Güncelleme Tarihi:
Doğuş Grubu’nun desteğiyle 15 yıldır klasik müziğin yıldızlarını Ege sahilindeki müzikseverlerle buluşturan Bodrum Müzik Festivali, türleri aşan konser programıyla Türkiye’nin ve dünyanın önemli sanatçılarını bir araya getirerek müzikal diyaloglar kuruyor; sabah ve gece konserleri, müzik ve edebiyatın kesiştiği yenilikçi projelerle her yıl daha da geniş kitlelere ulaşmayı başarıyor.
Sanat danışmanlığını Tuğçe Tez’in üstlendiği festival, artan maddi zorluklara rağmen bu yıl da iddialı bir programla karşımızda. Bu senenin onur konuğu ise ülkemizin piyano duayeni ve besteci Fazıl Say. 22 Ağustos’taki açılış konserinin solisti Say, 15 yıldır festivale verdiği destekten ötürü Onur Ödülü alacak. “Festivalin her yılına katıldım. Orkestra konserleri, solo resitaller, oda müziği konserleri gibi her yıl Bodrum’da binlerce insanla buluşmamıza vesile oldu” diyen Say, açılış konserinde kendi deyimiyle yüzyılın en iyi şeflerinden biri olacağına inandığı, 2015 Premio Claudio Abbado Genç Müzisyenler Yarışması birincisi İtalyan/Türk asıllı genç şef Nil Venditti yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO) eşliğinde, Beethoven’in 3 numaralı Do minör piyano konçertosunu seslendirecek.Ertesi gün, BSO bu kez şef İbrahim Yazıcı yönetiminde Say’ın daha önce Dresden Filarmoni’nin siparişi üzerine bestelediği 4. senfonisi olan ‘Umut’un Türkiye’deki ilk seslendirilişini gerçekleştirecek. Konserin solisti ise genç çellist Pablo Ferrández.
Tüm dünya hakkında hep aynısını yazıyor. Fazıl Say, 25 yıldır dünyanın herhangi bir yerinde hangi izleyiciye çalarsa çalsın, insanların kalbinin en derinine dokunan bir müzik duayeni. Mozart, Beethoven, Chopin gibi büyük ustalar benzeri hem yorumcu hem besteci. Durmaksızın çalışıyor ve üretiyor. Altı kıtada yılda 120 konser veriyor, çok seyahat ediyor ama çalışmak, bestelemek için illaki piyano başında oturması gerekmiyor. Bir röportajında “Çalışmalarımın birçoğunu kafamda yapıyorum” diyor. Tüm besteciler gibi Fazıl Say da yaşadığı ortamlardan ve tabii ki İstanbul ve ülkesinden esinleniyor. Usta gazeteci Doğan Hızlan’ın 18 Ağustos 2012 tarihli ‘Fazıl’ın dünyası, dünyanın Fazıl’ı’ başlıklı yazısında dediği gibi: “Her ulusun bestecisi, kendi ülkesinin kentlerini, doğasını, insanını tanıtır.” Fazıl Say da dünyaya mal olmuş bir sanatçı ve doğasında, büyüdüğü topraklara müziğiyle tercüman olmak var.
Öğrencilik dönemini ve müzikal kariyerinin ilk adımlarını Almanya ve Amerika’da atan 1970 Ankara doğumlu Fazıl Say, daha sonra ülkesine dönüyor ve ilham kaynağının temeli bu ülkenin toprakları, edebiyatı ve sanatçıları oluyor. Say için müziğin DNA’sı, halk ozanı Âşık Veysel ve onun müziğinin saflığında yatıyor. Nâzım Hikmet, Sait Faik, Metin Altıok, İstanbul, Sivas, Hopa, Mezopotamya, Truva ve İstanbul’dan derinden etkileniyor ve besteleri aracılığı ile duyguları hayat buluyor.Piyanist ve besteci olarak belki de en güçlü yanı özgürlük: Notadan koparak doğaçlama özgürlüğü. Yaşadığı olaylar üzerine özgürce doğaçlama yapmayı erken yaşta ilk piyano hocası Mithat Fenmen’den öğreniyor ve kendi eserlerini çalarken de kanundan flüte, başka enstrümanlara beste yaparken de icracının müziğin etkisine kapılabilmesi için alan tanıyor. Bugün İstanbul’da yaşıyor ve üretiyor. Besteleri ise yaşamının, duygularının ve müziğini ürettiği toprakların müzikal tercümesi. Amerika’da verdiği bir röportajda bestelerini anlatırken yaşamın gelip geçtiğini, ardında kalanın ise tablolar, fotoğraflar, belgeseller ve müzikal betimlemeler, yani sanat eserleri olduğunu ifade ediyor. Türk toplumu olarak bizzat yaşadıklarımızı Say’ın müziğinde duyduğumuzda özellikle çok etkileniyoruz, çünkü bizler o sesleri, hatta bazen haykırışları hatırlıyoruz.
HER KOŞULDA ‘UMUT’HER KOŞULDA ‘UMUT’
2018/19 sezonunda misafir besteci olduğu Dresden Filarmoni’nin 2018 açılışı için bestelediği ‘Umut’ adlı 4. senfonisini, hem ülkemizde hem de dünyada terör, savaş ve göçlerin hâkim olduğu, hepimizin derinden yaralandığı dönemden etkilenerek yazıyor. “Umut senfonisi terörün bitmesi için bir senfonidir, bir barış senfonisi aynı zamanda. Umut ettiği şey, dünyadaki kötülüklerin, ölümün, savaşın bitmesi” diyen Say, senfonide insanoğlunun karşılaştığı en büyük acı ve zorluklar içerisinde her koşulda hayata sımsıkı tutunmasını sağlayan duygu olan umudu anlatıyor.Klasik senfoni formunda dört bölümden oluşan 40 dakikalık eserde vurmalılar senfoniye hâkim olan umut temasını, zaman zaman adeta ateş yağmuruna tutuyor. Yıkımı anlatan bu pasajları ‘terör’ olarak adlandıran Say, “Eserde çok fazla sayıda terör olayına değinme ve terör sesleri var. Özellikle Reina, Ankara Garı, Atatürk Havaalanı, İnönü Stadyumu, Paris, Brüksel ve Nice’teki terör olaylarının etkisi altında yıllar geçirdik. Büyük buhranlar yaşadık, bunlar da eserin konusu oldular” diyor. Bu yıkım özellikle üçüncü bölümdeki ‘parti’ kutlama temasının aniden kesilmesiyle hissediliyor. Senfoninin kapanış bölümünde bu ani kesintiler sona eriyor ve umut teması özgürce akarken eser sona eriyor.
Klasik senfoni formunda dört bölümden oluşan 40 dakikalık eserde vurmalılar senfoniye hâkim olan umut temasını, zaman zaman adeta ateş yağmuruna tutuyor. Yıkımı anlatan bu pasajları ‘terör’ olarak adlandıran Say, “Eserde çok fazla sayıda terör olayına değinme ve terör sesleri var. Özellikle Reina, Ankara Garı, Atatürk Havaalanı, İnönü Stadyumu, Paris, Brüksel ve Nice’teki terör olaylarının etkisi altında yıllar geçirdik. Büyük buhranlar yaşadık, bunlar da eserin konusu oldular” diyor. Bu yıkım özellikle üçüncü bölümdeki ‘parti’ kutlama temasının aniden kesilmesiyle hissediliyor. Senfoninin kapanış bölümünde bu ani kesintiler sona eriyor ve umut teması özgürce akarken eser sona eriyor..Fazıl Say, yaptığı besteleri anlatırken müziğinin önemli bir bölümünün Türk ritm, tema ve danslarına dayandığını söylüyor. Farklı ülkelerin bestecilerinden örnek verirken Japon bestecilerin müziğe Japon bir ezgi kattığını, Rus besteciler Rimsky-Korsakov veya Rach maninov’un sıklıkla ülkelerinin halk şarkıları ve danslarını işlediğini, Finlandiya’lı besteci Jean Sibelius’un ise ünlü keman konçertosunda neredeyse 30 halk ezgisinden esinlediğinin tahmin edildiğini vurguluyor. En büyük gayesi ise Türk müziğinin salt egzotik bir olgunun ötesine geçebilmesi.
Fazıl Say sadece Türkiye’de değil, besteci olarak Salzburg Festspiele, Schleswig-Holstein Müzik Festivali, Viyana Konzerthaus, Dresden Filarmoni, Fondation Louis Vuitton ve BBC gibi sayısız kurum ve festivalden eser siparişleri aldı. Her yıl dünyanın dört bir yanında 100’ü aşkın konser veriyor, Echo Klassik ve Beethoven Ödülü dahil uluslararası arenada bütün önemli ödüllerin sahibi. Usta yazarımız Yaşar Kemal’in dediği gibi Fazıl Say, bestelerinde “Bu toprakların özgün sesini, şiirini duyuruyor”.