Güncelleme Tarihi:
Felsefede demode söz konusu olabilir mi ya da modern? Aristoteles demode midir? X modern midir, modern olsa ne olur, Aristoteles’in ya da Kant’ın yanına konabilir mi? Yıllar önce bir arkadaşım, “Sürekli eski filozofları referans ediniyorsun, Derrida, Deleuze, Foucault gibi modern filozofları referans edinirsen gençlerle daha kolay iletişim kurarsın” demişti. Öyle bakakalmıştım. Hiç böyle düşünmedim, hâlâ da düşünmem. “Onlar(ı) çağdaşlarımdan daha önemli” görürüm.
Tırnak içindeki cümle, aslında André Comte-Sponville’e ait. Comte-Sponville, Derrida, Deleuze ve Foucault’yu öven gazetecilerin, onun felsefe yapma yöntemini ve konularını, klasik ve arkaik olarak gördüklerini söylüyor: “Onların susmaları için çok bekledim. Avangardlar modaydı ve ben onlardan biri değildim.” Dahası “Ben onları çıkmaz bir yol, özenti veya hata olarak görüyordum. (...) Onlar kendilerini gelenekten kurtarmak istiyorlardı; oysa ben onunla tekrar bağlantı kurmak istedim. (...) ‘Muhafazakâr’ ya da ‘gerici’ lafları, evet, defalarca benim hakkımda kullanıldı.” Gazeteciler şuna da cüret etmişler: “Siz yeni bir filozof musunuz?” Comte-Sponville’in yanıtı: “Hayır, ben eski bir filozofum.”
Sadece bir kıskançlık durumuna dikkat çekmiyor Comte-Sponville; eski tarzda felsefe yaptığını ve bunun bir tercih olduğunu söylüyor. Comte-Sponville, Hume’un ‘açık ve kolay’ felsefenin yanı sıra ‘zor ve muğlak’ bir felsefenin de olduğu ayrımına dikkat çekiyor. Bu ayrım, aslında antikçağdan beri vardır: Halk için yazılmış eksoterik yapıtlar, uzmanlar için yazılmış esoterik yapıtlar; Platon’dan kalan yapıtlar eksoteriktir, Aristoteles’ten kalanlar ise esoterik. Comte-Sponville’in ilkini tercih etmiş olması, onun felsefesinin temel sorunsalını oluşturur. Bu sorunsal, Diderot’nun şu sözünde dile gelir: “Felsefeyi halka yaymak için acele edelim!” Comte-Sponville, “Benim de yapmaya çalıştığım buydu” der, “Sadece uzmanlara hitap edersek gericilikle, fanatizmle veya kötülükle nasıl mücadele edebiliriz?”
Comte-Sponville’in felsefesini bir kavşak noktasının felsefesi olarak düşünmek gerekir; ayrılan yolların değil, kesişen yolların felsefesi. Kendisini, Epikuros tarzı bir materyalist, Spinoza tarzı bir rasyonalist, Montaigne tarzı bir hümanist ve tanrıtanımaz bir Pascalcı olarak tanımlıyor Comte-Sponville. Althusser ve Marcel Conche zaten hocaları; Camus ve Simone Weil etkilendiği ve önem verdiği filozoflar. Montaigne, Pascal, Spinoza ve Nietzsche’yi kavşak noktasında bir araya getiren ‘Du tragique au materialisme (et retour)’ (Trajikten Materyalizme (ve Geriye) Dönüş’ adlı ‘son’ kitabı da bu bağlamda çok önemli görünüyor.
Bir eklektik durum söz konusu değil; Comte-Sponville, geçmişten gelen ile bugün ortaya çıkan arasında kalan çağımız insanının zihinsel/düşünsel karmaşasını problem nesnesi edinmiş bir filozof. Eserleri bu karmaşayı netleştirmek üzerinedir. Ona başarı getiren ‘Büyük Erdemler Risalesi’ Türkiye’de de pek ilgi görmüştür. Türkçeye çevrilen ‘Cinsellik, Aşk ve Ölüm’, ‘Mutluluğun En Güzel Tarihi’ bu bağlamda yer alır ve soluk soluğa okunur. Bu yazının vesilesi ise bugünlerde çevrilen ‘Hayat Yaşamaya Değer’ adlı nehir söyleşi kitabı. Comte-Sponville, burada konuşmuyor, kendini, felsefesini ve hayatını analiz ediyor. Althusser’in ‘Gelecek Uzun Sürer’i ile Paul Ricoeur’ün ‘Eleştiri ve İnanç’ını sevenler, ‘Hayat Yaşamaya Değer’i de, onların yanına koyacaktır.
Comte-Sponville’in annesi ile babasını anlattığı bölümler çok etkileyici... Annesi, “Sen para kazanmaya başlayınca babanı terk edeceğim” dermiş. Babasına gelince... “Annem kendisini terk ettikten yıllar sonra babam güzel bir kadına âşık oldu, sonra onunla evlendi. Bu evlilik sonrasında ben tamamen farklı, seven, dikkatli ve
duygusal bir adam keşfettim: Annemle olanın tam tersiydi bu durum! Bu beni
çok düşündürdü.”
HAYAT YAŞAMAYA DEĞER
Andre Comte-Sponville
Çeviren: Ercüment Tezcan
İletişim Yayınları, 2020
408 sayfa, 53 TL.