Güncelleme Tarihi:
Carlos Fuentes’in Meksika’da Amerika’nın keşfinin 500’üncü yılı nedeniyle yapılan uluslararası anma törenlerini merkeze alan ‘Doğmamış Kristof’ adlı kitabı modern bir destan, ironinin en güzel örneklerinden, alaycılığı en acımasızca kullanan eserlerden biri. Baştan belirteyim, okuması zor bir kitap. Çünkü Fuentes Meksika’nın 20’nci yüzyılın sonundaki durumunu anlatıyor, elbette ülkenin o güne kadar geçirdiği evrelerle. Dolayısıyla kitap özet bir Meksika tarihi özelliği de taşıyor diyebiliriz. Ayrıca 760 sayfalık romanda çok sayıda karakter ve pek çok hikâye var. Bazen dönüp dönüp okumak zorunda kalabiliyorsunuz. Fuentes’in kullandığı dil akıcı olmakla birlikte alaycı ve ironik olmasından hareketle çok oyuncaklı. Elbette Meksika kültürüne ait geleneklerin ve özellikle mitlerin de kitapta fazla yer aldığını da eklemeliyim. Özetle ‘Doğmamış Kristof’ zor bir kitap ama bu zorluğun karşılığını fazlasıyla veriyor.
CUMHURİYET OĞLU
Kitap 6 Ocak ile 12 Ekim 1992 arasında geçiyor. Bu özellikle seçilmiş bir tarih. Çünkü Amerika’nın keşfinin 500’üncü yılı kapsamında Meksika’da yapılacak en büyük etkinlik tam da Amerika’nın keşfedildiği gün yani 12 Ekim’de saat 00.00’da doğan erkek çocuğa ‘Cumhuriyetin Oğlu’ unvanının verilmesi. Ve elbette adı da Kristof olacak. Bu unvanla birlikte pek çok ayrıcalığı olacak bu bebeğin deyim yerindeyse hayatı kurtulacak. İşte kitabın kahramanı da 6 Ocak’ta, babasının yaptığı hesaplamayla annesinin karnına düşen bu fetüs.
Bu bebek, daha doğrusu fetüs bize dokuz ay boyunca annesinin karnından Meksika’nın hikâyesini anlatıyor. Annesi ve babası daha 20’lerinin başında iki genç. Babası ebeveynini kaybetmiş zengin bir varis. Etrafındaki pek çok insan onun bu zenginliğinden yararlanmaya çalışıyor. Babasının ailesinde çok sayıda hükümet yanlısı var. Anne hakkında çok bilgimiz yok. Onun bir felsefe öğrencisi olduğunu biliyoruz. Baba muhafazakâr bir devrimci, anne ise solcu. Birbirlerine çok âşıklar. Anne sadık, baba biraz kararsız. Önce onları tanıtıyor bize doğmamış Kristof. Sonra giderek çemberi büyütüyor. Ailedeki kişileri tanıtıyor. Onların sırlarına giriyor. Çember büyüyor, büyüyor ve tüm Meksika’yı kapsıyor.
TALİHSİZLİKLER ÜLKESİ
20’nci yüzyılın sonundaki Meksika’yı acımasızca eleştiriyor Fuentes. Tüm talihsizliklerin bir arada yaşandığı bir ülke: Aşırı kalabalık, yabancı sermayede büyük artış var, çevresel kirlilik almış başını gitmiş, yöneticiler deli ve basiretsiz, yolsuzluk hayatın her alanına yayılmış, siyasi entrikaların sonu gelmiyor... Sonuç: Her anlamda iflas! Peki ya halk? Onlar kendilerini televizyona kaptırmış. Bin yıllık ayaklanmalarla sonuç alamayınca çareyi şifacı teyzelerde ve mitlerde arıyorlar. Kristof annesinin karnından böyle bir Meksika görüyor. Fuentes dokuz ay boyunca fetüsün dilinden ve çokça erk sahiplerine seslenerek hem mevcut aile yapısıyla ilgili ağır eleştiriler yapıyor hem de yeni yüzyıla hazırlanan Meksika’ya ağır göndermeler. Dolayısıyla kitap tam anlamıyla ikonoklastik. Yani politik ve dini tüm ikonalara ve sembollere saldırıyor. Onları yerle bir ediyor. Elbette edebiyatın sınırları içinde kelimeleri birer eleştiri kılıcı olarak kullanarak... Fuentes tüm bunların sonunda bir değişimi çağırıyor Meksika’ya. O değişim de Kristof’un ana rahminden çıkmasıyla oluyor. Kristof tam da babasının planladığı gibi 12 Ekim 1992’de geliyor dünyaya ama babasının planlamadığı bir sürprizle.