Güncelleme Tarihi:
Bir kocası, bir evi, konforlu hayatı olan genç bir kadın romanın en önemli karakteri. Magazin eklerini okuyan, yemeğin pişmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü düşünen, kocasının eve gelmesini bekleyen kadın… Ne çok var etrafımızda… Hepsini de mutlu zannediyoruz. Böyle bir karakter yaratırken sen ne düşündün?
Size de olur mu bilmem; ben ne zaman gazetelerin üçüncü sayfasını okusam dehşete kapılırım. Çok sıradan, sakin, hatta sıkıcı hayatları varmış gibi görünen insanlar birden büyük trajedilerin baş oyuncusu oluverirler. Örneğin sayfada elleriyle yüzünü kapatmış olarak görüntülenen S.T., kendisini aldattığını düşündüğü karısı Y.T.’yi üç yaşındaki çocuğun önünde satırla parçalara ayırmıştır. Vahşete ve nefrete bakın! Oysa bundan birkaç yıl önce S.T. ile Y.T. tüm akrabalarının önünde heyecanla göbek atarak dünya evine girmiştir. Y.T genç yaşında kocaya vardığı için mutlu ve rahat, S.T. ise bir karısı olduğu için gururludur. Bu çift hangi noktada mutlu bir sona ulaştıkları fikrinden cayarak ölümle sonuçlanacak bir vahşetin oyuncuları olur? İşte hep merak ettiğim bu soruyu kurcalamak istedim.
Erkek karakterlerinizin biri doktor, diğeri avukat. Şiddet, okumuş, ekonomik düzeyi yüksek erkeklerin de başvurduğu bir yöntem maalesef. Sizce nesi var bu erkeklerin?
Kadına psikolojik ya da fiziksel şiddet uygulayan erkek iktidar hastalığına yakalanmış demektir. Bu erkek en yakınındakilerin üstünden gücünü, erkekliğini, varoluş nedenini teyit eder. Ondan korkan karısının ya da kızının, hatta oğlunun travması tanımlar bu erkeği. Sürekli annesine tecavüz eden ve döven bir babanın oğlu ya da kızı olduğunuzu düşünün. Bu vahşetle büyüyen bir çocuk kendi hayatını bu acı bunun üzerinden kurar. Babasının iktidar hastalığı yeni bir kuşağın “erkek olma” tanımını değiştirir mutlaka. Bunun eğitimle ilgisi yok. Aklın, merhametin, sevginin tükendiği, sahip olma ve hükmetmenin tek ilişki türü olduğu bir evlilikte iktidar hastalığı kaçınılmazdır. Romanla fiziksel ve psikolojik şiddet arasında ayrımın olmayışına dokunmak istedim. Görünürde yakışıklı, başarılı, düzgün bir aileden gelen bir adamla evlenen kadının hiçbir sorunu olmaması gerekir. “İyi kısmettir” bu adam. Oysa kadını ince bir zorbalıkla ezer.
Kitapta Türkiye’deki kadın-erkek meselesi ve şiddetin tüm detayları var neredeyse. Bunlardan biri ailelerin “iyi kısmettir kıymetli olan” düsturuyla hareket etmesi… Oysa kızlarının okuma isteğine saygı duysalar, onun acı çekmesini de engelleyecekler değil mi?
Romandaki aile için kızlarının ne istediği ve hedeflerinin hiçbir önemi yok. Her aile farklı düzeylerde böyle değil midir? Bir anne kendi başarısızlıklarını kızında silmeye çalışır, bir baba çocuğunun kendi geçmişindeki benzer hataları yapmasını istemez. Sağlıklı her anne-baba çocuğunun mutlu olmasını ister elbette. Ama çocuğu için mutluluk tanımını da kendileri üzerinden yaparlar. “Şu bölüme girsen çok para kazanırsın, o adam sana göre değil, okuyup da ne olacaksın, aman işinden ayrılma piyasa kötü” gibisinden. Romandaki kadın karakter G’nin annesi de yoksulluk üzerinden kızına baskı yapar. “Üniversiteyi bitirince ne olacak” der ona. “Çalışırken el âlemin ağız kokusunu çekmene ne gerek var? Bir kızın en büyük talihi kocasıdır.” G hem ailesinin hem de çevresinin ısrar ettiği bu döngüyü kırmaya çalışır ancak başaramaz.