LEVENT ÖZATA
Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2017 11:35
Akaretler Sıra Evleri’ndeki ‘Füreya’ sergisi, “Çini kültüründen gelen bir ulusun bu muhteşem mirasını devam ettirmeliyiz” diyen Türkiye’nin ilk kadın seramik sanatçısı Füreya Koral’ın 1947’de İsviçre’de bir hastane odasında başlayan 40 yıllık sanat üretiminin geniş bir özeti... Elmadağ Surp Agop Hastanesi Vakfı’nın Sıra Evleri’nden ilhamla oluşturduğu ustalık eseri ‘Evler’ serisinin başka Sıra Evler içinde sergilenmesi hoş bir latife.
Büyükada’da bir köşk... Işık, renkli vitraylardan zemine vuruyor ve çocuğun gözüne giriyor. Elmadağ’da Şakir Paşa Apartmanı... Yüksek tavanıyla muhteşem bir iç mekân ve aile apartmanı. Bursa’da bir çiftlik... Umulmadık anda gelen aşk! Rüstem Paşa Camii’nin çinileri ve bir ‘Çalıkuşu’ hayali... Ankara Yenişehir... Cumhuriyet erkânı ve Atatürk’ün yakın çevresi. Leysin Sanatoryumu. Amansız bir hastalığın pençesinde yeni bir umut. Tekrar Şakir Paşa Apartmanı, fırının yandığı mekân, atölye. Son ev Arif Paşa Apartmanı...
Füreya, geçici süreliğine de olsa yeni bir evde ikamet ediyor. Bu ev de öncekiler gibi İstanbul’un ikonik yapılarından. Beşiktaş’ta 19. yüzyılda Dolmabahçe Sarayı’nın çalışanlarının yaşaması için inşa edilen Akaretler Sıra Evleri, 18 Ocak’a kadar Füreya’yı ağırlıyor. Kale Grubu’nun sponsorluğundaki serginin küratörlüğünü Károly Aliotti, Nilüfer Şaşmazer ve Farah Aksoy üstleniyor.
Labirent şeklinde örülen sergi mekânı ziyaretçiyi önce vitriniyle çağırıyor. Akaretler’e doğru çıkarken vitrinde görülen seramikler ve bir video, izleyiciyi içeride görülecek eserlere hazırlıyor. Sergi retrospektif bir kurguya uygun olarak eserlerle değil biyografik bilgiyle açılıyor.
BABA EVİ - KOCA EVİ
Füreya’nın hayatı 1910 yılında Büyükada’da dedesi Şakir Paşa’nın biraz küskünlükten kendini yarı-sürgün ettiği köşkte başlıyor. Çocukluğunun hayallerinin kurgulandığı köşk, aklında renkli vitraylarıyla yer ediyor. “Işık o renkli vitraylardan girerdi. Hep gözümde kalmıştır o ışık” diye anlatır Büyükada’ya dair anılarını. Belki de gözünde kalan o ışık çok sonra başlayacağı sanat yaşamının ilk adımı olur. Litografilerinde, seramiklerinde kullandığı renklerin öncülünü oluşturur.
Füreya ailesiyle 1914 yılında Büyükada’dan ayrılıp Elmadağ’daki Şakir Paşa Apartmanı’na taşınır. Eve çok yakın olan Notre Dame de Sion Lisesi’nde okur. Eğitim hayatı boyunca felsefeye ilgi duyarken bir yandan da aile geleneğine uygun olarak sonradan teyzesi Aliye Berger’le evlenen Karl Berger’den keman dersleri alır. Yaşadığı Şakir Paşa Apartmanı yıllar sonra ilk atölyesine ev sahipliği yapan bina olacaktır.
Serginin küratörlüğünü Nilüfer Şaşmazer, Károly Aliotti ve Farah Aksoy (soldan sağa) üstleniyor. Hayatı sadece İstanbul’da geçmez Füreya’nın. Önce Bursalı çiftlik sahibi Selahattin Karacabey’le evlenip Bursa’ya yerleşir. Kendi deyimiyle “Bilgi ve birikimini çocuklara aktaracağı bir ortam” olarak gördüğü Bursa’da yalnızca iki yıl yaşar. Eşi öğretmenlik yapmasına izin vermediği için İstanbul’a döner, aklında sıklıkla ziyaret ettiği Rüstem Paşa Camii’nde gördüğü çinilerdeki maviler, kırmızılar ve turkuvazlar kalır. İkinci eşi Kılıç Ali’yle birlikte bu kez Ankara’ya yerleşir. Türkiye’nin modernleşme hareketinin bir parçası olma isteğiyle gittiği Ankara’dan Atatürk’ün ölümüyle tekrar İstanbul’a döner. Kendi yolunu henüz çizemediğinden olsa gerek verem hastalığına yakalanır. Tedavi için yattığı Leysin Sanatoryumu’nda teyzesi Fahrünnisa Zeid’in yönlendirmesiyle seramikle tanışır.
Seramikle birlikte artık Koral, Karacabey ya da Kılıç soyadlarına bağlı kalmadan sadece Füreya olur. 1947’de hastane odasında başlayan sanat üretimi 1951 yılında Paris’te açtığı sergide pekişir. O tarihten itibaren litografiden duvar panolarına, günlük objelerden heykellere farklı biçimlerde 40 yıl boyunca devam eder. Akaretler’deki ‘Füreya’ sergisi bu 40 yılın geniş bir özeti.
Fahrelnissa Zeid ve Füreya Koral, Zeid'in yaptığı 'Füreya Koral' portresiyle...EVDEN KAÇIŞ
Sıra Evler’in kendine has mimarisi içinde Füreya’nın üretimi kronolojik bir biçimde sıralanıyor. Önce litografileri geliyor. Renk ve figürden çok yaptığı çalışmalar Füreya’nın kendini bir sanatçı olarak yaratma çabası gibi okunabilir. “Çini kültüründen gelen bir ulusun bu muhteşem mirasını devam ettirmeliyiz” diyerek Türkiye’nin seramikteki çağdaş sanatını yaratmaya çalışır. Desenlerinde dönemin ruhuna uygun olarak Doğu kültüründeki folklorik öğeleri Batı’nın yarı-soyut çizim teknikleriyle birleştirir.
Litografileri vazolar, tabaklar, kül tablaları, sehpalar, abajurlar ve küçük heykelcikler takip ediyor. Vazolar ve tabaklar ağaç, çiçek, balık, kuş ve güneş figürleriyle betimleniyor. Kullandığı motif ne olursa olsun her şekle eğilerek, değişik renkler ve biçimler üzerine giderek bir ustalık yaratmaya çalışıyor Füreya. Yine kişisel ifadesi ön planda ve bu ifade belirgin bir şekilde hissedilir. Her ne kadar iç mekân kullanımı için düşünülen günlük objeler üzerine çalışsa bile, Füreya objelerini kullanılmak üzere değil sergilenmek üzere tasarlar. Örneğin tabakları,
yemek tabağı değildir, duvar tabağıdır. Kendi deyimiyle birkaç tanesi “Bir duvarda bir araya geldiğinde değişik bir pano görüntüsü veriyor.”
Nihayetinde panolarını ve kendini evin içine hapsetmekten sıkılır Füreya. Ona göre sanat eserleri müzelere, evlere hapsolmamalıdır. Belirli bir zümrenin bakışıyla yetinmemelidir. Aksine toplumun her kesimi tarafından görülmeli, günlük yaşamın bir parçası olmalı, sokaktan geçen, bankada sıra bekleyen, otelde dinlenen insan gözüne maruz kalmalıdır, onlarla birlikte nefes almalıdır. Bu düşünceyle mimarlar ve işçilerle beraber büyük binaların üzerindeki iskelelere çıkar ve 20. yüzyılın çağdaş çini sanatını resmeder. IMÇ, Divan Oteli, Beytem Han, Harbiye’deki eski Ziraat Bankası ve eski Başak Sigorta ile birlikte daha birçok binanın iç ve dış duvarlarını yine kendi üslubunda soyut figüratif seramiklerle kaplar. Bu eserlerin bazıları hâlâ olduğu yerde durmaktadır, kimisi ise ülkenin geçirdiği yıkım-inşa döngüsü içinde kaybolur. Sergide eserlerin kendileri olmasa da eskizleri izleniyor.
Sergi, Füreya’nın ‘Evler’ serisiyle sona eriyor. 1973’ten sonra yaşadığı Arif Paşa Apartmanı’ndan gördüğü Elmadağ Surp Agop Hastanesi Vakfı’nın Sıra Evleri’nden ilhamla oluşturduğu ‘Evler’ serisi Füreya’nın ustalık eseri olarak adlandırılabilir. ‘Evler’ serisinin başka Sıra Evler içinde sergilenmesi ise hoş bir latife. Hem hayatının hem de sanatsal üretiminin temelini oluşturan iç-dış çatışması, düş ve yuva gibi kavramlar bu minyatür evciklerde Füreya’nın hikâyesini betimler. Henüz ilk yaptığı litografilerde bile binalar, pencereler ve o pencerelerin arkasındaki yaşamlar Füreya’nın ilgisini çekmektedir. Farklı figürler ve sembollerle yarattığı ‘Evler’den kafasında hayali bir mahalle yaratır.
Benlik değişimleri, kentsel dönüşümler, evler ve hayaller çevresinde ifade ettiği sanat hayatını 40. sanat yılında kendini tekrarladığı düşüncesiyle sonlandırır. 1951 yılında ilk Paris sergisinin öncesinde annesine “Hayatta yapacağım işler var, onları gerçekleştirmek için her şeyi yapmaya karar verdim. Çok insanlar kırılacak, nörastenik deli oldu diyecekler belki. Ne derlerse desinler, artık bundan sonra beni çalışmaktan uzaklaştıracak her şeyi yıkmak zorundayım” diye yazar. 40 yıl boyunca da kendine verdiği bu sözü tutar. Bir farkla; yıkmaktan çok yaparak...
‘Füreya’ sergisi 18 Ocak’a kadar Akaretler Sıra Evleri’nde.
Füreya Koral'ın Ankara Anafartalar Çarşısı'ndaki çini panosu...