Güncelleme Tarihi:
Bazı şairler, yazarlar var ki, onların bütün kitaplarını okumuş, çalışmalarını izlemişimdir. Bu adların içinde hiç kuşkusuz Fazıl Hüsnü Dağlarca adı en başta gelir ve yeri daima farklıdır bende...
1954’te yayımlanan ilk yazım, onun üzerineydi ve Forum dergisinde yayımlanmıştı. Daha sonra Aksaray’daki Atatürk Bulvarı’nın başında, Kitap Betik Evi diye bir kitabevi açmıştı. Başta Oktay Akbal olmak üzere hepimizin, herkesin uğrak yeriydi. Kitabevinin camına astığı Karşı Duvar dergisinde şiirlerini okurduk, gelen geçenler de durur, şiirleri okurlardı.
Türk şiirinin büyük ustasıyla yakın bir dostluk kurdum. Dükkâna uğrar, konuşurdum. Şiir üzerine söyledikleri, bir ermişin ağzından çıkmış gibiydi. Bazı akşamüstleri, edebiyat öğretmeni Dr. İbrahim Kutluk’un lojmanında buluşurduk.
Cemal Süreya’nın çıkardığı Papirüs dergisindeki Dağlarca dosyasını hazırlamış ve orada ‘Tek Başına Bir Okul Fazıl Hüsnü Dağlarca’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
1974’te, Struga’da düzenlenen Altın Çelenk Şiir Ödülü’nü kazandığında, onun hakkında hazırlanan kitaba bu yazımın çevirisini koydurmuş, beni onurlandırmıştı. Aynı törene daha sonra davetli olarak katılmış, Türk şiiri üzerine bir tebliğ okumuştum.
Daha önce de değinmiştim, 74’te, Dağlarca Struga’daki ödül töreninden döndükten sonra, TRT İstanbul Radyosu’nda konuğum olmuştu. Yine sonda şiirini okumuştuk ve imzasını kendisi okumuştu. Ancak program içinde de konuşmuştuk. Bu, ilk konuşmasıydı.
Anımsatmalıyım.
Bir dönem, Türkçe adlı bir dergi yayımlıyordu. Derginin yazıişleri müdürlüğünü bir süre Konur Ertop, bir süre de ben üstlenmiştik. Başka bir çağın insanı gibiydi Dağlarca.
Bir akşam yemeğinde, balıkla eti birlikte yediğim için protein zehirlenmesi geçirmiştim. O sıra görüşememiştik. Sebebini kendisine anlattığımda, “Kimseye söyleme, seni parçalayıp kırk bin köye dağıtırlar” demişti, gülerek...
Arada sırada doğum gününü kutlamak için arardım. Bir keresinde çok geç kaldığımı, doğum gününün çoktan geçtiğini söylemişti sitemle. Hemen onun bize ‘doğum günü konusunda’ söylediklerini anımsattım. Bir vakit kendisine hangi gün doğduğunu sorduğumuzda, “Benim doğum günüm, 30 Ağustos’tur” demişti. Zafer Bayramı’nı işaret ediyordu. Bunu hatırlattım kendisine, sitemden bu sayede kurtuldum.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin kendisi için düzenlediği Onur Ödülü törenine zaten gideceğim halde, beni özellikle çağırmıştı. Sahnede doktora beratını alırken, iki kişiyi yanına çağırmıştı. Biri rahmetli İlhan Selçuk, diğeri de bendim.
Türk şiirindeki doğuştan şairlerin az bulunur örneğiydi Dağlarca. Türkçenin ustalarından birini, Türk şiirini öğrenmek isteyen herkes yeniden okumalıdır.