse 40 yıldır yaşadığı Hollanda’yı da unutmamış, ‘Lahey Şiirleri’ (Klaros) yazmış, o şiirlerde de yine o Bektaşimeşrep Haydar var, bilmiyorum Hollanda dilinde de şiir yazıyor mu, yazsa iyi olur, biraz da yeni hemşerilerinin yüzünü güldürür! “SABAH SABAH Diyeceğin şu:/Günaydın komşu!” Her yerde söylenmesi gereken şiir bu!
Son olarak da Fatma Aras’la birlikte pek 'Mani’Dar' (Kanguru Kitap) bir kitap yayımladılar. Maniler yazdılar. Öyle ya, maniler de şekercilere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir!
İki şairin sözbirliğinden çok hoş maniler çıkmış. Eroğlu’nun dörtlüklerinin adları da var, “Ey Mani” örneğin: “Eyy deme mirim ey deme/Diyen diyor sen ey deme/Artık hırsızlar kravatlı/Her yularlıya bey deme!” Fatma Aras’ın manileri ise hem eğitici hem eğlenceli, konularına da ayrılmış: Yedekli, Artık, Cinaslı, Azerice Maniler: “Gözler gözden su içer/Hevestir gelir geçer/Haksızlığa bağırsam/Sesim gökleri biçer”. Bunun gibi çok içli manileri de var Aras’ın. Biri de Kerbela şehitleri için: “Zülcenah’a kol bağladım/Şah Hüseyin’e ağladım/Kerbela’da bir tufan var/Ağıtla göğü dağladım”.
“Mani’Dar” iki şairin geleneğe güzel ortak katkısı.