Güncelleme Tarihi:
Almanya’da 2006 yılında yayımlanmış, kısa zamanda pek çok dile çevrilmiş ve 2018 yılında ‘You Should Have Left’ adıyla sinemaya da uyarlanan ‘Gitmeliydin’, 2 Aralık’ta, anlatıcının not defterindeki şu satırlarla başlıyor: “Burada, bu tepede yeni bir not defterine başlamam isabet oldu. Yeni çevre, yeni fikirler, yeni bir başlangıç. Temiz hava.”
Noel arifesi. Anlatıcı, karısı Susanna ve dört yaşlarındaki kızları Esther ile birlikte Airbnb’den kiraladıkları evde sakin bir tatil yapmayı planlamış. Issız bir vadinin en tepesinde konuşlanmış pastoral manzaralı, güzel bir ev... Amaçları, hayatları üzerindeki baskıdan uzaklaşıp tazelenmek.
Adam ilki büyük başarı kazanan TV dizisinin devam bölümleri için senaryo yazacak; kadın ile çocuk hem onunla hem birbirleriyle ve hem de doğayla daha fazla vakit geçirme şansı bulacaklar. Ne var ki işler umdukları gibi gitmeyecek; niyetlerinin aksine sanki dünya dışı bu evrende bile geride bıraktıkları hayattan kopamayacaklar. Sürekli hikâyeler anlatan çocuk evin dışarısıyla hiç ilgilenmeyecek, kadın sürekli telefonla mesajlaşacak ve adam defterine bir yandan senaryoyla ilgili bir şeyler karalarken diğer yandan karmakarışık zihin durumunu yansıtan notlar alacak. Ve birkaç gün sonra tuhaf rüyalar başlayacak...
Rüyalarla birlikte tekinsizin alanına geçiyor Kehlmann’ın hikâyesi. Gerçekliğin bulanıklaştığı, zamanın ve boyutun birbirine karıştığı, evin bir tür canlılık kazandığı, çocuk da dahil olmak üzere ailenin her bir ferdinin tuhaf bir psikoloji sergilediği ürkütücü bir atmosfere bürünüyor. Bir faciaya doğru ilerliyoruz...
GERİLİM EDEBİYATINA SAYGIYLA...
1975 Münih doğumlu Daniel Kehlmann, ‘Dünyanın Ölçümü’yle (Can Yayınları, 2019) genç yaşında büyük bir başarı kazanmasına rağmen -özellikle gerçekçi roman geleneğini savunanlar tarafından- sıklıkla eleştirilmişti. Bunun yanı sıra romanları teknik açıdan da didiklendi. Ancak Kehlmann edebiyat kariyerini ilk romanından itibaren sürekli geliştirerek eleştirileri göğüslemesini başardı. Kimilerine göre Borges’in post-yapısalcı şakası ile Marquez’in büyülü gerçekliği arasında salınan bir yazar. Kehlmann’ın aldatma, hile ve oyun katılmış romanlarını postmodern edebiyat içinde mütalaa edilebilir. Daha önceki romanlarından yola çıkarak, Kehlmann için metinsel gerçeklik ile dış gerçeklik arasındaki gerilimi, hakikat ile görünüş arasındaki uyuşmazlığı kullanıyor, bilincin bulanıklaştığı anlara odaklanıyor ve işin içine biraz da gizem katmayı seviyor, diyebiliriz.
Kehlmann, ‘Gitmeliydin’le nihayet tekinsizi deneyimliyor. “Sonsuz evrende zamanı ve mekânı kırıp gerçekliği bir labirente hapseden öyküsüyle ‘Gitmeliydin’, okurunu karışık, şaşırtmacalı bir döngünün içine çekiyor.” Ancak tekinsizliği yaratan kâbusların ardında aşk ve evlilik çatışmalarının, kimlik buhranlarının ve psikolojik süreçlerin yattığını hatırlatmakta fayda var. Zira bütün bunlar Kehlmann ile Stephen King, ‘Gitmeliydin’ ile ‘Shining’ arasındaki farkları ortaya koyan özellikler.
‘Shining’in o unutulmaz başlangıç sahnesini hatırlayalım; bir yazar, karısı ve çocuğuyla bir dağ oteline bekçilik yapmaya gidiyor. ‘Gitmeliydin’in başlangıç sahnesiyle yegâne fark, gidilen mekânın otel değil ev olması. İki yazar da üretememe sancıları içinde, ikisi de verimsizliklerinden ailelerini -özellikle eşlerini- sorumlu tutuyor, her ikisinin rüyalarında evlerle ilgili kâbuslar başlıyor. Aslında her iki romandaki erkek kahramanlar psikolojik çöküşün eşiğindeler. Kehlmann, ‘Shining’e ve dahası hayalet edebiyatının ustalarına yaptığı göndermelerin özellikle altını çizerek türe saygısını sunmaktan imtina etmemiş. Gerçekten de uğursuz evler, korku sanatının klasik temasıdır. Kehlmann bu temayı kendi temalarıyla birleştirmiş; anlatıcınınki gibi okuyucunun zihninin de perili bir ev haline gelmesini sağlamış. Böylelikle ‘Shining’deki kanlı baltaya da, çılgın bir psikopata dönüşmüş adama da ihtiyacı kalmıyor artık. Kehlmann, kanlı baltanın yaratacağı korkudan ziyade çağdaş insanın güvenlik kaybından duyacağı dehşete yatırım yapmış. Sayfalardan kan akmasa, ölüm ve vahşet sergilenmese bile okuyucuyu titretmeyi başarıyor. Bu aynı zamanda 72 sayfalık kısa bir romanın uzun bir anlatı gibi algılanmasını da sağlayan bir anlatım becerisi.
Açık bir ‘Shining’ göndermesiyle başlayan, tekinsizliğin giderek katmerleştiği ‘Gitmeliydin’, klişeleşmiş bir hayalet hikâyesine saplanıp kalabilirdi. Ne var ki bir yandan fantastik kaynaklarla, diğer yandan bireysel ve toplumsal nedenlerle beslenen gerilimiyle hem keyifli hem derinlikli bir anlatıya dönüşmüş. Evet, bir aileye musallat olan hayalet hikâyesi de var işin içinde ama modern bireyin hakikat kaybı ve psikolojik çöküntüsü de önemli temalar. Evlilik kurumunu hedefine alan bir hiciv demek de mümkün. Bütün bunların gerisinde ise Kehlmann’ın insan aklının ve duygularının zaman ve gerçeklik algısını sorguladığı felsefi şüpheciliğinin etkisi görülüyor. Az sayfaya çok şey sığdıran ‘Gitmeliydin’, olağandışı ile olanı harmanlayan hikâyesiyle Daniel Kehlmann’a yeni bir zaferi...
Gitmeliydin
Daniel Kehlmann
Çeviren: Ayça Sabuncuoğlu
Can Yayınları, 2019
72 sayfa, 12 TL.