Güncelleme Tarihi:
Öğrencilere sorduk, “Tarih nedir? Tanımlayınız.“ İşte birkaç ilginç cevap:
“Tarih zaman kavramının kaybolduğu boşluk”, “Geçmişte kalan anılar denizi”, “Yaşanacak umutlar, yaşanmış acı ve umutsuzluklar”, “Hayattan ders çıkarmak için, kişiler ne kadar değişse de olayların sürekli tekrar ettiğini ve bu döngünün her zaman süreceğini gösteren bir süreç”, “Toplumların şimdiki hallerini, kimliklerini belirleyen; ders çıkarılması kuvvetle gerekli olan birikimler topluluğu”, “İnsanın günümüzü anlaması ve geçmişten ders çıkarmasına yardım eden bir bilim dalı”, “İnsanı içinde bulunduğu toplumun üyeleriyle, göçmüş olan üyelerine görünmez bağlarla bağlayan bir araç”, “Geçmişte yaşanmış, toplumları ve geniş kitleleri etkilemiş olayların yer zaman kişi belirtilerek kayda geçirilmesi”, “Üzerinden yıllar geçmesine rağmen, hafızadaki yerini koruyan, insanları etkilme gücü yüksek duygular içeren, yaşanmış geçmiş ve yaşamayı bekleyen gelecek”.
Öğrenciler bu tanımların yanı sıra, cevaplarında; “Geçmişte yaşanmış olayların bilimsel verilere dayanarak kronolojik olarak sıralanmasıdır” gibi, görece akademik diyebileceğimiz tanımlara ya da daha düz mantıkla yaklaşarak “Tarih, ay, yıl ve günün bilindiği zaman dilimi” şeklindeki açıklamalara da yer vermişlerdi. Tanımlara bir kez daha göz attığımızda ‘anılar denizi’, ‘yaşanacak umutlar, yaşanmış acı ve umutsuzluklar’, ‘geçmişte yaşayanlarla günümüzdeki insanlar arasında var olan görünmez bağlar’, ‘geçmişte yaşanmış ve yaşamayı bekleyen gelecek’ gibi ifadelerde, kayda geçen; ders çıkarılması gereken geçmişten söz ederken sanki bir bilim alanı değil de öznel, kişisel deneyimlere ve algılara dayalı bir alandan söz ediyorlar, hatta sonunda ibret dersi alınan masallardan söz ediliyor gibiydi. Tüm bu ifadelerde gerçeklik payı olabilir mi?
Ahmet Şimşek ve Sibel Yalı ortak olarak hazırladıkları çalışmada, birer tarihçi gözüyle konuyu irdeliyor, bu ve benzeri soruların yanıtlarını arıyorlar. ‘Gerçekte(n) Öyle mi Olmuş?/Post-Truth Zamanlarda Tarihin Temsili’ adlı eserde gerçek ile gerçek ötesi kavramlarının tarih ve tarihçiliği nasıl etkilediğinden yola çıkarak bu konudaki riskleri ve tehditleri, tarihin öteden beri siyasiler tarafından bir meşruiyet aracı olarak kullanılmasını, bu durumun nasıl suiistimal edilebileceğini dile getiriyorlar. Günümüzde toplum yaşamı içinde önemli bir belirleyici güç olarak karşımıza çıkan medyanın yarattığı ortam içinde tarihsel bilginin durumunu, konuya medya ağırlıklı olarak yaklaşarak tarih, tarihi olaylar, gerçeklik ve gerçekliğin yeniden inşasında etken olan dinamikleri sorguluyorlar. Medyanın süzgecinden geçen bugünün olayları, geleceğe nasıl bir izdüşümü bırakıyor sorularına yanıt arıyorlar.
Şimşek ve Yalı, Newton mekaniğinden Kuantum mekaniğine geçişin sosyal bilimlere ve tarih yazımına da belli ölçülerde yansımasından ve yeni anlayışla objektif olarak tanımlanabilecek bir tarihsel gerçekliğin yok olabileceğini ileri sürüyor. Dolayısıyla postmodern tarihçilik her metni bir kurgu olarak kabul ederek, gerçekliği olduğu gibi aktarmanın mümkün olmadığını, hatta, kişinin kendi gerçekliğini kendi inşa edeceği için tarihsel olarak herkesçe kabul edilebilecek nesnel bir gerçeklikten söz etmenin zor olduğunu dile getiriyorlar: “Tarih, geçmişin bilgisi olarak olabildiğince yorumsallık ile zenginleşen gerçeklikler alanı olabilir. Böyle bir tarih anlatısında ilerleme yoktur; sadece algılama ve yorumsama söz konusudur. Geleneksel tarihçilikle postmodern tarihçilik arasında var olan ortak noktalar ve içinde bulunduğumuz postmodern süreçte de bilgi teknolojileri ve görsel medya genelde öğrenmeye, özelde ise tarihsel bilginin öğrenilmesinde belirleyici rolü olduğu görülmektedir.”
KURGU VE GERÇEK YER DEĞİŞTİRİRSE...
Post-truth dönemde tarih ve tarihçiliğin durumunun bir çok yönden incelendiği bölümlerden sonra ‘Sosyal medya ve çarpan etkisi’, ‘Dizi filmlerden sosyal medyaya toplumsal tarih algısı’, ‘Tarihsel hakikat arayışı ya da medyatik bilginin eleştirel sorgusu’ bölümlerinde tarih ve tarihçilik medyada yer alış, kullanılma ve sunulma biçimleri açısından mercek altına alınıyor. Medyanın bir sosyal değişim aracı olarak toplumları nasıl etkilediği, değiştirip dönüştürdüğü konularının tartışıldığı günümüzde tarih ve tarihçilik bu durumdan nasıl etkileniyor, tarih nasıl yeniden yazılıyor, üretiliyor sorularının yanıtlarını güncel diziler, TV programları, internet siteleri, arama motorları ile örneklendirilerek açıklanıyor. Yine bu bölümlerde verilen örneklerle gerçek ile kurgunun nasıl kolayca yer değiştirdiği, kurgunun gerçeğe dönüştüğünü görebiliyoruz.
Bu gerçeğe dönüşme sürecinde yeni teknolojilerdeki gelişmeler, yapay zeka teknolojilerinin sunduğu olanaklar da sürece dahil olunca ‘Gerçek(ten) öyle mi olmuş?’ sorusunu sormadan, kuşku duymadan tarihe yaklaşmak mümkün olmayacak gibi görünüyor. Ancak, kitapta yer verilen Obama ile ilgili yapılan bir çalışma, görsel medyanın, görselliğin gücü ile birleştiğinde gerçeği bulma konusunda bizlere daha da karamsar bir tablo koyuyor ortaya. Obama’nın ses ve görüntülerinden yola çıkarak, yapay zekâ çalışmalarından yararlanıldığı, sese uygun ağız hareketlerinin kullanıldığı sahte bir konuşma videosu hazırlanıyor. Gerçeğin neredeyse birebir taklidi olan bu çalışma doğal olarak sahte haberlere yeni bir boyut kazandırıyor. Söylenmemiş, gerçekte olmamış bir olay, bir söz, bir durum böylesine inandırıcı bir araçla sunulduğunda gerçeği nasıl yakalayacağız? Tarihçilerin işi giderek zorlaşıyor, galiba!
‘Euroclio: Medya ve Tarih Projesi’ kısmen bu kuşkuları kaldıracak, yaptığı çeşitli araştırmalarla, yayınlarla alana katkı sunmaya çalışmakla birlikte sonuç olarak eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi, “Gerçek(ten) öyle mi olmuş?” sorusunu daha çok sorarak, konuya kuşkuyla yaklaşmak şimdilik en akılcı yaklaşım gibi görünüyor. Ama karşımızda herşeyi kendi çıkarına göre düzenleyen dev bir medya dünyası, medya teknolojileri ve ‘gözüyle gördüğü her şeye (!)’ inanmaya hazır, okumaktan çok seyreden, bir tık mesafesindeki bilgiyi sorgulamadan kolaylıkla yayan büyük kitlelere ulaştıran bir ‘insan’ var... Aslında bu alanda dile getirilen kaygılar kuşkular tüm alanlar için geçerli değil mi?
‘Gerçekte(n) Öyle mi olmuş?/Post-Truth Zamanlarda Tarihin Temsili’ sadece tarih ve tarihçiliğin sorunları değil, günümüzde gerçeği arayan, gerçekle kurguyu ayırmaya çalışan herkese söyleyecek sözü olan güzel bir başucu kitabı. Keyifli okumalar...
* İÜ-C HAYEF Öğretim Üyesi
GERÇEKTEN ÖYLE Mİ OLMUŞ?
POST-TRUTH ZAMANLARDA TARİHİN TEMSİLİ
Ahmet Şimşek, Sibel Yalı
Yeni İnsan Yayınevi, 2019
184 sayfa, 20 TL.