Güncelleme Tarihi:
Hem İbrahim Musa’da hem de Eric Ormsby’de ortak olan eğilim, Gazâlî’nin itibarının kadim olarak kabul edilmediğini dile getirir. Ormsby, Endülüslü filozof İbn Tüfeyl’in, Gazâlî’yi küçümsediği için “şu Tuslu” ifadesini kullandığını gündeme getirir. Musa ise İbn Rüşd’ün, “Gazâlî’nin düşünsel gelişigüzelliğini” felsefi bakımdan aşağıladığını söylemektedir. Gereksiz, bağlamsız ve felsefi bakımdan önemsiz hatırlatmalardır bunlar. Gazâlî’nin felsefi ayrım ve kavramlaştırmaları, bugün yaşadığımız dünyanın sorunları bakımından önemli ise yani bugün yaşadığımız bir sorunu anlamamıza yardımcı oluyor ise bu ayrım ve kavramlaştırmalar ile yaşadığımız sorunlar arasında ilgi ve bağ kuran analizler yapılmalıdır.
Gazâlî’nin, modernlik iddiasında olan yorumcularının, özellikle uzak durması gereken bir eğilim var. Modern Gazâlî yorumcusunun Gazâlî’nin, kendi çağında yaşadığı karşıtlık ve cepheleşmelerden uzak durması gerekir. Evet; Gazâlî, ‘Filozofların Tutarsızlığı’ yapıtıyla, İslam’ın rasyonalist filozofları karşısında, (kendi çağında) çok başarılı olmuştur. (Ama kendi zamanında.) Sözgelimi Abbasi halifesi Müstencid, İbn Sina’nın ‘Kitâbu’s-Şifâ’sını yaktırır. Aynı günlerin zamansal bağlamı içinde, Pers-İslam felsefesinin dehası Sühreverdî idam usulüyle katledilir. Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd’ün kitapları sonsuza kadar itibarsızlaştırılıp yasaklanacaktır. Sina’nın kitaplarını, 11. yüzyılın Arapçasından değil, 20. yüzyılın İngilizcesinden yapılan çevirilerle okuyoruz. Gazâlî’nin ‘Filozofların Tutarsızlığı’ adlı kitabında ileri sürdüğü eleştirilere, İbn Rüşd, ‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’ adlı yapıtıyla cevap verir. Ama bu ‘cevap’, Gazâlî’nin ‘eleştirisi’ ölçüsünde başarılı olamamıştır. Çünkü Gazâlî’nin başarısı, felsefi bir başarı değil, siyasal (ve ideolojik) bir başarıdır. Yaygın kanı, Haçlı Seferleri karşısında, ‘eski milletlere’ ait ilimlerin yasaklandığını dile getirir. ‘Eski millet’ derken, antik Pers ile antik Yunan felsefesi kastedilir. Farabi, İbn Sina, Sühreverdî ve İbn Rüşd, ‘eski milletlerin ilmine’ gönül vermekle suçlanmaktadır. ‘Filozofların Tutarsızlığı’nın felsefi bir başarısından söz edemeyiz. Ne felsefi bir devamlılığa yol açabilmiştir ne de bugün herhangi bir Gazâlîseverin başucu kitabıdır. Siyasal başarı, belli bir kimlikle, dönemin galip geleniyle, egemenle dost olmak demektir; felsefi başarı ise gelecekteki meçhul ve mağlup olanla dost olmak demektir. Gazâlî’den sonra, İslam dünyasında felsefe sona erecektir. Buna ‘İslam’ın dirilişi’ diyemeyiz ama Gazâlî İslam’ın, daha doğrusu İslamcılığın morali olmuştur.
Çok ciddi bir sorun daha var. Gazâlî, yaygın biçimde Arap filozof olarak bilinir; oysa Perstir. Ormsby, ‘Horasan çocuğu’ diyor. Ormsby, Nâsır-ı Hüsrev’in bir şiirine atıfta bulunarak, Selçukluların, Gazâlî’nin ‘şeytanları’ olduğunu söylüyor. Dahası, ‘çapulcu Türkler’ ifadesini kullanıyor. Bu ifadelendirme, acaba Gazâlî’ye mi aittir yoksa başka başarısızlıkların mı sonucudur? Nişabur, Gazâlî, henüz doğmadan önce Tuğrul Bey tarafından alınmıştır.
Musa’nın kitabı, entelektüel bir çalışma ama anakronizm içerir. Musa, Gazâlî, “yorum ve bilinçaltı arasındaki klasik dengeyi yeniden tesis” eder diyor: ‘Bilinçaltı’ ve Gazâlî? Gazâlî’nin Türkçe çevirilerinde de böyle bir anakronizm var, sözgelimi ‘metafizik’ kavramını kullanması bakımından. Gazâlî, kendisinden sonra yaşamış olan İbn Rüşd’ü okumuş muydu acaba? ‘Metafizik’ kavramını, felsefeye İbn Rüşd kazandırmıştır.
‘Gazâlî: İslam’ın Dirilişi’, genel okurun zorlanmayacağı bir biyografi. Ama Gazâlî’nin, Rüdiger Safranski gibi biyografi yazarlarına da ihtiyacı var.