Güncelleme Tarihi:
Alberto Manguel, binlerce kitabıyla birlikte 2000’de yerleştiği Fransa’dan Lizbon’a ‘göç etti’. Daha doğrusu, Fransız hükümetinin ve yasalarının neden olduğu bürokratik engeller nedeniyle göç etmek zorunda kaldı.
Bunun iki güzel sonucu var: İlki, Lizbon’da Okumanın Tarihi Çalışmaları Merkezi’nin kurulması ve Manguel’in bu kurumun başına geçmesi. İkincisi, yazarın tüm bu süreci her zamanki soğukkanlılığıylaokuma ve metinler üzerinden anlattığı ‘Kütüphanemi Toplarken’ başlıklı kitabı kaleme alması.
KUTULARDAKİ KİTAPLAR
Okumanın; okuması, tarihi, gücü, hikâyesi, anlamı ve felsefesi üzerine kitaplar yazan, “Dünya okuyabildiğimiz bir kitap olduğuna göre kitap da içinde yolculuğa çıkabileceğimiz bir dünyadır” diyen, okuru mülteci ve kitapları istilacı olarak niteleyen Manguel’e göre kütüphane ise bir ‘yuva’.
Yazarın ‘yuva’sından ayrı kalma ve onu Lizbon’a taşıma sürecini aktardığı ‘Kütüphanemi Toplarken’, hem öznel hem de kitaplar ve kütüphanelerle ilgili tarihi bir anlatı. Belleğini ve benliğini inşa eden, bazen geride bıraktığı çoğunlukla onunla birlikte ülkeden ülkeye giden kitaplarının hikâyesi içinde yaşanmışlıkların bulunduğunu anlatırken çocukluğundan Lizbon’a uzanan süreci buluşturduğu denemesi, yazarın okuma ve kitapları sahiplenme geçmişiyle birlikte, kütüphane tarihinden izler taşıyor. Kitabın ve hayatın nasıl iç içe geçtiğini deneyimlerinden hareketle anlatan Manguel; kitapları kutulara yerleştirmenin ve raflara dizmenin, bir ayrı düşme ve buluşma, unutma ve hatırlama anlamına geldiğini düşünüyor.
Söz konusu durumun bir yönü daha var yazara göre: “Bir kütüphaneyi kutulardan çıkarma işi vahşi bir yeniden doğum olayıysa şayet, toplama işi de mukadder Kıyamet Günü öncesinde gerçekleştirilen usulüne uygun bir defin işlemi olabilir.”
Kütüphanesinden bir süre kopmasına yol açan ve Fransa’dan ayrılmak zorunda bırakan bürokratik saçmalıklar yerine, bunun edebi ve felsefi anlatımına yoğunlaşan Manguel, zihnindeki sorulara yanıtlar bulmaya, kütüphanesindeki kitaplara ve yıllar boyunca tuttuğu notlara yöneliyor: Bazen Kafka’ya, bazen Eski Yunan ve ortaçağ metinlerine, bazen de modern dönem eserlerine başvurarak aşmaya çalıştığı sıkıntılı zamanları anlatıyor.
KİTAPLARIN DİRİLİŞİ
“Sessiz çoğunluk tarafından kuşatıldığını hissettiği” kütüphanesi, Manguel için geçmiş ile şimdiki zamanı buluşturan, kayboluş ve anımsamaların biriktiği bir mekân; sözcük ve görüntüleri taşıyan kitaplar, hep bir yeniden karşılaşma demek. Onları durduğu raflardan çekip çıkardığında veya kutulara koyup başka bir yere taşınmak üzere beklettiğinde de böyle bu. Bahsi geçen duygulara, yabancılaşma ve yitiriş de eşlik ediyor.
Kitapları ‘deneyim kayıtları’, kütüphaneleri de ‘bellek depoları’ diye niteleyen Manguel, taşınma sürecinde asla iyi bir kütüphaneci olmadığının yeniden farkına varırken kitapların ve kütüphanelerin, bellek inşa eden bir sivil eylem olduğunu tekrar hatırlamış.
Lizbon’a yerleşmesiyle Platon’un bahsettiği entelektüel yeniden doğuşu hisseden Manguel’in kütüphanesi, Okumanın Tarihi Çalışmaları Merkezi adıyla herkesin kullanımına açılınca kamusal bir kimlik kazanacak. Yazar bunu şöyle yorumluyor: “Lizbon’un yüce gönüllülüğü sayesinde (kitaplar) mezarlarından çıkacak ve dirildikleri günden itibaren mucizelere olan inançlarını cümle âleme duyurmaya hazır vaziyette yeniden raflarında durmaya başlayacaklar.”
‘Kütüphanemi Toplarken’, işte bu diriliş öyküsünün hatıralar, anekdotlar ve okumalardan süzülen notlarla örülü anlatımı.
KÜTÜPHANEMİ TOPLARKEN
Alberto Manguel
Çeviren: Yeşim Seber
Yapı Kredi Yayınları, 2020
126 sayfa, 16 TL.